3.Yetişkinlik Dönemi Cinselliği
20’li yaşlar yeni iş ve meslek olanaklarının, evlilik veya alternatif ilişkilerin arandığı, birçok önemli konuda kararların alındığı, cinsel yaşantının en aktif ve renkli olduğu yaşlardır.
Orta yaşta fizyolojik cinsel tepkilerde bazı değişiklikler olsa da, kadın ve erkeklerin çoğu aktif cinsel yaşamlarını sağlıklı biçimde sürdürürler. Orta yaşlarında cinsel yönden aktif olan insanların, yaşlanmayla birlikte cinsel aktivitelerinde de ki azalma da yavaş olmaktadır.
Yaşlı insanlar da cinsel yaşamlarını sürdürebilirler. İleriki yaşlarda cinselliğin yaşanması önündeki engeller, özellikle kadınlar için bedensel olmaktan çok psikolojik kaynaklıdır. Eşin kaybı, yeni ilişkilere başlamada güçlük çekme ya da uygun bir eş bulamama cinselliğin yaşanmasını olumsuz yönde etkileyebil me ktedir n nedenler arasındadır.
Cinsellik
Cinsellik" sözcüğünden çıkarılan "anlam" herkes için aynı değildir. Cinsellik bir kavram olarak insanlara değişik şeyler ifade eder. Bazıları için cinsellik sadece üreme , anlamına; bazıları için ise cinsel açıdan uyarılmış olan bireyde gözlenen davranışlar anlamına gelir.
"Cinsellik" sözcüğü, erkek ve kadınların kendi cinslerine özgü özelliklerinin bütünü anlamında, bazen de cinsiyet kelimesinin yerine kullanılmaktadır. Cinsiyet, insanların yapı ve özellikleri bakımından "erkek" ve "dişi" olmak üzere yaratılışta farklı iki ayrı varlık olduğunu vurgular.
Cinsellik, bireyin kendi cinsel kimliğini kabul etmesi; cinsinin gereği olarak, karşı cinsle ilgilenmesi; karşı cinsini araması; birlikte olmaktan ve cinsel ilişkiden bedensel olduğu kadar ruhsal bir haz ve doygunluk elde etmesidir.
Cinsiyet ya da "cinsel kimlik“ , kişinin cinselliğinin biyolojik özelliklerini yansıtır.
Cinsel kimlik; bireyin ait olduğu cinsi kabul etmesi, kendi bedenini ve benliğini bu cinsellik içinde algılaması, duygu ve davranışlarında buna uygun biçimde davranmasıdır.
Çocukta temel cinsel kimlik, 3 yaşına gelmeden önce oluşmaktadır. Çocuklar, yaklaşık olarak iki yaşlarında kız ve erkek olarak farklı iki cinsiyetin bulunduğunu kavrarlar. Kendi cinslerinin de farkına varırlar. Çocuklarda cinsel kimlik, başlangıçta fiziksel ve bedensel özellikler ile ilgilidir. Çocuklar, cinsiyetin normal olarak değişmediğini ancak 5-6 yaşlarında kavrarlar. Cinsel kimlik algısı daha sonra iki cinse ait inanç ve tutumların gelişmesi ve bunlara ilişkin davranışların öğrenilmesi ile devam eder.
Cinsel kimliğin gelişiminde aile ve yakın çevre çok önemli bir rol üstlenmektedir.
Aileler, bebek doğduğu günden itibaren, isim seçmek, kızlara daha süslü giysiler giydirmek, saçlarını uzatmak ya da süslemek, erkeklerin saçlarını kısa kesmek, farklı oyuncaklar almak (kızlara bebek, ev eşyaları; erkeklere araba, tabanca vb), farklı rollere ilişkin beklentileri ifade etmek ("Kızlar uslu olur", "Erkekler cesur olur" gibi) ve bu beklentilerine uygun davranışları pekiştirmek, tersi davranışları görmezden gelmek, ayıplamak, kınamak hatta cezalandırmak yoluyla cinsel kimliğin oluşmasına yardımcı olurlar.
Cinsel kimliğin oluşmasında, zihinsel özürlü bireylerin de giyim tarzına dikkat edilmelidir. Bazen takvim yaşı büyük bireylere çok bebeksi kıyafetler giydirildiği, saçlarının bebeksi bir modelde tarandığı görülmektedir. Bu da zihinsel özürlü bireylerin çevre tarafından algılanışlarını etkilemektedir. Aileler bu konuya dikkat etmelidirler.
