Bu gün dünyanın dertlerinden biraz uzak kalalım istedim. Bu nedenle biraz da edebiyat alanına girelim diyorum.

Sizleri bilmem ama bana edebiyat dedikleri anda aklıma ilk gelen hep şiir oluyor.

Şiirin o büyülü mısraları beni alıp farklı diyarlara götürüyor. Kendimden geçiyorum. Mutluluğun en mutlu anlarını tadıyorum. Onun üstünde ne varsa onu yaşıyorum.

Kelimeler, şairinin duygu süzgecinden geçerek yeniden ve farklı bir biçimde hayat buluyor. Bildiğiniz, anladığınız kelimelere bakıyorsunuz, o hiç de sizin bildiğiniz kelimeler değil. Başka bir kimliğe bürünüvermişler. Bambaşka şeyleri anlatıyorlar.

Pencereden söz ediyor şair. Oysa sözü edilen pencere gönül penceresinden başka bir şey değil.

Şiirde buluttan bahsediliyor. Beyaz olursa saflık, temizlik, berraklık, sevgi oluyor. Kara olursa bulut, çekilmez bir dünya oluyor.

İçkiden, şaraptan söz ediliyor. Oysa buradaki içki ilahi bir kudret oluveriyor. Onun sarhoşluğu da insanı mest ediyor.

Başınızın hemen üzerinde duran beyaz bulutlar, sizi sevgi yağmuru ile ıslatıyor. Kaçamıyorsunuz bu yağmurdan. Son damlaya kadar ıslanmak istiyorsunuz. Hem de sırılsıklam.

Öyle ki bu ıslanma sizi ne üşütüyor; ne de hasta ediyor. Artık ilahi bir güç tarafından himaye ediliyorsunuz. İçiniz sevginin en yoğun kabarcıkları ile doluyor. Mutluluktan havalarda uçuyorsunuz.

Bu anlamda sizlere iki şair arkadaşı tanıtmak istiyorum. İkisi de şu anda www.kktcguncel.com adresinde yazıyorlar. Ben de orada yazdığım için her gün apayrı bir zevkle okuyorum bu arkadaşları.

Şiirleriyle o kadar dikkatleri çektiler ki gazetenin ziyaretçi sayıları artıverdi onlarla birlikte. Ve her gün o kadar çok yorum alıyorlar ki bu da bizleri sevindiriyor doğrusu. Sanal gazetemizin okunduğunu, beğenildiğini görüyoruz böylece.

Perihan Altın, henüz çok genç bir edebiyatçı. Edebiyat fakültesini bitirmiş. Mesleği öğretmenlik ama görev alamadığı için çalışamıyor. Bu nedenle bütün gün evde oturuyor.

Ama oturmakla olmaz. Bunu o da biliyor. Bu nedenle Türkiye’de bir dershanede iş alacakmış. Eğer alabilirse en yakın zamanda gidecekmiş.

Tabii bu da ayrı bir üzüntü bizim için. Çünkü bir sanatçıyı, bir şairi daha başından itibaren kaybediyoruz demek.

Oysa onun ince duygularıyla nice gençlerimiz şiir bahçesinde dolaşacaklardı. Nice gençler sevgililerine belki de onun mısralarıyla aşkını ilan edecekti.

Yazık olacak. Çok yazık olacak edebiyatımıza. Daha merhaba bile demeden, genç bir aydın daha çekip gidecek aramızdan uzak diyarlara.

Oysa O, bakın “Bekliyorum” şiirinde nasıl da tutunmuş Mağusa’ya, bekliyor bin bir umutla:


“BEKLİYORUM


Yâr çileden çıkaransın
Bir kelepçe takıp aciz gönlüme
Fethet diye kale içine
Topsuz tüfeksiz salansın.


Sıra sıra baş eğmiş hayallerimiz önümde
Bir sahnelik ışıklarıyla ne Gülseren,
Ne Meydan kaldı, ne de Aşıklar Yolu,
Eskitmediğim ayaklarımın altında.


O kadar yordun ki bu temmuz sıcağında,
O kadar yordun ki Magosa akşamında,
Avuçlarımda tutuşacak sarsam şehri
Sensizliğin hıncını alacağım bir kuru üfürükle,


Uzatıp kale duvarlarını göğe,
Seni yıldızlara soracağım.
Bilmez misin seninle gencim,
Seninle özgür yıktığın bu yürek,







Hadi gel, tut ellerimi ihtiyarladım
Magosa akşamında bekliyorum halâ
Ya can ver artık, ya da al git,
Tükenen gözyaşımı son kez silerek...”



Perihan Altın, şiiri o kadar çok benimsemiş, o kadar çok sevmiş ki, artık kurduğu nesir cümlelerini dahi şiir tadında yazmaya başlamış.

Perihan Altın şu satırlarda durumunu izah ediyor:



“ HAL BUDUR İŞTE
Bir sürü cümle var elimde, dilimin ucundan söküp yazamıyorum. Kalemim şaşkın, ortada kalmış. Ben sıraya koymaya çalışıyorum, öyle bir uğulduyor ki beynim, fısıltılar birbirine karışmış.

