Yaşamın yapısında umut ve inanca bağlı olan ve onların bir halkasını oluşturan bir öge daha vardır: cesaret, ya da Spinoza'nın adlandırmasıyla, direnme gücü. Belki de direnme gücü belirgin, daha açık bir anlatım, çünkü günümüzde cesaret daha çok yaşama yürekliliğini değil de ölme yürekliliğini göstermede kullanılıyor. Direnme gücü, umut ve inanç'ı, boş iyimserliğe ya da usdışı inanç'a dönüştürerek — dolayısıyla onları yokederek — bu ikisinden ödün verme yönünde baştan çıkarılmaya karşı koyma yetişidir. Direnme gücü, dünya "evet" sözcüğünü duymak istediğinde "hayır" diyebilme yetisidir.

Ancak direnme gücünün bir diğer yönünü dile getirmezsek, onu tam olarak anlayamayız. Bu, korkusuzluktur. Korkusuz kişi gözdağından, hatta ölümden bile korkmaz. Ama çoğu kez olduğu gibi, "korkusuz" sözcüğü, tümüyle farklı birkaç yaklaşımı ve davranışı daha kapsar. Yalnızca en önemli üç tanesini söylüyorum: Birincisi, kişi yaşamayı umursamadığı için korkusuz olabilir; ona göre yaşam pek değerli değildir, dolayısıyla ölme tehlikesi karşısında bile korkusuzdur; ama ölümden korkmamasına karşın yaşamdan korkabilir. Korkusuzluğu, yaşam sevgisinden yoksun oluşundan kaynaklanmaktadır; yaşamını tehlikeye atma konumunda olmadığı zaman, genellikle korkusuz değildir. Hatta, yaşam korkusundan kendisinden korkmaktan, insanlardan korkmaktan kaçınmak için sık sık tehlikeli durumlar arar