ÖZÜRLÜLÜĞÜN TANIMLANMASINDA SOSYAL FAKTÖRLERİN ÖNEMİ

KONUYA GENEL BIR BAKIŞ
Özürlü vatandaşlarımızın değişik sorunlarını saptayabilmek ve bunun yanında, onların özel durumlarına uygun olarak, geniş kapsamlı ve etkili politikalar oluşturabilmek için, ilk önce özürlülerimizin sayısını ve spesifik olarak da bunların içinde yer alan özürlü grupların dağılımını (zihinsel, işitme, ortopedik, ruhsal ve birden fazla özürlü gibi) bilmemiz gerekmektedir.

İşte tam burada, belirli özürlü grupların içinde dahi çok grift bir manzara ortaya çıktığından, özürlünün veya özürlülüğün tanımı önem kazanmaktadır.
Özürlülerin boyutunu ve niteliğini bilmek, sosyal hizmetler; sosyal yardım ve bununla ilgili olarak stratejik planlama metotlarını tespit etmek gibi birçok alanda, bir sosyal devlet olan Türkiye Cumhuriyeti (T.C) için çok önemli bir konu olması gerektiği halde(I), ne genel nüfus sayımında ne de kamu destekli özel veya resmi anketler yoluyla, gerekli istatistik bilgiler elde edilebilmiştir.

Dünya Sağlık Teşkilatının saptadığı ölçülere göre, dünya nüfusunun gelişmiş ülkelerde % 1O'u her hangi bir özürlülüğü ve % 1'i de, iş gücü kaybı sebebiyle, tıbbi ve mesleki rehabilitasyona ihtiyaç duymaktadır.

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde 30 milyonun üzerinde özürlü yaşadığına göre, bu oranın AB için isabetli olduğunu söyleyebiliriz.(2)
Ancak; bu oran, ülkelerin gelişmişlik durumuna göre değişebilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler için bu oran % 12 dır. Buna göre, ülkemizde takriben 7 milyonun üzerinde özürlü insanımız vardır. Türkiye'deki trafik ve iş kazalarının fazlalığını ve yaklaşık 1O yıldan beri devam eden terörün yanında ülkemize has bazı sosyal faktörleri (akraba evliliği, doğum öncesi ve sonrası ana-bebek ilişkisinin sağlıksız olması, yetersiz ve düzensiz beslenme vs.) de dikkate alırsak ülkemizde, belki de bu rakamın üzerinde özürlümüz yaşamaktadır.

Özürlülerin, sayısal boyutu ile ilgili sorunları kısaca dile getirdikten sonra makalemizde, ülkemizde özürlünün tanımında yaşanan sorunları ve bununla ilgili olarak da dikkate alınması gereken sosyal faktörleri ele alacağız.

1. Özürlünün Tanımındaki Sorunlar
Özürlüler için eskiden beri sakat ve/veya yakın geçmişte sakat yerine daha fazla engelli kelimesi kullanılmaktaydı. Ülkemizde yapılan yeni düzenlemelerle, özürlünün tanımı yeniden gözden geçirilmiş ve daha kapsamlı hale getirilmiştir.
Daha önceden özürlü, "bedensel, zihinsel ve ruhsal özelliklerinde belirli oranda fonksiyon kaybına neden olan organ yokluğu ve bozukluğu sonucu, toplumsal rolünü gerçekleştirebilmesi için bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyan kişi" (3) olarak ele alınırken bugün "doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle normal yaşamın gereklerine uyamama durumunda olup; korunma, bakım, rehabilitasyon. danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyacı olan kişi " (4) olarak tanımlanmaktadır:

Kanaatimce bu tanım/ama çok geniş kapsamlı olmakla beraber bütün özürlüleri aynı kefeye koyar niteliktedir: Mesela, özürlünün bakım ve rehabilitasyon hizmetlerine gerçekten ihtiyaç duyup duymayacağı, özürlünün anatomik (bedensel ve organik) bozukluğundan ve/veya eksikliğinden ziyade fonksiyonel yetersizliğin hangi boyutta ve derecede olması ile yakından ilişkilidir. Dolayısıyla, her özürlünün, mutlak olarak bakıma muhtaç olduğunu iddia edemeyiz.

Çünkü; ağır derecedeki özürlüler dahil, temel ihtiyaçlarını giderme bakımından, destekleyici araç-gereç yardımı ile de olsa, birçok hareket yapabilme yeteneğine ve şansına sahiptirler: Bundan dolayıdır ki, yapılan tanımlamanın aksine özürlülerin belirli kesimi her yerde ve her zaman sürekli olarak başkalarının yardımına, himayesine ve bakımına ihtiyaç duymamaktadır.(5)

2. Özürlünün tanımında Dikkate Alınması Gereken Sosyal Faktörler
2.1. Bakıma Muhtaçlık
Bakıma muhtaç durumda olan bir özürlünün tanımı Türkiye'de henüz geliştirilememiştir.
Buna karşılık, batı toplumlarında bakıma muhtaç kişi, genel olarak bir insanın günlük hayatına ait her zaman tekerrür eden olağan ve bedene ait bazı basit hareketlerin ifasında (örneğin: giyinme, yeme-içme, beden temizliği, tuvalet ihtiyacını giderme) başkalarının fiziki yardımına sürekli olarak ihtiyaç hissedecek bir konuma gelen aciz insan olarak tarif edilmektedir: (6)

Bu noktadan hareket ederek, başkalarının yardım ve bakım hizmetlerine ister istemez ve zorunlu olarak ihtiyaç duyan aciz insana bakıma muhtaç kişi, eğer bu kişi özürlü ise bakıma muhtaç özürlü olarak tanımlamakta fayda vardır:
Daha somut bir ifadeyle, özürlülüğün doğuş sebebine bakılmaksızın, başkalarının desteğine ihtiyaç duymadan hayatın idamesi için yapılması zaruri olan temel iş ve görevlerini kendi kendine yapma kabiliyetine ve gücüne sahip olmayan bir insan bakıma muhtaç özürlü sayılmaktadır. (7)

Avrupa ülkelerinde yaşayan özürlülerin bakıma muhtaçlığı yanında bakıma muhtaçlık dereceleri sosyal güvenlik, sosyal yardımlar (nakdi ve ayni yardımlar) ve sosyal hizmetler (rehabilitasyon, sağlık ve bakım hizmetleri) açısından son derece önemlidir.
Birbirinden bazen çok farklı da olsa bir çok Avrupa ülkesinde bakıma muhtaçlık riskine karşı sosyal güvence sistemleri oluşturulduğundan bakıma muhtaç hale gelen özürlülere, bakıma muhtaçlık derecelerine göre sosyal güvenlik alanında değişik haklar tanınmaktadır:

Dolayısıyla, bakım hizmetlerinin ve sosyoekonomik imkanların adil bir şekilde ihtiyaç sahiplerine iletilebilmesi için, bakıma muhtaçlığın yanında bakıma muhtaçlık derecesinin tanımı ve saptanması yönünde geliştirilmiş teknikler ve kriterler kullanılmaktadır. (8)

2.2. Çalışabilirlik
Bir çok özürlülük hali, icra edilen mesleğe devam edilmesi için bir engel teşkil etmemektedir: Mesela, ayağını trafik kazasında kaybeden bir öğretim üyesi özürlü olmasına karşılık görevini eksiksiz olarak yerine getirebilir: Ancak, aynı durum bir inşaat işçisi için elbette söz konusu olamaz.

Ne var ki; bu durumda dahi, aşağıda göreceğimiz gibi çalışmak için gerekli olan bedensel yeteneklerin tamamen kaybolması veya geri kalan yeteneklerle eski işini veya mesleğini yapamaz duruma gelmesi halinde bile gerek tıbbi gerekse mesleki rehabilitasyon (program, eğitim) imkanlarıyla özürlülerin değişen yeteneklerine uygun olarak yeni işlerinde çalıştırılmaları her zaman imkan dahilindedir.

Bu açıdan bakıldığında, özürlünün ve özürlülüğün tanımı farklı bir boyut kazanmaktadır. Nitekim, Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ) özürlüyü tanımlarken onun işi ve/veya mesleği ile irtibat kurma gereği duymuştur: Buna göre, "fiziksel ve zihinsel yeteneklerin azalması sonucu, uygun bir işi elde etme veya koruma olanağında ileri derecede azalma olan kişiye özürlü denilir:" (9)

Özürlü terimi benzer bir şekilde Türk iş mevzuatında da ele alınmaktadır: Yönetmeliğe göre, "beden veya zihin gücünden belirli bir oranda yoksun olduğu sağlık kurulu raporu ile belirlenen ve bir iş bulmakta genellikle zorluk çeken, fakat herhangi bir işyerinde söz konusu yetersizliğine rağmen, bazı işleri derhal veya kısa bir alıştırma sonunda yapabilecek durumda olan kimseye sakat" (10) denilmektedir. Bu durumda, örneğin bir kaza veya hastalık sonucunda ortaya çıkan bir bedensel güç ve yetenek kaybının yeniden kazanılması ve/veya işçinin ek tedavilerle, özürlülüğüne rağmen eski işini veya mesleğini yapabilir bir duruma getirebilmesi için tıbbi rehabilitasyona (mesela fizik tedavisi) gerek vardır.

Özürlü duruma gelmiş bir işçi, alınan bütün sıhhi tedbirlere rağmen, eski işini veya mesleğini ifa edemeyebilir: Bu şartlar altında, alternatif bir iş veya meslek yapabilir durumunda olması halinde, kendisine uygun olan yeni bir iş veya meslek öğretilir (mesleki rehabilitasyon).
Türk sosyal güvenlik sisteminde mesleki rehabilitasyonuna yönelik önlemler açısından sosyal sigortalar kurumu. malullük veya sürekli iş göremezlik aylığı alan sigortalılardan, çalışma gücünün arttırabileceği ümidiyle kendi mesleklerinde veya yeni bir meslekte çalışabilmelerini sağlamak üzere işe alıştırmaya tabi tutulmalarını isteyebilmektedir: (11)
Dolayısıyla, malul veya özürlü olanlara mesleki rehabilitasyon aracılığı ile mümkün mertebe yeniden iş bulmak hedeflenmektedir:

2.3. Sosyal Hayata intibakın Sağlanabilmesi
Özürlülerin topluma kazandırılmaları ve bağımsız olarak kendi hayatlarını düzenlemelerine yardımcı olmak için sosyal rehabilitasyon programlarına ihtiyaç vardır12)

Tıbbi ve mesleki rehabilitasyon programları genellikle geçici bir süreç çerçevesinde birbirini takip eden uygulamalar olmasına karşılık sosyal rehabilitasyon, özürlülüğün ortaya çıkmasından itibaren, özellikle tıbbi ve mesleki rehabilitasyon döneminde ekonomik destekli yardımlarla başlayarak yaşam boyu devam eden çok varyasyonlu ve kapsamlı bir hizmet türüdür13)

Batı toplumlarında, özürlülerin insan haysiyetine ve onuruna yaraşır bir şekilde toplum ile iç içe ve barış içinde yaşayabilmeleri için, mümkün mertebe özürlü olan ve olmayanlara yönelik müşterek sosyo-kültürel aktiviteler; sportif faaliyetler; dini ayinler ve siyasi müzakereler tertiplenmektedir:
Ülkemizde de özürlü insanımızın toplumun bir üyesi olarak, toplumdan soyutlanmadan daimi sosyal yardımlarla temel ihtiyaçlarının giderilmesinin ötesinde hayata bağlı kalabilmesi için hem sosyal devlete, hem de toplumun bütün kesimlerine (özellikle gönüllü kuruluşlara ve özürü derneklere) önemli görevler düşmektedir:
Özürlülerin, toplumsal yaşama aktif bir biçimde uyumunu ve sosyal entegrasyonunu sağlayabilmek için, sosyal güvenlik, mesleki eğitim, ulaşım ve kendileri için öngörülen diğer hizmetlerin tespitinde, yönteminde ve geliştirilmesinde rol almaları konusunda demokratik katılımlarını da mutlaka temin etmeliyiz.
Katılımcı demokrasinin sağlayacağı sosyal diyalog vasıtasıyla, özürlülerimiz kendilerine değer verildiğini hissedeceklerinden dolayı hayata daha olumlu bakabilecekler ve sonuçta kendilerine olan güvenleri artacaktır:

2.4. Ulaşılabilirlik
Planlı bir şekilde düzenlendiği iddia edilen 'modern' yerleşim bölgelerine baktığımızda, bunların bir çoğunun özürlülerin çevresel iletişimini ve ulaşabilirliğini temin edecek şekilde düzenlenmediğini ve/veya yetersiz olduğunu söyleyebiliriz.