Hangisini duysam, hangisini dile getirip dizsem kurşun kalemin kara ucuna, bilmiyorum.
Yaralı kelimeler, kırgın kelimeler, üzgün kelimeler...
Hangi hayale bulaşıp şekillense kafamda, daha havada asılıyken, yere inmeden, kan bulaşıyor kanatlarına.
Kelimeler yaralı, cümleler suskun. Kara kalem n’apsın bunca sancıya? Bir uçurum var, atla desem, bedenimden önce düşecek deste deste heceler. Heceler halsiz artık cümle kurmaya.
Kalem küskün, ben yorgun, beynim bitik...
Hal budur işte.... ”


Ve diğer şair arkadaş Ali Tuluk.

Tuluk’tan daha önce söz etmiştim burada. O’nun “Sahibini Bulan Şiirler” adlı kitabını tanıtmıştım size.

Ali Tuluk şimdi ikinci kitabını yayınlıyor. Kitabın adı “ Vefa Arayan Şair” Daha ziyade bu kitabındaki şiirler sevgi ve sosyal içerikli.

Ali Bey’in duyguları da bir o kadar yoğun, bir o kadar mutluluk verici.

Ali Tuluk “Basit bir şair” diyerek kendine ne kadar mütevazi biri olduğunu gösteriyor. Oysa şiirleri hiç de öyle basit, sıradan değiller.

Belki günümüzde şiirleri ölçülü, kafiyeli görmek istemeyenler çoğunluktadır. Edebi sanatları, benzetmeleri gereksiz de bulanlar vardır. Ama onlarsız da şiir olmuyor işte.

Düşünün bir kere. Önce Orhan Veli çıkmış. “Şiirde ölçü kafiye olmamalıdır” diyerek, geçmişte olan ne varsa şiirle ilgili hepsine karşı çıkmış. Ama sonun da o da anlamış ki kafiyesiz şiir olmuyor.

Çünkü yazdığı bütün şiirlerde de kafiyelere rastlanılmaktadır. Kendisi ne kadar da “yok” derse.

İşte Ali Tuluk kardeşimizi bunun için çok beğeniyorum. Şiirlerinde ısrarla ölçü ve kafiye kullanıyor.

Dörtlükler halinde düzenleyerek şiirin bütün özelliklerinden faydalanıyor. Bu da şiirine başka bir ahenk, başka bir güzellik katıyor. Eğer öyle yapmasaydı şiir denilir miydi yazdıklarına?

Kitabında ithafı Çağrı, Ahmet ve Tuğrul’a yapmış. Hemen altına şu dörtlüğü konduruvermiş:

“Ne acıdır ölmek biliyor musun

Ne acıdır bırakıp gitmek sevdiklerini

Gönül gözü ile görebiliyor musun

Yalan dünyanın bu acı gerçeklerini”



Ali Tuluk yeni kitabının önsözünde ikinci kitaba hemen başlamasını şöyle açıklıyor: “sahibini bulan şiirler” adlı şiir kitabım yayımlandıktan sonra okuyucularımdan ve kamuoyundan gelen olumlu tepkiler beni son derece mutlu ve memnun etti diyebilirim. İşte bu almış olduğum pozitif tepkiler sayesinde doğru yolda yürüdüğümün, hedeflediğimin amaçlarıma yavaş yavaş yaklaştığımın farkına varmış bulunuyorum.Bu sebeple şimdiye kadar gün ışığına çıkaramadığım ve okuyucularımın beğenisine sunamadığım çok eski ve yeni şiirlerimi değerlendirmek amacıyla 2. şiir kitabımı da meydana getirmek için kendimi seferber ettim.

Çevremde ki dostlar,sanatçı arkadaşlar ve meslektaşlar benim bu konuda ki bakış açımı değiştirip daha iyi ve daha güzeli arayarak mükemmele doğru bir adım atmamı sağladılar.Adını “VEFA ARAYAN ŞAİR “ olarak düşündüğüm bu eser böylece şiir dünyasında hayat bularak kültür ve edebiyat alanında yerini almış olacaktır

Kitabın başında Edebiyat Öğretmeni Hakan Yozcu’nun da “Şiir Denen Bela” adlı yorumu yer alıyor.

Ali Tuluk’tan aldığım bir şiirle yazıya son vermek istiyorum. “Vefa Arayan Şair” yakında çıkıyor. Mutlaka alıp kütüphanenize koymalısınız. Özellikle tavsiye ediyorum:


DENİZDE GÖZYAŞI


Bir damla gözyaşı olsam denizde

Sürüklese beni çılgın dalgalar

Hasret gibi kalsam yüreğinizde

Kapımı çalmasa hiç ayrılıklar.



Akan yaşlarımın mendili olsan

Hep umutlarımın kandili olsan

İmkansız aşkların menzili olsan

Uğramasa bana hiç karanlıklar.



Kader gülse bana,yalnızlığımda

Gözyaşlarım dinse,ağladığımda

Hayatı anlasam,yaşadığımda

Beni bulmasa hiç imkansızlıklar.

Hakan Yozcu

Gazimağusa KKTC

Öğretmen-Araştırmacı-Yazar


.ALINTIDIR.