3)GİRİŞİM YA DA SUÇLULUK (cinsel devinsel dönem)
Freund'un fallik döneminin karşılığı olan bu dönem beşinci yıl sonuna kadar sürer. Çocuk 3-4 yaşlarında beden ve kişilik bakımından hızla büyümektedir. Artık sanki bir yetişkin gibi daha sevecen ve rahat; düşüncesinde daha parlak; hareketlerinde daha canlı ve etkindir. Bu dönemde çocuğun motor gelişmesi hızla olgunlaşırken, cinsel organlara yönelik ilgileri de artmıştır.
Erkek çocuğun davranışlarında girici atılgan davranış özellikleri ağırlık kazanır. Kızda ise ele geçirme yada çekici oluş gibi davranış biçimleri gelişir. Çocuğun motor ve zihinsel güçlerinin artışına bağlı olarak, eylem alanı, istek ve emelleri de genişlemektedir. Bu evrede çocuk, düşüncede ve eylemde cinsel konulara, bilinmeyen şeyleri öğrenmeye, çevresinin çapını genişletmeye yönelmiştir. Cinsel ayrılıkları tanıması, bu ayrılıklarla ilgili bilmediği bir çok şeyleri de öğrenmek isteğini kamçılar. Artık anne, yalnızca çocukta bakım veren en yakın kişi değil, aynı zaman-da karşı cinsten anlamı olan bir kişidir. Bu evre, Oedipus çatışmasının, iğdişlik korkusunun ve yasak-sevi (insest) kuralının algılandığı, kavranıldığı dönemdir. Bu evrede çocuk cinselliğinin artık yeni bir boyut kazanması, yani eşeysel anlam taşıması ile çocuk özel bir kritik dönem geçirmektedir. Bu dönemin üstesinden gelmek için çocukluk cinselliği artık bırakılmalı; yavaş yavaş ana ya da baba olma sürecine girilmelidir. Ana ile ya da baba ile özdeşim yaparak çocuk benliği gelişir, üst benlik oluşmaya başlar. Çocuk, içinde bulunduğu toplumun rollerine, işlevlerine kurallarına göre davranmaya; o toplum için geçerli araç gereci, silahı kullanmaya ve kendisinden küçük çocuklara bakım vermeye yönelir.
İşte çocuğun psikososyal gelişiminin bu evresinde, cinsel konulara dalması, bitmek bilmez bir öğrenme merakının ortaya çıkması, anne yada babanın yerine geçmeye özenmesi ve bu doğrultuda emeller beslemesi girişim duygusunun öncüleridir. Girişim her eylemin zorunlu bir parçasıdır. İnsanoğlunun her öğrenmesinde, her eyleminde en önemli başlatıcı öğedir. Bu evrede, oluşan temel toplumsal işlev-örüntü "becermedir". İngilizce de "making" çok yerinde ve güçlü bulan Erikson, bu sözcükte saldırma ve elde etmenin sağladığı bir doyumun olduğunu yazar. "Girişim ve becerebilme" bu iki yalın sözcük, yaşamda verilen tüm savaşımları, çabaları, başarıları tanımlayabilir. En küçük işi becermede, en karmaşık bilimsel ya da sanatsal çalışmada, en yoğun sevişme ve cinsel birleşmede bu iki sözcüğün taşıdığı anlamlar yatar. Bu nedenlerle, bu evrede yaşanılan psikososyal bunalımın, çocuğu ağır suçluluk duygularına sürüklememesi gerekir. Çocuksu eylemleri, atılmaları, soru sormaları ve cinsel ilgileri yüzünden sık sık korkutulan, ceza gören çocukta giderek ağır suçluluk duyguları doğuran bir üst benlik oluşur. Bu üst benlik kimi kişilerde ilkel acımasız ve çok katı olabilir. Böyle bir üst benliği olan çocuk aşırı ürkek, uysal ve girişim duygusundan yoksun büyüyebilir. Bireyin girişim ve becerme gücü ceza korkusu ve suçluluk duygusu ile kısıtlanır. Çocukluktaki anne-baba ya da çevre korkutmaları ve cezaları artık bireyin üst benliğince yürütülmektedir. Bu tür girişim kısıtlanışı ve suçluluk duyguları kişinin edilgen, ürkek ve bağımlı kalmasına yol açar. Kimi zamanda histerik kısıtlanma belirtilerine, cinsel güçsüzlük ve yetersizlik duygularına neden olabilir.