Ulaşılabilirlik, mimari çevremizi oluşturan farklı mekanlara ve değişik binalara nasıl ve hangi şartlar altında kavuşabileceğimizi ifade eden bir deyimdir:
Mimarî çevrenin ve özellikle halka açık kurum ve kuruluşların fiziki tasarımı ulaşılabilirlik açısından özürlüleri de kapsayacak şekilde tanzim edilmelidir.

Özürlülerin değişik boyutta ki hareket kabiliyetlerindeki engellerden dolayı ortaya çıkan kısıtlı ve müşkül ulaşılabilirlik problemlerine karşı, başta mahalli idareciler olmak üzere mimarlar; iç tasarımcılar ve şehir planlamacılarının uygun projeler üretmeleri gerekmektedir. Bu itibarla, şehirlerimizin mimari çevresi planlı bir şekilde ele alınırken bütün evrelerinde özürlülerin özel durumları dikkate alınmalıdır.
Mimarlık fakültelerinde çevresel ulaşılabilirlik adı altında özürlüleri de içine alacak derslerin okutulması gerekmektedir: Nitekim bu konu, Özürlüler idaresi Başkanlığına bağlı Özürlüler Yüksek Kurulu'nun 2. Olağan toplantısında Devlet Bakanı Hasan Gemici tarafından da dile getirilmiştir14)

Ulaşılabilirlik sosyal, bilimsel, mesleki ve ekonomik faaliyetlere katılabilme açısından özürlüler için son derece önemli bir konudur.
Bu açıdan bakıldığında, ulaşılabilirlik temel insan haklarından sayılması gereken önemli bir unsurdur. 'Her türlü sosyal, kültürel ve eğlendirici faaliyetlere katılma hakkına sahip olan' (15) özürlülerin bu haklarını kullanabilmeleri için çevredeki fiziki ve mimari engellerin mümkün mertebe tamamen ortadan kaldırılması ve iletişimi kolaylaştırıcı ortamlar hazırlanması gerekmektedir.

Özürlüler için farklı mekan ve binaların inşa edilmesi ekonomik ve rasyonel olmayacağına göre, gerek proje hazırlık safhasında gerekse mevcut yapılardaki ulaşılabilirlik faktörü dikkate alınmalı ve gerekli yeni düzenlemelere gidilmelidir.

SONUÇ
Özürlülerin karmaşık ve çok yönlü sorunlarına duyarlı olmak, onları topluma kazandırabilmek ve yaşam seviyelerini yükseltebilmek yönünde gösterilen uğraşın yanında bu alanda kaydedilen mesafe, devletlerin ve toplumların sosyal meselelere değer vermesi bakımından, özellikle uluslararası boyutta, önemli bir sosyal gelişmişlik ölçüsüdür.

Türkiye'de Özürlüler ile ilgili, çözümlenmemiş bir çok sorun hemen hemen her alanda görülmektedir.
Özürlülerin spesifik özelliklerini dikkate alacak bir biçimde gerekli olan bütün kamusal sosyal yardım ve hizmetlerin sağlıklı, etkili ve adil bir şekilde yapılabilmesi için, özürlülüğün çok yönlü tanımının somut ve mütebariz bir biçimde şekillenmesine bağlıdır.
Netice itibariyle, sosyal siyaset ve demokratik kültür yönünden gelişmiş batı ülkelerinin standartlarını yakalamak istiyorsak, özürlü vatandaşlarımızın kemiyet ve keyfiyet yönünden profilini çizmek ve buna uygun olarak da isabetli sosyal politikalar üretmek mecburiyetindeyiz.

Diğer yandan, özürlülere yönelik sosyal politika hedefleri belirlenmeden özürlülüğün ve özürlünün tanımını yapmak eksik kalır. Bir başka ifadeyle, özürlünün bakıma muhtaçlık, istihdam, sosyal hayata uyum ve ulaşılabilirlik gibi çok yönlü sorunlarına çözüm stratejileri üretmeden yapılan tanımlar bir çok yönleriyle belirsizliklere sebebiyet verebilir: Örneğin, bir ülkede özürlülere yönelik uygulanan sosyal politikalar ne kadar gelişmiş ise, özürlüyü kuşatan engellerde o nispette azalmaktadır. Dolayısıyla, özürlünün tanımı yapılırken mutlak olarak devletin bu alanda hedeflediği sosyal politikalar da zikredilmelidir.

Kaynak:

Doç. Dr. Ali Seyyar

.ALINTIDIR.