Kapı


             

Ä°letiÅŸim


 05xx xxx xx xx


vbnetron


[email protected]

×

Kapı

Konu: Kapı

  • #1
    Burcu Yeşilyayla - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    12.Mart.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    1,066
    @Burcu Yeşilyayla



    Kapı





    Kapı çalıyordu, sürekli, durmamacasına. Zili takılmış gibiydi, ama
    değildi, arada yumrukluyorlardı da. Açmak istemiyordum, açmayacaktım, öyleyse
    ne? Neydi beni tedirgin eden bu kadar? Kapanıp kaldığım evimde mutlu olmasam
    bile huzurluydum. Çiğdem'i unutmak istiyordum o gece de, tıpkı diğer
    gecelerdeki gibi. Kapımı çalan Çiğdem değildi, olamazdı, o başka şehirdeydi
    çünkü, 7 aydır görüşmüyorduk. Kapıyı açmayacaktım neticede, tıpkı telefonlara
    bakmadığım gibi. Bir telefon saatlerce çalabilir ama ya bir kapı? gidecekti
    birazdan, gürültüyle geçirdiği 3 dakikanın ardından, gelen kendini aptal gibi
    hissetmeye başlayacak, bir süre sonra da "değer mi ki" diyecekti benim için...
    Ve çekip gidecekti. Kim olursa olsun. Çekip gidecekti.

    Zil sesinin o çıldırtıcı gürültüsü altında mutfağa girdim, öyle ses
    çıkarmamaya filan da dikkat etmedim. Gittim, buzdolabını açtım, bir kavun
    çıkartıp kestim. Keserken sustu zil. Gitti, dedim, işte her kimse o da gitti.
    Kavunu dilimlemeye başladım, kabuğunu ayırdım, tabağa dizdim dilimleri,
    öylesine içmek istedim.

    Elimde kadehle odama döndüm, kavun tabağına da kalan bir parça peyniri
    koymuştum işte. Müzik açıktı, senfonik bir şeyler çalıyordu, sıkıldım
    kapattım. Çiğdem'i düşündüm sonra, onu anımsamaya çalıştım. Yeşil gözlerini ve
    daha bir çok ayrıntıyı. Başaramadım. Hiçbir şey canlanamıyordu kafamda. O
    kadar çok olmuştu demek. Onu unutuyordum, bu iyi bir şeydi. Ne ummuştum ki
    zaten? Ne olabilirdik ki biz? Başından beri hata içinde yüzmüştüm, hiçbir
    zaman hiçbir şeyi ummamıştım. Kapı tekrar çaldı, sadece bir kere. Açmayacağım!
    diye bağırdım kapıya. Öfkelendim, sinirle yürüdüm, kapıyı açıp karşımdakinin
    kim olduğuna bile bakmadan bağırmaya çalıştım, "Beni rahatsız ediyorsun!" diye
    bağırdım. Kapıcıydı, bön bön bakarak gitti. Merdivenleri çıkarken söylenmiştir
    de şimdi. Umurumda bile değil. Öyle ölmek filan da istemiyorum. Aslında hiçbir
    şey istemiyorum. Çiğdem'i de istemiyorum.

    İçkimi içtim. Anılarımı toparlamaya çalıştım. O şehirlerarası otobüste
    birbirimize sarılmamızı hatırladım sonra. Güzel başlayan yanlış bir gündü.
    Nefret ettim herşeyden. O otobüsten, o heriften, herkesten. Ne umuyordum dedim
    yine, ne umuyordun?

    Günler geçti öylecene, hiçbir şey olmadan. Herşey olup bitti bir kez
    çünkü. Bundan sonra böyle günler gelip geçeceklerdi... Bekleyelim, dedim,
    bakalım daha neler olacak... Hiçbir şey olmadı. Herşey o eski rüyada kaldı.
    Murathan Mungan'ın bir şiiriydi. Avara. Çiğdem'le okumuştum ilk kez, o
    getirmişti. Vahşi atlar ve daha bir sürü acı veren şeyle hayatıma girdi o gün.
    Hiç çıkmamacasına. Hiçbir şey anlatmıyorum, yardımcı olmuyorum ama umurumda da
    değil. Ne ummuştum diye yineledim, Çiğdem'i sevmiştim ben, hem de çok. Ne
    ummuştun?