Çocuklar, aile içinde kendi cinsiyetlerine uygun rolleri, ilgileri ve davranışları benimsemeyi öğrenirler. Erkek çocuklar, sert ve saldırgan oyunları oynadıkları, duygusallık göstermedikleri ve daha çok mekanik konulara ilgi duydukları zaman, ana-babaları tarafından ödüllendirilirler. Kız çocukları ise, söz dinledikleri, "tatlı" ve duygusal olduklarında ödüllendirilirler. Kendilerine, mekanik ve teknik birtakım ilgiler edinmede cesaret verilmez. Toplumun kültür ve değerlerinden kaynaklanan bu "ödüllendirme sistemi," kız ve erkek çocuklar arasında gözlenen cinsiyet ve cinsel kimlik farklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Cinsel kimlik kazanımındaki diğer önemli bir etken de; k ız çocuğun kendisini babasına sevdirmek için annesine benzemeye, a ynı biçimde erkek çocuğun da babasına benzemeye uğraşarak annesinin beğenisini kazanmaya çalışmasıdır . Çocuk; erkek veya kız davranışlarını anne ya da babasına özendiği, onlara benzemek istediği için benimser. Çocuk oturuşundan duruşuna, konuşmasından giyinişine değin, anne ve babasının birçok özelliğini bilinçsiz olarak yineler, kendi kişiliği içinde yoğurur. Ayrıca kız çocuk kendisini babasına sevdirmek için annesine benzemeye çalışır. Aynı biçimde erkek çocuk da babasına benzemeye uğraşarak annesinin beğenisini kazanmaya çalışacaktır.
Cinsellik, insan davranışlarını belirleyici bir etmen olarak yaşamın her aşamasında yer almaktadır.
Cinsellik isteği içgüdüseldir. Bireylerde belirli gelişim dönemlerinde ortaya çıkar. Ergenlik dönemi, cinsel güdülerin en fazla olduğu bir dönemdir.
Zihinsel özürlülerin de tüm insanlar gibi cinsel gereksinimleri vardır. Bu gereksinimler çocukluk yaşlarında başlayıp ileri yaşlara kadar devam eder.
Cinselliğin temel işlevi, biyolojik olarak üremeyi ve insanların çocuk sahibi olmalarını sağlamaktır. Biyolojik yapı; cinsel ilişkinin, genlerden, cinsel olgulara kadar olan değişik işlev ve cinsel davranışların işleyiş ve mekaniğini sağlar. Bireyin cinsel işlevi, kasların da katkıları ile bedenin dolaşım sistemleri ile sinir sistemi ve hormonlar tarafından düzenlenmektedir.
Psikolojik olarak cinsellik; cinsel ilişkiden haz alma, sevgi, sevme ve sevilme gibi bireyin temel ihtiyaçlarının doyurulmasını amaçlamaktadır. Bunlarla ilgili olarak çeşitli bireysel davranışları ve karşılıklı insan ilişkilerini kapsamaktadır.
Toplumsal olarak ise cinsellik; insan yaşamının pek çok yönü ile ilgilidir. Cinsellik; toplumun işleyişi, özelliği, değer yargıları, yasal kuralları, insanların yaşam biçimi, farklı cinse verilen roller, üretim biçimi, cinselliğe bakışı, eş seçme ve evlenme tercihleri ile çok yakından ilişkilidir.
Cinsellik, hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Cinselliğin bedensel, duygusal, toplumsal ve ahlaki boyutları vardır. Bireyler, yaşamı renklendiren, daha keyifli ve eğlenceli hale getiren cinselliği tüm hayatları boyunca sürdürürler.
Cinselliğin bedensel ve ruhsal haz yaşantısına dönüşebilmesi için, kişinin sevgi ve saygı gösterebilmesi, kendine gösterilen sevgiyi algılayabilmesi, kendine güvenebilmesi gibi olumlu duyguların kazanılmış olması gerekir. Bunun yanı sıra cinselliği "kötü", cinsel organları "pis" gören olumsuz duygular olmamalıdır. Kişi, ancak bu sayede cinsellikte rahat davranabilecek, cinsel uyarıların haz veren yönlerini algılayabilecektir. Cinsellikteki olumlu ya da olumsuz duygular ve davranışlar, çocukken öğrenilen, hissedilen ve yaşanılanların bir sonucu olarak ortaya çıkar.