Buyrun arkadaşlar..En iyi 10 romantik komedi..



No.1 - Casablanca

Kazablanka

2. Dünya Savaşı sırasında Fas'ın Kazablanka kenti, Hitler'den kaçan Avrupa'lılarla rengarenk bir görünüm kazanmıştır. Rick Blaine (Humphrey Bogart), şehrin en popüler barını işletmektedir.

Bir gün eski aşkı Ilsa (Ingrid Bergman), direniş lideri kocası Victor Laszlo (Paul Henreid) ile çıkagelir. Rick, Ilsa ve Victor'un şehirden kaçmasını sağlayabilecek tek kişidir...

Sinema tarihinin klasikleşmiş çalışmalarından biri olan Kasablanka, hem unutulmaz bir aşk filmi klasiği olarak hem de Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman'ın muhteşem oyunculukları ile beyinlere kazınmış bir yapım...



No.2 - Titanic

Titanik

Dünyanın hatırlamak istemediği türden felaketlerden olan "Titanik faciası", dev prodüksiyonların yönetmeni James Cameron tarafından çekilen görkemli bir film.

Teknolojinin son sürat ilerlediği bir dönemde, insanlar üstesinden gelemeyecekleri hiç bir sorun olamayacağına inanmaya başlamışlardır. "Titanic" adlı dev transatlantik ise, insanlığın doğaya karşı gövde gösterisi gibidir. Bu "Düşler Gemisi" nin yolcuları arasında Avrupa`da bir kaç yıl geçirdikten sonra Amerika`ya dönmekte olan, Jack adlı genç bir ressam ile nişanlısı ve annesiyle Philadelphia`ya giden Rose adlı genç bir kız da vardır. İki genç, şans eseri tanışacak, aralarındaki sınıf farkına aldırmaksızın birbirlerine yakınlaşacaktır. Bu arada doğa insanoğlunun günden güne artan kibirine bir nokta koymayı planlamaktadır. Yola çıkılmasından dört buçuk gün sonra, 10 Nisan 1912`de, Titanic iki saat kırk dakika süren ve sulara gömülmesiyle son bulan, hazin olayların başlamasına neden olacak buz dağına çarpacaktır.

James Cameron`un, seyirciye bir zaman makinesiyle yolculuk ettiği hissini uyandırırcasına gerçeğe yakın filmi "Titanic", bugüne kadar yapılan en pahalı prodüksiyon ünvanına sahip. Tam 14 dalda Oscar adayı oldu ve "En İyi Film" dahil 11 ödül kazandı. Ben-Hur`un 11 ödüllük rekorunuda egale etmiş oldu.



No.3 - Sleepless in Seattle

Sevginin Bağladıkları
Yeni dul kalan Sam 8 yaşındaki oğlu Jonah ile Seattle'da yaşamaktadır. Ulusal yayın yapan bir radyoda program yapmaya başlayınca birden tüm hayatı değişir. Ülkenin her yerinden kadınlar onun sesiyle tanışır.

Çok uzaklarda yaşayan ve evleneceği adamla ilgili kafasında soru işaretleri olan Annie de bu kadınlardan biridir. Hatta çok etkilendiği bu adama bir de mektup yazmış ama hiç göndermemiştir. Mutlaka Sam'le tanışmak ister ve Seattle'a yolculuk eder. Bu arada Annie'nin bir arkadaşı o meşhur mektubu göndermeye karar verir. Mektubu Jonah açar ve ihtiyacı olan anneyi bulduğuna karar verir. Oysa Sam ve Annie çoktan tanışmışlardır ve birbirlerine o kadar da uygun olmadıklarını düşünmektedirler.

Filmin senaristlerinden biri ve yönetmeni olan Nora Ephron'ın hikayeyi anlatış şeklindeki aksaklıklara (Sam ve Annie'nin sürekli bir araya gelmesini engelleyen olaylar serisinin biraz yalın ve yüzeysel gibi görünmesine) rağmen; Tom Hanks ve Meg Ryan'ın birbirine müthiş uyan kimyaları bu filmin 1993'ün seyirci tarafından en fazla coşkuyla karşılanan yapımlarından birisi olmasını sağlamıştı. Romantik komedileri sevenlerin mutlaka izlemiş olması gereken filmlerden biri.