    Sevmek yetmiyor insana... İnsanlar bir şeyler de ummalı severken.
    Evlenmeyi ummalı, öpüşmeyi ummalı mesela. Yağmur altında yürümeyi, sinemada
    beraber film seyretmeyi, sarılmayı, öpüşmeyi... Hiçbir şey ummamıştım ben, ben
    aşkın bütün umutlarını onda tüketmiştim. Bu da Murathan Mungan'dı, ince L,
    Lalena. Lalenaydı kızın adı, Çiğdem'in. O herşeydi. Ölümdü, yaşamdı, sebepti,
    anlamdı. Beni anlayan tek şeydi, herşeydi. O gitti.

    Kapı çalıyor. Telefonu fişten çekeli çok oluyor ama kapıyı ne yapmalı.
    Kapı çalıyor. Bir tekrar daha. Tekrarlar... Çiğdem'le son tekrarlarımıza
    girdiğimizde ikimiz de farkındaydık herşeyin. Bu son tekrarımız olacaktı;
    artık ne kimse diğerine bağıracak, ne de ağlayacaktı öteki için.
    Uzatmalarımızı oynadığımızı anladığımızdaysa herşey bitmişti. Kapı çalıyor.
    Açmayacağım.

    Kanapeye uzandım, bir köşede içkim, kavunum, peynirim duruyor, artık
    içmek de istemiyorum, uzanıp rahatlayayım dedim, sonra da öleyim. Herşeyden
    bıktım usandım, hiçbir şey olmuyor, hiçbir şeyin olacağı yok, öleyim. Gelsin
    bulsunlar beni, kapıyı kırıp içeri girsinler, pis bir kokuyla karşılaşsınlar,
    intihar etttim sansınlar önce, sonra biri, yok be, bu kalp krizinden ölmüş
    desin, yüzüm acı içinde kıvranmış olsun, bana bakanlar korksun, kimse beni
    taşımak istemesin.

    Bu rahatsız kanapeye uzanmış ölmekten bile aciz bir halde, tek başıma,
    evdeyim. Açmayacağım bir kapı çalıyor, herhangi bir şey için artık çok geç.
    Yolun sonu; kaybettim. Çiğdem'i, kendimi, ikimizi ve herşeyi. Arasa şimdi
    beni. Açmayacağımı bile bile arasa, ben açmayınca, kimseden haberimi
    alamayınca telaşlansa, gelse, kapımı çalsa, sen açmadan gitmem dese. Şimdi
    kapıyı çalan o olsa, saçlarını okşasam.

    Yağmurlu bir gün Çiğdem'le karşılaştım Beyoğlu'nda, ikimiz de
    ıslanmıştık konuşurken. Saçlarına bakmıştım önce, o da tedirgin olmuştu.
    Saçlarına dokunmuştum sonra, okşamıştım yüzünü. Arkadaşına gelmiş, ona
    gitmeliymiş, geç kalmış. Gitti, ikimiz de ağladık uzaklaşırken.

    Ne kadar zaman geçti? Evde saat yok, hepsini kırdım, saatlere
    karşıydık biz, biz kısıtlanamazdık, Çiğdem öyle derdi, elimi tuttuğunda zaman
    donuyor derdi, Çiğdem gitti, akmadı zaman bir daha. Herşey dondu. Ev dondu,
    eşya dondu, kanape, yatak, çiçekler hepsi dondu. Renkleri götürdü yanında
    giderken. Haber vermedi bile. Bir sabah gözümü bu siyah-beyaz evde açtım,
    yokluğunu anladım, kalktım, giyindim, Çiğdem yoktu artık... Uyandım, kalktım
    giyindim. Bir anda terkettiğini, bir anda gitmişliğini ve de bir anda
    yalnızlığımı algıladım gibi oldu herşey; herşey birdenbire oldu ama ağlamadım.

    Bir gece, küsmüştüm ona, salonda yatmıştım. Öyle pek kalmazdı zaten
    bende, kalsa da ayrı odalarda yatardık, bir tür anlaşma gibiydi, bir tür
    anlaşma gibiydik. Hava o gece iyice soğuktu, kar yağıyordu yanılmıyorsam.
    Uyuyamamıştım. Çiğdem gelip üstümü örtmüştü o haliyle. Beni sevdiğini
    söylememişti ama ikimiz de bilirdik beni sevdiğini, çok sonra anladım bunu,
    çok geç kalmıştım. Çiğdem sigara içerken kimseye bakmazdı, özel bir içişi
    vardı, kimse yapamazdı bunu, ben saatlerce hikayeler anlatır durur, o beni
    ağzında sigarasıyla dinlerdi. