"Bin Yaşına Kadar Yaşamak İstiyorum."
Çocuk hep yaşamayı arzular bir yapıdadır. Ölünce nereye gidiyorsun? Kaç yaşındasın? İnsanlar kaç yaşında ölür? gibi sorulara çok kendi gündeminde bulunan cevabı vererek, "bin yaşına kadar yaşamak istiyorum. Dünyadaki en yaşlı insan olana kadar yaşayacağım"83 diye ısrar ederken, bunlar çocuğun masumiyet ifade eden yaşının düşünceleridir.
Çocukların, ahiret hayatını zihinlerine yakınlaştırabilmek için bazı misallerle ifade etmek daha doğru olacaktır. Mesela onların yakından bildikleri ve içinde yaşadıkları mevsimlere dikkatler çekilerek; "belki her senede, belki her mevsimde bir kainat, bir alem gider, biri gelir."84 Yazın güze; güzün bahara tahavvülü katiyetinde, ahiretin varlığını yaratmak Allah'a hiç de zor gelmeyecektir.
Dünya ve ahiret, çocuğun rahatlıkla anlayabileceği; bir saray, bir ev örnekleriyle akla yakınlaştırılır. "Resul-i Ekrem (a.s.m.) risaletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi, ubudiyetiyle de ahiretin kapısını açar."85 Bir kapının açılıp, sonra ölümle birlikte başka bir kapının açılması, çocuğun aklına uzak gelmeyecektir. Dünya kapısını açabilen, ahiret kapısını da açabilecektir şeklinde O'na olan inancı pekişecektir.
Çocuğun aklına sığıştıramadığı, toprağın altının ve ondan sonrasının nasıllığını çocukla konuşmak gereklidir. Kesin ve net bir biçimde toprağın altının korkunç olmadığını açıklamalı, inanan insanların öldükten sonra Allah'ın mükafatlarını hak ettiğini söylemeli, sormadan önce kabir azabı gibi akaid konularına kesinlikle girilmemelidir.86
Çocuğun sorularını önemsemek ve ciddi anlamda cevap vermek gerekir. Çocuğun dünyası oldukça ciddi konularla da ilgilenmektedir. Her şey çocukça değerlendirilmemelidir. Allah'ın ölüp ölmeyeceği, insanları öldürecekse niçin yarattığı gibi yetişkinleri hayrette bırakan sorular87 hep onun ciddi zihinsel faaliyetlerinin bir sonucudur.
Dini inançlar ölüm problemine felsefenin ve bilimsel bilginin veremediği cevapları vermeye muktedirdir. Ahiret inancı bu bakımdan çocuğun ölümle ilgili bütün sorularını cevaplamayı kolaylaştırır.88 Çocuğa bütün bu birikimlerin aktarılabilmesi, haliyle bu bilgilerle donatılmış bir aile hayatını gerekli kılacaktır.
Konunun önemini dikkate alarak, böyle önemli bir yolu çocukla beraber yürümek durumundayız. Aksi halde bu yol birlikte yürünmeden çocukları asla anlayamaz, asla onlara yaklaşamayız.89 Ölüm, kabir gibi kavramlar çok net bir dil ile, ama oldukça tatlı bir üslupla çocuğa anlatılmalıdır. "Kabir var; hiç kimse inkar edemez. Herkes, ister istemez oraya girecek."90 şeklindeki net ifade karşısında, normal büyük insanlarda olduğu gibi, çocuklarda da üç farklı durum ve davranış şekli ortaya çıkmaktadır.
Birincisi; Allah'ın varlığına birliğine inanan, hayatı ve ölümü O'nun verdiğini düşünen, bir alemi bize kapatırken, yeni bir alemi bize açacağını kabul eden, Cennet ve Cehennemi yarattığını bilen bir bakış açısıyla ölümü ve öldükten sonraki hayatı değerlendirme söz konusudur.
İkinci olarak, ahireti tasdik eden, fakat sefahet içinde yaşayan insanların, günaha düşmüş ve devam eden insanların halet-i ruhiyesiyle ölüm ve ahireti değerlendirme.