No.4 - Pretty Woman

Özel Bir Kadın
Zengin ve yakışıklı işadamı Edward etrafındaki kadınlardan ve hayatının tekdüzeliğinden çok sıkıldığı bir anda New York caddelerinde güzel Vivian ile tanışır. Beraber geçirdikleri büyülü bir geceden sonra aralarında bir anlaşma yaparlar. Bir hafta boyunca sevgili olacaklar ama bu haftanın sonunda herkes yoluna devam edecektir. Vivian geceleri tekrar yol kenarlarına, Edward da elit yaşamına...

En lüks otellerde kalıp, zengin kıyafetler ile bambaşka bir hafta geçiren Vivian gönlünü kaptırmaya başladığı anda Edward’ dan uzaklaşmaya karar verir. Zira hayat standartlarının farklılığının duyguların önüne geçeceğinden şüphesi yoktur. Fakat aşkın gücü onların bu rüya gibi bir haftalarını gerçek hayatla birleştirir. Ortada ne standart ne de bir fark kalır...

90' lı yılların modern masalı Özel Bir Kadın, Julia Roberts’ ın kariyerindeki en önemli çıkış noktası olarak ona Altın Küre kazandırdı. Uzun yıllar unutulmayan şarkısı da Richard Gere ile canlandırdıkları aşkı bizlere hatırlatmaya devam etti.



No.5 - Wall.E

Vol.i

Harap edilmiş, kirli ve kuru bir dünyadayız. Yüz yıllar önce bütün insanlar, çevrenin kesintisiz suistimali yüzünden yaşanamaz hale gelen dünyayı BnL isimli bir mega şirketin inşa ettiği uzay gemileri ile terk etmiştir.

Bu dünyayı temizlemekle yükümlü robotların halen çalışan tek üyesi Wall-E’nin (Waste Allocation Load Lifter – Earth class) çöp toplamak ve düzenlemekle dolu monoton iş gününü izliyoruz. Geçen 700 sene içinde kendine ait bir kişilik üreten Wall-E, günün sıkıcılığını ilginç bulduğu eşyaları toplayarak ve tek arkadaşı hamam böceği ile oynayarak dindirir.

Wall-E, işten dönünce akşamlarını Hello Dolly’nin VHS kopyasını izleyerek ve umutlu gözlerle (veya dürbünlerle) uzaya bakarak geçirmektedir. Amacı, bir gün başka bir robota aşık olmak ve filmde gördüğü el tutuşma sahnesini o robotta denemektir...



No.6 - Brokeback Mountain

Brokeback Dağı

Genelde kadınlarla vakit geçirmeyi seven iki sert erkek, Brokeback Dağı civarında bir çiftlikte tanışır ve birlikte vakit geçirmeye başlar. Zamanla aralarındaki ilişki, dikkat çekici bir derinlik ve duygusal bir boyut kazanır.

Biri çiftçi, diğeri ise rodeo kovboyu, farklı karakterlerine rağmen birbirlerine bağlanırlar. Yaşam boyu sürecek olan bu ilişki, kimi zaman kopmalar ve ayrılıklar yaşayacak fakat yeniden iki aşığı buluşturacaktır. Ortaya, kulaktan kulağa yayılacak, aşka dair güçlü tonlar barındıran efsanevi bir hikaye çıkacaktır.

Pulitzer ödüllü E. Annie Proulx imzalı, kült bir kısa hikayeden uyarlandı. Ang Lee, Jane Austen'den Hulk'a uzanan farklı uyarlama denemelerine şimdi de uzun yıllar unutulmayacak, eşcinsel bir aşk hikayesi ekledi. Lee'nin popüler kültür ile sanat arasındaki yolculuklarının en ilginç ürünlerinden birisi, aynı zamanda eşcinsel temalı sinemanın da dönüm noktalarından birisi olacak gibi gözüküyor.

Son olarak, yapımın 2005 Altın Aslan ödülünü aldığını belirtelim.



No.7 - Breakfast at Tiffany's

Tiffany'de Kahvaltı Amerikalı yazar Capote'nin en meşhur kitabından Blake Edwards'ın sinemaya uyarladığı "Tiffany'de Kahvaltı"da Audrey Hepburn'ü, zengin erkeklere para karşılığı eskortluk yapan Holly Golighty rolünde izliyoruz. Özgür ruhlu bir tatlı kaçık olan genç kadın, 60'ların New York'unda şehrin en zengin erkeklerini kendine aşık eder ve hiç bitmeyecek bir partinin deyim yerindeyse tam ortasında dururken, arasıra su yüzüne çıkan hüznü üzerinde durmadan taşıyor.

Hüzünlü biten gecelerin sabahında şehrin gözalıcı mücevher dükkanı Tiffay vitrini önünde "kahvaltı eden" Holly, yine böyle bir sabahın devamında yeni komşusu Paul Varjak (George Peppard) ile tanışıyor ve aralarında platonik bir aşk başlıyor. Holly, her hafta ünlü bir mafya babasını bir hapishane olan Sing Sing'de ziyaret edip farkında olmadan şifreli mesajları taşıyorken Paul de zengin ve yaşlı bir kadının "sponsorluğu"nda rahat bir yaşam sürüyor. İkilinin birbirleriyle yaptıkları "pencere ziyaretleri", aynı binada yaşayan Çinli ile yaşanan bitmeyen "gag"lar, filmin unutulmaz müzikleri ve Hepburn'ün tiril tiril eşsiz zerafeti filmin soslarından sadece bir kaçı.

Meraklılarına, filmden farklı olarak orijinal kitapta Paul'ün aynı zamanda eşcinsel olduğunu not olarak düşelim.



No.8 - Love Actually

Aşk Her Yerde

Günümüz Londra'sında Noel'den iki ay önce yaşanan farklı olayları izliyoruz. Ve filmin amacı insanaların yaşamında aşkın kapladığı yeri göstermek. Hatta pek çok karakter arasında başrolde aşk'ın olduğu bile söylenebilir.

Başkanlar, rock yıldızları, sıradan insanlar; hepsinin ortak bir özelliği vardır: Aşkın komik, hüzünlü, saçma yanıyla bir kez de olsa kaşılaşmışlardır.Bu filmi izlemeye gidenler, tam 10 tane filmle ve onlarca aşkla karşılaşıyorlar...



No.9 - Jeux d'enfants

Cesaretin Var Mı Aşka?

Julien ve Sophie, okul yıllarından beri tanışan iki yakın arkadaştır. Sophie'nin Polonya kökenli olması nedeni ile sınıftaki ırkçı çocuklar tarafından taciz edilmesi ve Julien'in kanser olan annesi ve sorunlu babası ile yaşadığı sıkıntılar, her ikisini birbirlerine daha da fazla yakınlaştırır. Haylaz ve hınzır yapıları ile sürekli olarak birbirlerinin cesaretlerini sınamaları ile başlayan süreç, zmaan içinde ilginç bir cesaret oyununa dönüşür.

Oyunun kuralı çok basittir; sırasıyla her biri, ötekine cesaret gerektiren zorlu görevler verecektir. Bu görevler arasında sınava sütyenle gitmek de vardır, okulun en sert çocuğunu tokatlamak da... Zamanla hayatın kendi zorlukları, bu oyunun bir parçasına dönüşmeye başlar. Ve bu oyun, gitgide inanılmaz bir aşk yaratır aralarında. Ama acaba bu aşk birbirlerine kavuşmalarındaki en büyük engel midir?



No.10 - Eternal Sunshine of the Spotless Mind


Sil Baştan

Joel Barish, iki yıl boyunca beraber olduğu sevgilisinden oldukça şaşırtıcı bir haber alıyor. Kadın, bir teknolojik deneye katılarak, ilişkilerini tamamen hafızasından silmiştir. Yani Barish'in kim olduğunu bile hatırlamamaktadır. Bu gelişme üzerine küplere binen adam, aynı prosedürü kendi üzerinde de gerçekleştirmek ister...

Film, adamın hafızaları silinirken, yaşanılan ilişkiyi gözler önüne serer. Adam da bir kez daha oldukça iyi başlayan ve sonradan tadı kaçan ilişkiyi izler. Fakat zaman geçtikçe ve sıra yaşanılan güzel şeylere gelince, üzerindeki müdaheleyi durdurmak ister. Pişman olmuştur!

alıntı