Akıl, çocuğa anneden geçer
35 yaşında profesör olmayı siz mi planladınız, yoksa hayat mı önünüze getirdi?
- Benim hayattaki çıkış noktam profesör olmak değildi. Sanırım, çok çalışmamın bana getirdiği bir ödül...
İyi ama çok çalışan bir dolu insan var. Onlar 35 yaşında tıp profesörü olamıyorlar. Neden siz?
- Belki de bu, lisede verilen eğitimin etkisi. Ankara Fen Lisesi mezunuyum. Müthiş bir okuldur. Türkiye’de tektir. Biz araştırma üzerine programlandık. Hepimizin beyaz faresi vardı, daha ne olsun? Laboratuvarlarda kendi mikroskoplarımız vardı. Mendel Kanunları’nı daha iyi anlayabilmemiz için, bize sinek çoğalttırırlardı. Kırmızı gözlü mü olacak, beyaz gözlü mü, sabırsızlıkla beklerdik...
Öyle bir anlattınız ki, sanki Fen Bilgisi sıkıcı bir ders değil, haddinden fazla heyecan verici..
- Ama öyledir. Eğitim, olağanüstü keyiflidir. Kitaplar açık sınava girersin. Çünkü sorunun cevabı birebir yoktur kitabın içinde, araştıracaksın, bulacaksın. Hoca problemi çözerdi mesela. "İkinci yoldan çözebilene bir not fazla vereceğim" derdi. Kafanı başka türlü çalıştır, yaratıcı ol, araştır. Bir de ben çok çalışkandım.
İnek yani...
- Yok hayır. Gündüz hiçbir dersi kaçırmaz, hocanın öksürüğüne kadar not tutardım. Ama geceleri de mini eteğimi giyer, dansa giderdim. Popüler bir kızdım. Gezmeyi de ihmal etmezdim. Belki de öğrendiğim, yöntemdir. İnsanın, nasıl çalışılması gerektiğini de bilmesi gerekiyor. Bir çalışma disiplinini elde ettiniz mi, kim tutar sizi...
Profesör olmanın ekstra bir sorumluluğu var mı?
- Var. Müthiş bir sorumluluk, kendini bilime adamalısın. Fiil, adamak yani. Profesörlük, adanmış bir hayat demek. Sabır demek, yıllarca çalışmak demek, kendini sürekli yenilemek, geliştirmek demem. Benim Oxford’la, Harvard’la ortak yürüttüğüm ekstrem çalışmalarım da oldu, basit gibi görünen ama çok insanı ilgilendiren çalışmalarım da. Mesela pekmezin kan üzerindeki etkileri. Bir bilim adamı olarak ben uçuk şeylerin peşinde koşmam. Gözümüzün önündeki somut fayda sağlayacak gerçeklere yönelmeyi tercih ederim...
"Koskoca profesör!" denir ya, siz de öyle misiniz?
- Valla, bu tanıma hiç uymuyorum. En azından fiziksel olarak küçük bir kadınım. Bir de çocuk ruhluyum. Öyle kalantor, ağır bir havam hiç olmadı...
KADIN ÇOCUK DOKTORLARI ERKEK ÇOCUK DOKTORLARINDAN İYİDİR
Meslek olarak doktorluğu seçmenizin özel bir sebebi var mı?
- Babam lösemi hastasıydı, kucağımda öldü. Bana vasiyet etti: "Çok iyi bir doktor ol!" Ama beni beyaz önlüğümle göremediği için içim sızlar. Keşte sağ olsaydı da görseydi. Klinik stajlarım sırasında çocukları çok sevdiğimi fark ettim ve çocuk doktoru olmaya karar verdim. Kim bilir, belki kendim bile farkında olmadan içimdeki çocuğu hep canlı tutmak istedim....
Bir farklılığı var mı çocukları tedavi eden doktor olmanın?