Özetle:Çocukluğun 3-6 yaşlarında gelişen olumlu benlik öğesi girişim duygusudur. Girişim duygusu özerk ve özgür düşünmek, geleceğe yönelik erekler beslemek ve eyleme geçmek için rahatlık ve güç sağlar. Bu dönemin tehlikesi aşırı suçluluk duygusunun gelişmesidir.
4) BECERİ YA DA AŞAĞILIK DUYGUSU (Gizil dönem)
Freund'un gizil döneminin karşılığı olan bu dönem ilkokul çağını kapsar ve 6-11 yaşları arasındaki dönemdir. Çocuk ruhsal dünyası ile, artık gerçek yaşama geçmeye hazır gibidir. Fakat önce, ister tarlada ya da ormanda, ister sınıfta olsun, bir okul yaşamından geçmesi gerekir. Büyüyerek gerçek bir anne ya da baba olacaksa, eski çocukluk ereklerini unutup, içinde yaşadığı toplumun gereklerine göre bir şeyler yapmayı öğrenmesi zorunludur. O toplumda geçerli öğrenme alanı ne ise, o alanda çalışması ve üretici olabilmesi için gerekli hünerleri kazanmalıdır. Klasik psikanalitik deyimle bu gizillik döneminde çocuk çabucak ana-baba olma ereklerini bırakır, unutur; daha doğrusu bu erekleri olumlu eylemler doğrultusunda yüceleştirir. Ana-baba olabilmek için önce üretici bir çalışma ve yapıcılık ile kendine bir yer kazanması gereğini öğrenir. Artık kendi ailesinin koruyucu yatağında değil, toplumun sağladığı öğrenme ve çalışma alanında kendini göstermek zorundadır. Okul çocuğunun benlik sınırları içine artık araç gereçler girer. Bu araç -gereçleri kullanabilmek için beceriler geliştirir. Bu dönemde, bütün toplumlarda çocuklar, düzenli ve tutarlı eğitim-öğretim görürler. Bunun yalnız okuma-yazma biçiminde olması gerekmez. İlkel topluluklarda ana-babadan ve büyük çocuklardan öğrenilen bir çok beceriler vardır. Böylelikle, büyüklerin dünyasına egemen olan araç-gereci silahı kullanmayı öğrenerek, o toplum teknolojisinin temelleri çocuk benliğine yerleşir.
Bu dönemde çocuğun karşılaşabileceği tehlike yetersizlik ve aşağılık duygusudur. Eğer araç-gereç ve öğrenim dünyasına uyum yapmaz ve umudunu yitirirse, onları benimsemeyebilir. Bunun sonucunda aile içi bağımlılığa dönebilir. Yani çocuk, birçok araç ve gerecin kullanıldığı dünyada kendi araç-gereç takımının (el, kol, ayak, cinsel organların gücüne güvenme, bunlarla ilgili becerebilme yetileri,zihinsel becerileri) zayıflığına ve yetersizliğine inanır. İşte böyle bir durumda çocuğun bağımlı,çekingen ve yetersiz olmaması için toplumun teknolojisi içinde geçerli olan rollerin çocuk için bir anlam taşıması sağlanmalıdır. Toplumda uygun ve gerekli görülen araçların kullanılması ve bunlara uygun beceriler öğretilirken çocuk zihninde bunların anlam kazanmalarına da dikkat edilmelidir. Örneğin avcı bir toplumda yetişkin erkek olabilmek için o topluma özgü av araçlarının büyük anlamı vardır. Ne yazık ki okuma yazmaya ağırlık veren çağdaş toplumların bir çoğunda okutulan şeylerin anlamı ve yararlılığı kuşkuludur.
