Aşı Maceraları -YENİ
19 Kasım 2009 Perşembe

Aşı olmak için "aşı yüzde yüz yan etki yapmaz" denmesini bekleyenler daha çok bekleyecekler. Böyle bir "yüzde yüz" arayışı içinde olanların, hayatın yan etkileri karşısında "yüzde yüz yan etkisiz" (yüzde yüz risksiz) neler yaptıklarını düşünmeleri fena olmaz. Kimdir bu "yüzde yüz yan etkisiz" tedavi peşinde olanlar? Otomobilde emniyet kemeri takmayan, trafikte kırmızı ışıkta geçenler, arabasının penceresinden aşağı çöp atan, ellerini tuvaletten çıktıktan ya da burnunu sildikten sonra yıkamayanlar, komşu tavsiyesiyle rasgele antibiyotik kullananlar ama doktorlarının reçetesiyle verilen ilaçlarını kullanmaktan korkanlar... Listeyi uzatabiliriz. Bu listedekilerdenseniz ki olmamak pek kolay değil, yazının gerisine bakmayın. Tatsız tuzsuz bir ruh halinde olduğumu varsayarak, başka bir gazeteye zıplamak en iyisi.



İşine gelmeyen durumlarda, bir sebeple istemedikleri durumlara destekleyici görüşleri internet köşelerinde arayıp bulanlar, kendi görüşlerini destekleyecek bilgisi kulaktan dolma sorumsuz bir uzman da bulacaklardır. Aşı firmalarına milyarlar kazandıran bir entrika ya da hükümetin halkımızı kobaylaştırması gibi senaryoların doğruluğunu bilmek mümkün değil; konuyla bir ilgisini de kurmak zor.



Otoritelere güvensizlik, toplumun içinde olduğu durumlara verdiği tepkilerin akıl ve mantık sınırlarını aşmasını kolaylaştırıyor. Güvenecek kimsesi kalmamış çocukların zıtlaşmacılığı, neye karşı çıktığını bilmeksizin diklenmesini "muhalefet" olarak görmek mümkün değil. Tam tersine, kısa bir süre sonra tam teslimiyet ve kendine güven kaybı ile sonuçlanacak.



Korkutucu ve tehlikeli durumlar, bizi, duruma göre, iki yoldan birisine sürükleyebilir:



(a) "Hiçbir şey yapmayalım, yok öyle şey": özellikle deprem, küresel iklim değişikliği gibi bir şeyler yapmanın mümkün olmadığını düşündüğümüz, "bizi aşan" durumlarda, durumu kontrol edemeyeceğimiz koşullarda, zaten öyle bir şey olmadığını söyleyip,tehlikeyi yok sayarak tam siper yatabiliriz. Bunun en kabul edilir örneği, hem ölümden korkup, hem de bir gün ölüp gideceğimizi bildiğimiz halde, bu "en büyük gerçeği" unutabilmeyi, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı başarabilmemizde, aynı mekanizma sayesindedir. Unutma, arka plana atma gibi zihinsel mekanizmalar, hayata asılmamızı, er geç bir gün ölmek gibi kontrol edemeyeceğimiz durumlara takılıp kalmamamızı sağlar. Bu mekanizmamız bozulduğunda, hayatımız üzerindeki kontrolü kaybettiğimiz duygusuna paralel olarak, elimize ne geçerse onu denetlemeye, düzeltmeye ya da kontrol etmeye çalışırız. Bir tür aşırı farkındalık ışığın fazlasının yol açtığı bir göz kamaşmasına benzer şekilde akıl kamaşması doğurabilir.



(b) "Hiçbir şey yapmayalım, yapılabilecek her şey çok tehlikeli" ruh hali böyle egemenlik kazanır. Yediklerimizdeki kalorileri sayarken, yiyeceklerin etiketlerini didiklerken, doktorun önerdiği ilacı alıp almamayı düşünürken, tehlikeyi abartmakla kalmayız. En azından bir tercihimiz olduğu için, (örneğin aşıya) "evet" ya da "hayır" demekle hayatımızda bir şeyi değiştireceğimize inandığımızdan ötürü, durumu fazlasıyla iyi biçimde kontrol etmeye başlarız.



Bu noktada, yüzünüze aynada dikkatlice bakın. Her milimetrekaresini bir büyüteç yardımıyla incelemeye başlayın. Siyah noktalar, kıl diplerindeki iltihaplanmış bölgeler, ergenlikten kalma patlamış sivilce artığı doku bozulmaları gözünüze çarpabilir. Didiklemeye başladığımızda, prospektüs ya da uyarılarla ilgili bilgileri bilgilenmek ve önlem almak için değil de, dehşete kapılmak üzere okuduğumuzda, durumun kontrolünü korkuya kaptırırız. Korku duygusu, (b) mekanizması kanalıyla, kontrol edilebilir ya da bir şey yapılabilir algıladığımız, tercih yapabilir, sorumluluk alabilir gözüktüğümüz durumlarda işi ele alır maddesindeki gibi). Yok, zaten yapacağımız bir şey yok diye düşünüyorsak, durumun gerçek tehlikesini unutturacak (a) mekanizması devreye girer.



İki mekanizma da, bir biçimde "hiç bir şey yapmayalım" davranışını tetikler. Karşısına aslan çıkan kuzunun dehşetten adeta donakaldığı, ne kaçabildiği, ne savaşabildiği an ortaya çıkar. Buz keser her tarafımız. Aşı korkusu, aşı tatili vaadiyle biraz gerileyip, dünyevi bir endişeye dönüşünce, herkesin birden yön değiştirip aşı kuyruklarına yığılması biraz da, buzların erimesine bağlı.



Konuyla pek ilgisi olmadığı halde, konunun uzmanı olarak cümle aleme kendini tanıtmış bir öğretim üyesi/doktor, geçen gece katıldığı televizyon programında zaten kendisine ait olmayan İngilizce bir yazıyı olduğu gibi tercüme edip altına imzasını atarak internette dolaştırdığı mesajından gözümüzün önünde çark edince, H1N1’e de, aşısına da "bravo" dedim.



Meseleyi biraz hafifletmeyi deneyeceğim; ABD’deki doktorlar arası bir yazışma grubunda aşılardan önce yakınıp kötüleyenlerin, sonra da telaşa düşüp aşılanmaya karar verenlerin bu sefer de aşı niye az diyenlere ithaf edilmiş espriye bakalım. İki kadın otelin lokantasında konuşuyorlar: "Yemekler çok iğrenç, lezzetsiz", "Evet, kesinlikle. Üstelik porsiyonlar küçücük, bir şey yiyemiyoruz".


Karar versek, kararımızın da sorumluluğunu alsak... İnanın, çok rahat edeceğiz sorumluluk almak, bir tavır takınmaktan öte tavrımızın sonuçlarını göğüslemek.... Çoğu durumda insana zor gelebilir. Ama söz konusu olan çocuklar ve sağlık. Bildiğinizi okumadan önce iyice düşünmek iyi olur.

.ALINTIDIR.