- Olmaz mı? Çocuk hastalarla ilişki kurmak, erişkinlerle iletişim kurmaya göre çok farklı. Bana derler ki, "Bu çocuğun derdini nasıl anlıyorsun? Konuşamıyor, kendini anlatamıyor, zavallı sadece ağlıyor!" Zannediyorlar ki, her ağlama aynı. Oysa, değil. O ağlamayı dinliyorsun, bulgulara bakıyorsun, sonra o çocuğun içine giriyorsun, ruhunla giriyorsun... Bence teşhis, hissedebilmek demek. Bir de tabii insan bedenini çok iyi bilmek. Ben çocuk muayene ederken, bezini çıkarır koklarım, en az 5- 6 hastalık vardır, sadece koklayarak anlayabildiğim. Kakasını görür, koklarım. Rotavirüs ishalini kokladığım anda bilirim, "Telaşa kapılmayın, 6 saat sonra kusma başlayacak. Akşam da ateşi 39’a kadar çıkacak..."
Çocuk sahibi olmamış biri, çocuk doktoru olabilir mi? Annelik ya da babalık tezgahından geçmiş olmanın, sizin mesleğinizdeki önemi nedir?
- Bir kadın, çocuğu olsun olmasın, her zaman potansiyel bir anne bence. İçgüdüsel olarak çocukları anlar ve algılar. Ama eğer söz konusu çocuk doktoru aynı zamanda anneyse; çocuğunu yetiştirirken yaşadıkları, diğer anneleri daha iyi anlamasına tabii ki yardımcı olur. Ben çocuğu olan çocuk doktorlarının daha şefkatli olduğunu düşünüyorum.
Kadınlar potansiyel birer anne ise ve çocukları içgüdüsel olarak algılayabiliyorlarsa... Kadın çocuk doktorları, erkek çocuk doktorlarından daha mi iyidir?
- Ben öyle düşünüyorum!
Çocuk deyince akan sular duruyor. "O bizim neşemiz", "O bizim geleceğimiz" deniyor. Çocuk, her şeyin önüne geçiyor. Sizce neden?
- Çocuk, demek heyecan demek. Adrenalin demek. Yenilik demek, öğrenmek demek. Senin parçan demek. Canın demek... Müsaade edin de, dünya üzerindeki en önemli şey olsun!
Kaybettiğiniz bir hastanız oldu mu?
- Bütün gayretinize rağmen bazen tıbbın da çaresiz kaldığı durumlar olabiliyor. Beni en çok üzen kayıplardan biri, 3 yaşındaki bir bebeğimin balkondan kazayla düşüp ölmesiydi. Hálá aklıma gelince, gözlerim dolar. Öyle tatlı, öyle akıllı bir çocuktu ki, unutmam mümkün değil...
Böyle bir durumda siz doktor olarak bir travma yaşıyor musunuz? Yoksa, sizin için soğukkanlılığınızı korumanız gereken, sıradan gündelik bir olay mı?
- Ben hep etkilendim. Gerçi, "Empati yapmayın" diye eğitirler bizi, "İyi veya kötü bir şey hissetmeyin, kendinizi kaptırmayın." Ama mümkün mü? Ben hálá amatör bir ruhla çalışıyorum. Kendimi 1. sene asistanı gibi hissediyorum.
Balkondan düşme gibi bir durumda, 3 yaşındaki çocuk mu, anne mi... Kim suçlu?
- Orada suçlu yok. Saniyeler var. Çocuk balkona çıkıyor ve bir anda yok oluyor. Anne yakalayamıyor. Bir başka hikayem daha var: Çocuk, babasının kucağında. O da aynı yaşlarda. Pencerenin önündeler, gülüşüyorlar. Birden çocuk vasisdası açıyor ve babasının elinden kayıyor, 3. kattan yere çakılıyor. Biz de ailecek tatile gidiyoruz. Beni aradılar, "Durumu çok kötü" dediler, "Beni indirin, ben geri döneceğim" dedim. İyi ki de dönmüşüz. Hemen çocuğun beyin ameliyatlarını ayarladım. Hiç vakit kaybetmedik. Üst üste 3 operasyon geçirdi. Şimdi o çocuk kocaman oldu, hiçbir şeyi yok, zımba gibi. Beni en keyiflendiren vakalardan bir tanesidir.