Üçüncü yol ise; Allah'a, ahiret gününe, Cennet ve Cehenneme inanmayan bir insan gözüyle ölümü değerlendirme dikkatleri çekecektir.91
Burada çocuk gözüyle de bakıldığında en ağır ve tarifi en zor olan yol, ölümü bir hiçlik olarak, yok olup gitme, sevdiklerinden ebedi ayrılma olarak algılanan üçüncü yoldur. En karanlıklı bir yol olarak çocukların dünyasında derin ıztırapların ve ayrılık acılarının yaşandığı ve hatta çoğu kez çok olumsuz adımların atılmasına sebep teşkil eden bir tercih olarak, hayatı zehir eden bir tablosu bulunmaktadır. Bu tabloyu Bediüzzaman şöyle tasvir etmektedir; "bu hakikat-i haşriyenin neticeleri, insaniyetten çıksa, o çok ehemmiyetli ve yüksek ve hayattar olan insaniyet mahiyeti, murdar ve mikrop yuvası bir laşe hükmüne sukut edeceğini ispat eder."92 Öldükten sonra dirilmeme gibi bir yaklaşım, bırakın fıtraten zayıf çocukları, büyük insanların bile hayatlarını zehir edecek, insan zihnini yiyip bitiren ve her vakit acı ve ızdıraplar içerisinde bırakan bir özellik taşır. Çünkü insanın aklı, kalbi, sürekli "nereden gelip, nereye gittiği" ile meşgul olmaktadır. Böyle bir bakış açısıyla bir insanın hayattan lezzet ve zevk alması mümkün değildir. Zaten insaniyet fıtratı böyle safsatayı reddetmektedir. Velev ki çocuklar da olsa bile. Hiçbir şeyin kendi kendine olmasının mümkün olamayacağını, her şeyde bir amacın ve maksadın varlığını anlatırken Bediüzzaman, böyle bir tablonun gülünçlüğünü; "eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, "bu fikri kabul etmem" diye kaçacaktır." Demektedir.93
Sonuç
Çocuğun ruhen en rahatladığı, aklen ve mantıken tatmin olduğu ölüm yorumu ahiret inancıyla oluşur. Dünyayı yaratarak içini sayısız nimetlerle dolduran Allah, bu davranışıyla insanları ne kadar da çok sevdiğini göstermektedir. Yine Allah dilerse yeni bir hayatı ifade eden ahiret hayatının kapısını insanlara açacaktır. Vadettiğine göre bunu yerine getirecektir. Çocukta bunu yapıp yapamayacağı kavramı oluşmaz, çünkü yaptığı bir örneği çocuk dünya suretinde görmektedir.
Anketler öldükten sonraki hayat konusunda, araştırmacılara oldukça faydalı sonuçlar çıkarmıştır. Anketlerden anlaşıldığına göre, çocuk dini terim ve kavramları daha çok aile ortamından öğrenmektedirler.
Günahkarların Cehenneme gideceğini büyüklerden duyan çocuklar, mezarlıkta mezarlara kulak verip acıdan inleyenlerin seslerini işitmeye çalışmışlar, çöken mezarların içine bakıp ölülerin yanıp yanmadığını araştırmışlardır. Konuyla ilgili Doğu ve Batı'da bir çok çalışmalar dikkat çekicidir. Ölüm ve öldükten sonraki hayatın varlığına ve fıtri olduğuna bir delil de ifade edeceğimiz diyalogda geçmektedir. Küçük yaşlarda annesini, babasını veya bir yakınını kaybeden çocukları en çok sakinleştiren cümlelerin "onlar artık Cennette yaşıyorlar ve sizi bekliyorlar, siz de zamanı gelip oraya gittiğinizde onunla görüşeceksiniz, hem de hiç ölmemek üzere. Allah ölen anneni, babanı sevmektedir. Ona ne isterse vermektedir." şeklindeki cümlelerin olduğu anlaşılır. Konuyla şu diyalog ibret vericidir:
Küçük bir kız, bir çocuğun annesinin öldüğünü işitince kendi annesine şöyle sormuştur:
- Anneciğim ölü anne ne demek?
- Ölmüş, artık yürümeyen, konuşmayan bir kadın demek.
- Peki o zaman çocukları ne yapar?
- Şey, anne ölünce çocuklara ya babaları ya da teyzeleri bakar.
- Sen de bir gün ölü anne olacak mısın?
- Evet, ama buna daha zaman var.
- Çok, çok, çok zaman değil mi?
- Evet çocuğum.
- Senin ölmeni istemiyorum. Sen hep böyle yanımızda ol.
- Ben ölünceye kadar sen büyür kocaman olursun.
- Anneciğim, ya konuşan kısım, insanın içindeki konuşmalara ne olur?
- Bilmem bazıları diyor ki insan ölünce başka bir dünyaya gidip orada yaşar. Bazıları inanmıyor buna.
- Biz inanıyoruz değil mi?94

.ALINTIDIR.