Bu dönemde bir başka önemli tehlikede çocuğun öğretilenleri olduğu gibi alması; bunların dışına çıkamaması ve sonunda öğrendiği teknolojinin kurbanı olmasıdır. Böylece çocuk benliği daralır, özerk ve girişimci benlik gelişmesi kısıtlanır.
5)EGO KİMLİĞİ YA DA ROL KARGAŞASI (Erinlik ve erginlik dönemi)
Toplumun araç-gereç ve beceriler dünyası ile iyi bir ilişkinin kurulması ve ergenlik çağının gelmesi ile çocukluk dönemi sona erer. Gençlik çağı başlar. Ergenlik ve delikanlılık yaşlarında bedenin ve eşeysel organların hızlı bir gelişimi olur. İçsel coşkular ve önemli gelişimsel sorunlarla karşılaşan delikanlı erkek ve kız kendisine eskiden aşılanmış roller ve hünerlerle, bundan böyle yükleneceği rolleri ve sorumlulukları karşılaştırır. Kimlik duygusunun kazanılması sürecinde çocuklukta yaşanmış olan kavgalar çatışmalar yeni baştan yaşanır. (Bağımlılık-bağımsızlık, güven-güvensizlik, oedipal eğilimlerin canlanması ile ilgili çatışmalar...) Bu dönemde delikanlı kendine göre ne olduğu ne olacağı ile, başkalarına göre kendisinin ne olduğu sorularına yanıt arar.
Bu evrede benlik kimliğinin (ego identity) oluşması, çocukluk çağında yapılmış olan özdeşimlerin toplamından öte bir şeydir. Ergenlik ve delikanlılık çağının dürtüsel çalkantıları içinde bütün eski özdeşimler sarsılır; yeniden değerlendirilir. Eski özdeşimler delikanlının yeni değerlerine ve rollerine uygun nitelik kazandırılarak benimsenir. Böylece yenileştirilen özdeşimler le eski özdeşimler arasında bağlar kurulur.
İşte kimlik duygusu benliğin bu bütünleştirme yetisinin artan biçimlerde yaşanması, kişiliğe yerleşmesidir. Temel güvenle ilgili bölümde çocukluk çağında kazanılmış olan içsel aynılık ve süreklilik duygusu- anlamı belirtilmişti. Bu evrede delikanlı, başkalarınca da nasıl tanındığına değerlendirildiğine büyük önem verir. Kendi bireysel benliğinde yerleşmiş olan süreklilik ve aynılık duygusu(sense of sameness) toplumsal yönden de kazanılır. İşte, Erikson'un kimlik duygusu (sense of identity) diye belirlediği duygu, eskiden çekirdek durumda var olan kimlik duygusu ile, bu dönemde gelişen ve toplumsal anlam yüklenen kimlik duygusunun bütünleşmesi ve buna bağlı olan güven duygusudur. Bir başka deyimle, ben neyim, ben kimim soruları karşısında delikanlının fazla kuşkuya ve bocalamaya kapılmadan kendi kimliğini tanımlayabilme ve kabullenme durumuna gelmesidir.
Kimlik duygusunun cinsel, toplumsal ve mesleksel öğeleri vardır. Delikanlılık, belli bir eşeylik yapısına bağlı tamlık, yeterlik ve güçlülük duygusunun yerleştiği dönemdir. Gencin cinsel yapısı ve yeterliği konusunda önce bir takım soruları ve kuşkuları olabilir. Kendi cinsel yapısını, yeterlik ve gücünü, düşüncede yada eylemde, başkaları ile karşılaştırır. Bu konuda başkalarınca da nasıl görüldüğünü merak eder. Kendini sınar, yarışmaya kalkar. Zamanla,sağlıklı gencin bu tür sınamaları, yarışmaları, kuşkuları yatışır. Kendi cinsel yapısının ve yeterliğinin gerçekçi kabullenişi ile cinsel kimlik duygusu olgunlaşır.