Okul Öncesi Eğitiminde Kalite
Okulöncesi eğitimi zorunlu ve devlet desteği olmaması nedeniyle, bugün için, bireylerin parayla satın aldığı bir lükstür denilebilir. Anneler ev dışında bir iş yerinde çalışsa da çalışmasa da, ayrıca sosyo-ekonomik düzeyi güçlü ya da güçsüz olsa da aileler çocuğun bu eğitimi almasını isteyebilmektedirler. Eğitim kurumları, verilen hizmetin kalitesini ailelerin taleplerine göre iyi ya da vasat olarak belirlemektedir. Sayıları az da olsa, iyi eğitim kurumları kaliteyi üst düzeyde tutabilmek için gerekli harcamalardan kısıtlama yapmayı düşünmemektedir. . Örneğin yeterli düzeye erişmiş eğitim ve hizmetli kadrosu, çağdaş eğitim programları, kaliteli mutfak ve temizlik ürünleri, çocuk için önemli olan materyal, güvenlik ve teknik olanaklar vb. gibi, olması gerekenleri bulundurmaktadır.
Araştırma-geliştirme konusunu sürekli dinamik tutan bu kuruluşların verdiği hizmetin karışlılığı olan ücret, vasat olanlara göre yüksek olarak nitelenmektedir. Vasat hizmet veren kuruluşlar ise genellikle bir şeylerden kısıntı yapmak zorundadır. Çünkü çocuk başına alınan düşük ücret karşılığında verilen hizmet de, o düzeyde olacaktır. Ayrıca bu kurumların vermeyi düşündüğü ücrete göre, alanında yetkin öğretmenler buraları pek tercih etmeyebilir. Doğaldır ki; buralar öğretmensiz de kalmamaktadır. İşte kalite farklılığı burada belirmektedir. Kendini geliştirmemiş ya da yeterli bilgiyi alamamış bir öğretmene teslim edilen çocuklar, gerekli beslenme ve bakımı yapılıp, eğlendirilerek evlerine gönderilmektedir. Bu çocuklar için hiçbir şey öğrenmiyorlar denemez. Tabii ki öğrenmektedirler. Fakat bugünün çocuğunun öğrenmesi gerekenleri çok yüzeysel olarak almaktadırlar. Belirli sınarlar içinde işlenen konular genellikle görsellikten, gözlem ve deneyden yoksun olarak öğretilip ezberlettirilmektedir. Bu öğretmen grubunun; genellikle tutum ve davranışlar, kişisel özellikleri fark edebilme ve konuşma türü bakımından çocuğa yetmediği gibi, belirli kültür düzeyinin altındaki tutum ve davranışları sergilediği sıkça görülmektedir. “ Bebeğim, şekerim, aşkım “ vb. sözlerin yanında “ sersem, salak, akılsız, yaramaz “ vb. gibileri de bolca söyleyip, çocuğu büyük insan gibi karşısına alıp kavga ettikleri ve ceza da verdiklerine tanık olunmaktadır. Çevre ile okul arasında olması gereken fark, pek görülmemektedir. Ayrıca eğitimin kalitesini bozan bir başka olgu ise; ucuz ücret karşılığı alınan çocukların farklı yaşlardan olsalar bile, aynı sınıfa alınması ile ilgilidir. Bu durumda aynı ortamdaki çocuklarda aşağılık duygusu ya da regression ( bir önceki yağ dönemine geri dönüş) sorunları belirmektedir. Sınıflarda her yağa göre ayrı ayrı eğitim programları uygulanması gerekmektedir.
Tüm aileler çocuklarını eğitilme beklentileri ile okulöncesi eğitim kurumlarına vermektedirler. Eğitim için, yabancı kaynaklı eğitim türlerini veriyor görünmek dışında, hiç olmazsa, geleneksel eğitimin, gerektiği gibi verilmesi bile çocuğun yararına olacaktır. Eğitimin kalitesi ise; eğiticilerin yetkinliği ile özellik kazanacaktır. Avrupa Birliği’ne girme aşamasında olan ülkemizde lise mezunlarının öğretmenlik yapmasına bir “ dur “ demek gerekmektedir. Hiçbir genel lise mezunu asla öğretmen olamadığı gibi, meslek lisesi mezunları da öğretmen olmamalı, öğretmen yardımcısı ya da kalifiye çocuk bakıcısı olmalıdır. Böyle bir profesyonel meslek, bugün gerekli olmaya başlamıştır. Yaş sınırı getirilen emeklilik için kademe kademe geçiş sisteminde olduğu gibi, halen çalışmakta olan ve öğretmenlik görevi yapmakta olan kız meslek lisesi çocuk gelişimi mezunları için de bir kademeli geçiş sistemi düşünülebilir. Ama yeni atanacaklar için okulöncesi öğretmenliği, üniversite mezunu olmakla sınırlandırılmaktadır. Ülkemizin çocuklarının daha iyi yetişebilmeleri için bu yol seçilmelidir.
Psikolog Acar PİJİ