4.mektup
Leylim
Mektubuna teşekkür ederim. SANRI'daki "burun sokma"lardan ötürü senden af dilemiştim. Bana çok acı veriyor. O "dirsek" sözünü sen de unutmuşsun. İyi hatırlıyorum,dergiye gönderdiğim kopyada,ekledim. "Yalaklar"a ilişmedim,sevdim hatta. "Ümmeti Muhammed" yerine "Burjuva"yı uygun buldum. Sahi,yanılıyorsun,aslında Muhammed'in kendi karısı bile bir tüccar,bir "iş adamı"ydı. Sonra Müslümanlıkta kadına özel bir tavır takınılmaz. Bizim Anadolu köylerinde üreten'ler,iş gücü sahipleri çoğunluk kadındır. Erkekler ya kumar oynar ya da çoban durur. Sonra "burjuva"yı ekonomi-politik taimi olarak kullanmadım. Hikayenin akışı beni ona götürdü,daha bir yaygın,dünya malı bir terim diye kullandım. Senin burjuvalıkla ilgin yok. İlle de bir sıfat,bilimsel bir karteks terimi uydurmak gerekiyorsa sen "namuslu aydın" sınıfına,gavurcasıyla "progresist" sanatçı sınıfına girersin. Yaşayış tazına gelince,merak etme en iddialı,en halkçı hükümetlerin,sefir ya da konsolos-kavas karıları,seni geride bırakan bir özenti ve lükstedirler. Kendi hakkımdaki bir hükme varmıycam. Sen ne dersen kabulüm. Kulun değil miyim?
Eldemira için "Salına salınagelir. Çıkagelir" şekli daha kuvvetli,daha şoklu. Mısra bu! Sina'nın sevgilisi bahsinde kabahat senin. "On bir" diye yazıyla yazmamışsın. Sonra "On bir yaşlı" eksik bir deyim. "On bir yaşındaki" "On birindeki" demen gerekirdi. Yoksa adamın on bir tane sevgilisi varmış gibi bir anlama varmak zorunda bırakıyorsun,okuru. Bu sübyancının sevgilisiyle birlik hallerini bağımsız bir hikaye olarak işlemen daha uygun bence. Şimdi,bu postayla dergiyle düzeltme notunu gönderiyorum. Bakalım devran neyler? İnşallah benim şiirlerim gibi kafası gözü yarık yayınlamazlar. Çoktandır yazmıyor Vedat Bey! Canı isterse,adam sen de.
Bana bak,Ahmet kulun sevgilisi,benim "hempa"larım olmaz! Dostlarım ve düşmanlarım olur benim. "Kirve"de bir sosyal alışkanlıktır. Hani var ya fahri hemşeri,fahri hukuk doktoru,ona benzer ama içten,gönülden bir bağıştır. "Fahri akraba" diycem ya kardeşten daha yakın tutarlar kirveyi. Örneğin evin kaçan göçen gelini ya da kızı,kayınçodan,amcalardan,kaynatadan kaçar ama kirveden kaçmaz. Çocuk sünnet edilirken kimin kucağında oturursa o kişi ile çocuğun ailesi kirve olurlar. İlkel,derebeylik kalıntısı bir kurum bu. Ama zorunlu. Dostluğu,sevişmeyi öyle rüsva etmişler ki,ister istemez bu türden buluşlara varmış halkım. Sevgi,şeref gösterisidir kirvelik.
Mebusluk kim biz kim,hanımım? Ne haddime benim. "Tefe gerilemeyen götünü,davula germe!" diye bir söz var. O hesap, Ahmet kulun sultanı,ben çok hayallerim,çok düşlerim ya öylesini değil! Hayalımda düşümde sen varsın sade. Sana kul olmak,İbrahim Peygamber gibi 7 yıl,14 yıl çoban durmak var!
Bir şaka,bir "ti" benimki. Ciddiye aldın,suratıma çaldın sen de. Sağol,kulluğundan yoksun bırakma beni,dilin daha acı,daha keskin olsun.
Kazağın üstümde! Daha soğumadı buralar. Hoşuma gidiyor gene,ısılı tutuyorsun beni. Bu toprak, peygamberler toprağı. Kolay soğumaz. Bizler de öyle kolay ısınmalara, "çat" diye soğuyup donmalara teşne değiliz. Nereden vurayım seni? Bu zulum neye kuluna? Üşütüyorsa,burnunu,kulağını öpeyim.
24 Ekim 1956.