BERGAMA TARİHİ - PERGAMON
Mysia bölgesinin önemli kentlerinden olan Pergamon, akropolün bulunduğu tepenin eteklerinden başlayarak ovaya doğru yayılmıştır. Akropolün bulunduğu tepenin iki yanından akan, Bakırçay Irmağına (Kalkos) dökülen (Selinos) ve Kestel (Keitos) Çaylarının verimliliğini arttırdığı topraklar Antik Çağın gözde kentlerinden bir olmasını sağlamıştır. Bergama Çayı'nın (Selinos) ikiye ayırdığı kent, doğal kaynaklar ile, çayların çevresindeki düzlüklerde günümüzde Musalla Mezarlığı denilen yere kadar uzanmıştır.Akropolün 392.3 m. yüksekliğindeki dik yamaçları kentin denizden uzak oluşundan dolayı göçlerden etkilenmemiştir. Bununla birlikte Pitane (Çandarlı) ve Dikili Körfezi'ne yakın oluşu, batıda Kaiko Vadisi'ni izleyen yolun Akhisar'a (Thyateria) ulaşmasıyla da Kral Yolu ile bağlantısı sağlanmış ve bu da kenti önemli kılmıştır.
Birçok antik kentte olduğu gibi Pergamon'un kuruluşu da mitolojik öykülere dayanmaktadır. Bu mithlerden birine göre; kentin kurucusu olan Pergamos, Akhilleus'un oğlu Neopotelemus ile Andromakhe'nin oğludur. Yunanistan'dan gelerek bugünkü Bergama'nın olduğu yerde yaşayan kralı öldürdükten sonra kenti ele geçirmiştir. Bir başka mithe göre ise; yöredeki Teuthrania kralı Grynos, zor durumda kaldığı bir savaşta Epiroslu Pergamos'tan yardım istemiştir. Onun yardımıyla savaşı kazanan Grynos bu zaferin anısına iki kent kurmuş, bunlardan birisine Pergamon, diğerine de kendi ismini Gryneion (Çıfıt Kalesi) vermiştir.
Bazı antik kaynaklarda ise kentin kuruluşu bunlardan farklı yorumlanmış, Telephos efsanesine bağlanmıştır.

Yunanistan'ın Arkadia bölgesindeki Tegeia Kralı Aleos'a bir kâhin kızı Auge'den doğacak çocuğun dayılarını öldüreceğini söylemiştir. Olympia'ya gitmekte olan Herakles, Tegea'dan geçerken Augea ile karşılaşmış ve onu hamile bırakmıştır. Bir süre sonra Augea, Telephos'u doğurunca babası son derece hiddetlenmiş, kâhinin söylediklerini hatırlamış, Telephos'u Parthenion Dağı'na, kızını da bir sandık içerisinde denize bırakmıştır. Augea'nın içerisinde bulunduğu sandık Mysia kıyılarına ulaşmış, Mysia Kralı Teutras kızı beğenmiş ve onu kendisine evlat edinmiş. Diğer yandan oğlu Telephos'u arayan herakles onu Partheion Dağında bir arslan tarafından emzirilirken bulmuştur. Herakles çocuğu alarak Yunanistan'a götürmüş ve kral Karithos'a yetiştirmesi için bırakmıştır. Telephos büyümüş, annesini aramak için Anadolu'ya gitmiştir. O sırada Mysia kralı savaşmakta ve oldukça güç durumdadır. Telephos krala yardım etmiş ve bundan memnun olan kral da kızı Augea ile onu evlendirmek istemiştir. Ancak düğünlerinin yapıldığı gün anne ile oğul birbirlerini tanımıştır. Kralın ölümünden sonra Telephos onun yerine geçmiş ve Pergamon'u kurmuştur. Bergama Zeus sunağı kabartmalarında Telephos'un yaşamıyla ilgili bazı olaylara yer verilmiştir.