Bir çocuğun yaşamındaki en tehlikeli alanlar, noktalar...
- Havuz, balkon, elektrik prizleri, çiviler, makaslar, kesici şeyler, ortalıkta duran ilaçlar, haplar... Ayaklandığı andan itibaren çok dikkatli olmak gerekiyor. Ev kazaları son derece önemli. Yürümeye başladığı andan itibaren yakın takibe alınmalı. Bir evde her şey kaldırılmamalı ama çocuğa bir özgürlük alanı da bırakılmalı. Ona zarar verme ihtimali olan her şey oradan alınacak, çocuk, o alanda tamamen özgür olacak. Bırakın, her şeye dokunsan, dağıtsın. İkide bir toplanmayın, dağınık kalsın. Çok derli toplu ev de istemiyoruz. Çünkü obsesif bir kişilik yapısı sergileyebilir ileride...
NEDEN BİR YIL ÖNCE SÖYLENEN BİR YIL SONRA SÖYLENENİ TUTMUYOR
Sizin alanınızda tibbi teamüller neden bu kadar sık değişiyor?
- Çünkü bilim tarihinin en hızlı ilerlediği dönemdeyiz. Neredeyse insanı kopyalayacaklar! Her gün yeni bir şey keşfediliyor. Her alanda ilerleme kaydediliyor. Anne sütünün içinde hücre olduğu bile bilinmiyordu. Tüm bunlar son birkaç yıl içinde ortaya çıktı...
DÜNYADA TEŞHİSİ EN GÜÇLÜ DOKTORLAR TÜRK DOKTORLARI
Yurtdışında nerelerde çalıştınız?
- İngiltere, Amerika, Norveç ve Afrika.
Hiç yurtdışında kalayım da, araştırmalarıma burada devam edeyim diye düşündünüz mü?
- Yok hayır, ben orada öğrendim. Ve ülkeme geri döneceğim günleri iple çektim. Orada doktorların hayatları daha çok laboratuvarlarda geçiyor. Bence teşhisi en güçlü doktorlar, Türk doktorları...
Bu kadar iyi mi yani Türk doktorları?
- Tabii, tabii. Bir de, bizde çok hastalık var. Biz çok vaka görüyoruz. Amerika’da nerde bizim kadar enfeksiyon hastalığı. Ben orada çalışırken, kapıdan geçerken bir hastayı gördüm, yatış pozisyonundan "tüberküloz menenjit" dedim, yok artık daha neler der gibi baktılar, birkaç saat sonra test sonuçları geldi, teşhisi koydular: Tüberküloz menenjit... Biz Türk doktorları o kadar çok hastalıkla karşılaşıyoruz ki, yeterli donanımımız da varsa, mesela böbrek hastasının rengi ile karaciğer hastasının rengi arasındaki farkı biliyoruz, teşhisi küt diye koyabiliyoruz...
Türkiye’nin en iyi bilim adamları arasında yer aldınız. Kendinizle gurur duyuyor musunuz?
- Oğullarım, "Anne bize bırakacağın en önemli miras bu!" dediler, çok duygulandım. Çok başarılı oğullarım var, ben hayat boyu onlarla gurur duydum, meğer onlar da benimle gurur duyarmış. Bu beni çok etkiledi.
DOKTORA DEĞİL HİLAL’E GİDELİM
Daha çocukluğundan başarılı bir bilim adamı olacağı belliydi. 5 yaşında okula başladı. Çok ama çok parlak bir öğrenciydi. Düşünün, 10 yerine, 9 aldığında ağlardı. Hacettepe Tıp’a girdiğinde sınıf atladı. Bu, ona ne getirdi? Her şeye hızlı ulaşmasını ve Türkiye’nin en genç tıp profesörü sıfatını taşımasını... Hilal Mocan... Ünlü bir çocuk doktoru. Cumhuriyet Gazetesi’nin bilim ekinin "En iyi bilim adamları" listesinde adı geçen biri. Her zaman hayalini kurduğu çocuk kliniğinin sahibi. Çocukların, doktoru değil, Hilal’i. Annelerine "Doktora gidelim" demiyorlar, "Hilal’e gidelim" diyorlar. Nasıl demesinler? Hilal, onları 6 odalı, üstelik her odası gerçekten çocuklar için tasarlanmış bir mekanda ağırlıyor. Her oda, ayrı bir çocuk kahramanın konseptiyle döşenmiş. Bir oda, Spiderman odası. Bir oda, Casper odası. Bir oda Külkedisi odası. Kliniğe gelirken anne, özel olarak talebini belirtiyor, "Bizimki Spiderman’i istiyor!" Çocukları mutsuz eden bir hastalığı, bulundukları yerden mutlu olmalarını sağlayarak tedavi ediyor Hilal Mocan. Şu anda annelerin en çok aradığı isimlerden biri. Atina’dan, Londra’dan, Miami’den, Bakü’den, Moskova’dan arıyorlar. Çocukları için tavsiyeler istiyorlar, bazen akut bir hastalık için bazen de sadecesebze çorbasına kaç kaşık pirinç katacağını sormak için. Onun hayatı çocuk sesleri ve çocuk dertleri arasında geçiyor. Bundan hiç şikayeti yok. Aksine gözleri parlıyor. O kendini bilimeve çocuklara adamış biri...
BEN ŞANSLIYDIM
Eğer bir doktor, cebindeki parayı hesap ediyorsa, kafası çok rahat olmaz. Benim böyle bir şansım vardı. Hali vakti yerinde bir aileden geliyorum. Annem yurtdışında kongreye katılabilmem için maddi destekte bulunurdu. "Git İngiltere’ye araştır" derdi. Aynısını ben de çocuklarıma söyledim: "Eğer bilim için bir şey yapacaksanız, sınırı yok, size desteğim sonsuz." Allah’a şükür ikisi de çok iyi okudu. Birisi Robert Kolej’le Hacettepe İngilizce Tıp’ı bitirdi, onur öğrencisi olarak ve sonunda göz doktoru oldu. Diğeri Bilkent’i bitirdi, Amerika’da çift master yaptı...
ZANNETTİĞİNİZ GİBİ DEĞİL EBRU ŞALLI İNSANI ŞAŞIRTACAK KADAR BİLGİLİ VE İLGİLİ BİR ANNE
Ebru Şallı, "Kocam çocuğumdan önce gelir!" dedi, acayip tepki aldı. Tepkiler haklı mıydı haksız mı?
- Ben Ebru’nun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Doğumdaki sezaryen doktoru bendim, o zamandan beri oğlu Beren’i takip ediyorum. Çok dikkatli ve çocuğuna düşkün bir annedir. Beren’de en ufak bir detayı kaçırmaz. Ve neredeyse bir doktor kadar beslenme olayına hakimdir. İtiraf edeyim, beni de şaşırtmıştı bu durum. Biri daha var böyle: Emel Yıldırım. Bu iki anne, çocukları tık dese, alarma geçerler. Ben, bana gelen annelere sorarım mesela: "Sebze çorbasına ne koyuyorsunuz?" Kendi pişirmiyorsa sayamaz içindekileri, bakıcı cevap verir. Zannedilenin aksine Ebru kimseyi konuşturmaz, başlar ıspanakların yapraklarından, koyduğu suyun miktarına kadar anlatmaya. Buharda mı pişiriyor, baby cook mu kullanıyor. Oğlu için deliren bir anne. Ama kocası için de deliren bir kadın. İki zenginliği var yani. Bizde çocuk doğuran kadınlar genelde kocalarını ihmal ederler. Belki de onun vermeye çalıştığı mesaj buydu: "Çocuğunuzu çok sevin ama kocanızı da ihmal etmeyin." Yanlış anlaşıldı...
.ALINTIDIR.


LinkBack URL
About LinkBacks


Alıntı ile Cevapla