Bergama'da arkeolojik araştırmalara XIX.yüzyılın ikinci yarısında başlanmış, araştırmacılar özellikle kızıl kilise ile ayakta kalabilmiş bazı kalıntılar üzerinde durmuşlardır. Bergama'ya 1865'te gelen C.Humann, orada Dr.Nikola Ballis ile tanışmış, onunla akropole çıkarak kireç ocaklarında eritilen mermerleri görmüşlerdir.

C.Humman 1876'da Berlin Müzesi Müdürü olan Dr.A.Conze ile yöreyi incelemiş, bulduklarını Berlin Antiktepe Müzesi'ne göndermiştir.
C.Humann'ın A.Conze, Bohn ve Schuhhardt'la birlikte 1883-1885 Aralık ayına kadar sürdürdüğü kazılarda İmparator Trayan'ın yaptırdığı teras üzerindeki tapınak, tiyatro ve yukarı agora kazılmıştır. C.Humann, Zeus tapınağı kabartmaları ile Athena Tapınağının mimari parçalarını Berlin'e götürmüştür.

Bergama kazılarını 1900-1912 yıllarında Dörpfeld yürütmüş, A.Conze ile Hepding de kazı gurubunda yer almıştır. Gymnasium, Attalos evi, aşağı agora ve büyük yapının yer aldığı alan ortaya çıkarılmıştır. 1912-1913 yıllarında ise Prof.Hubert Knachfuss ile İsviçre'li arkeolog Prof.Schazmann akropolün değişik yerlerinde kazılar yapmıştır. Bergama'daki altıncı dönem kazılarını Berlin Müzeleri Müdürü Wth.Wiegand yönetmiş, 1927-1929 yıllarındaki kazılarda akropoldeki saraylar ile depolar ortaya çıkarılmıştır. Aynı zamanda Priene, Milet ve Didiö kazılarını da yürüten Wiegand, 1928-1938 yılları arasında da Asklepion alanı ile bazilikanın bulunduğu bölümlerde de araştırmalarını yapmıştır.

Bergama'da yapılan araştırmalarda bulunan kalıntılar, keramikler ve aletler yöredeki yerleşmenin Neolitik Çağda başladığını göstermiştir. Akropolün eteklerindeki toprak dolgular arasında bu döneme tarihlenen taş bıçaklar, üvedik tepede nefrit taşından bir balta bulunmuştur. M.Ö.4000'e tarihlenen bu eserleri Bronz Çağa ait vazolarla keramikler izlemiştir. Arkaik dönemde küçük bir yerleşim olan ancak bu dönem kalıntılarının çok az olduğu, Pergamon'dan buluntular akropolde M.Ö.800 yıllarında bir yerleşim olduğunu göstermiştir. Frigyalılar bir süre bu yöreye egemen olmuşlar, M.Ö.VII.yüzyılda Ldyia'lıların egemenliğini kabul etmişlerdir. M.Ö.546'da ülkesinden kovularak Perslere sığınan Erythreli Gongyglos'un yönetimine verilen Pergamon M.Ö.362'de Mysia valisi Orontes'in Perslere karşı başlattığı ayaklanmanın merkezi olmuştur. M.Ö.400-399 yıllarında Xenophon'un “Onbinlerin dönüşü” isimli eserinden Pergamon'un işgal edildiği öğrenilmiştir.

M.Ö.334'de Pergamon, Granikos (Biga Çayı) Savaşından sonra İskender'in eline geçmiştir. Bundan sonra Büyük İskender, kentin yönetimini oğlu Herakles ile annesi Barsine'ye bırakmıştır. İskender'in ölümünden sonra Pergamon generallerinden Lysimakhos'un payına düşmüştür.

Lysimakhos devlet hazinesini akropolde saklamış, korunmasını da paphlagonia'lı bir subay olan Philetarinos'a bırakmıştır. Lysimakhos'un ölümünden sonra devlet hazinesi Philetarios'da kalmış ve bu hazine ile Bergama Krallığını kurmuştur. Helenistik dönemde (M.Ö.300-M.S.20) Pergamon 150 yıl boyunca Anadolu'nun en önemli kültür merkezlerinden biri olmuştur (M.Ö.283-133). Bundan sonra Philetairos (M.Ö.183-263) krallığının sınırlarını Marmara Denizi'ne kadar genişletmiş, evlatlığı ve yeğeni olan I.Eumenes (M.Ö.263-241) ondan sonra krallığı devralmıştır.

M.Ö.241'de Eumenes'in yerine oğlu I.Attalos (M.Ö.241-197) geçmiştir. Attalos I Galatlara karşı pergamon'u korumuş, M.Ö.230'da onlara karşı büyük zafer kazanmıştır. Bundan sonra Attalos döneminde batı Anadolu'yu ele geçirmek isteyenler nedeniyle savaşlar birbirini izlemiştir. Bu arada Romalılarla yakın ilişkiye girmiş ve onların Anadolu'ya ayak basmalarına neden olmuştur.
I.Attalos döneminde Pergamon krallığı askeri, politik , sanat ve kültür yönünden de önemli bir merkez olmuştur. I.Attalos'dan sonra Pergamon Kralı II.Eumenes (M.Ö.197-159) galatlar, Makedonyalılar ve Suriye Kralı Antiokhos'a karşı savaşmış, bu arada da iç ve dış politikada tutarlılığını korumuştur.

M.Ö.190'da Magnosia'da Suriye kralını yendikten sonra pergamon Krallığı güç ve zenginliğin doruğuna ulaşmıştır. Pergamon Krallığı güneyde Maiandros (Büyük Menderes) Nehri'nden başlayarak bütün Batı Anadolu'yu kapsadıktan sonra Trakya'dan Toroslar'a kadar genişlemiştir. II.Eumenos devletin bütün zenginliğini kentin imarına sarfederek, yerleşimi akropolün yamaçlarından aşağıya doğru yaymış, yeni yapılanmalar için tepede teraslar yapmıştır. Nitekim kentin aşağı agorası, Gymnasium, kütüphane ve Zeus sunağı onun zamanında yapılmıştır. II.Eumenos'un (M.Ö159) ölümünden sonra yerine geçen Attalos (M.Ö.159-138) ve III.Attalos (M.Ö.138-133) dönemlerinde krallığın kültürel gelişimini sürdürmüşlerdir.

Bu dönemde Antiokheia (Antakya) ile Alexandrai (İskenderiye) şehirleri pergamon'un rakibi durumuna gelmişlerdir. III.Attalos'un ölümünden sonra vasiyetinde Pargamon Krallığını Roma'ya bırakmış, ancak Romalılar bu topraklara çok kolay girememişlerdir. II.Eumenes'in meşru olmayan oğlu Aristonikos paralı askerler ve kölelerden oluşturduğu ordu ile üç yıl Romalılarla savaşmıştır. M.Ö.130'da yenilerek Roma'ya tutsak olmuştur.Bundan sonra Pergamon Attalos'un vasiyetnamesi uyarınca özgür bir kent olarak yaşamaya devam ettiyse de, Pontos Kralı Mithridates'in M.Ö.88'de batı Anadolu'ya hücum etmesi, Pergamon onun egemenliğine girmiş, ardından Roma'nın yöreye hakim olmasıyla da bir Roma eyaleti konumuna gelmiştir.

Roma döneminde gelişen, zafer anıtları, hadrian, Trajan, Carcalla, Dionysos tapınakları ile bezenen kent İmparator Hadrianus döneminde (M.S.117-138) yeniden parlak günlerine ulaşmıştır. Bu arada tıp yönünden büyük ünü olan Asklepion eklerle genişletilmiş, tiyatro, stadyum gibi yapılar eklenmiştir. Bizans döneminde Pergamon eski parlak dönemine ulaşamamış, ancak Anadolu'nun büyük kentleri arasında ismi geçmeye devam etmiştir. Araplar'ın Anadolu'ya yaptıkları hücumlar sırasında 716'da Pergamon'da yakılmış, 1306'da Kareisoğullarının eline geçerek Beyliğin balıkesir'den sonra ikinci önemli kenti olmuştur. Orhangazi 1336'da Bergama'yı Osmanlı topraklarına katmışsa da Ankara Savaşı'ndan sonra bu kez de Timur tarafından yağmalanmıştır.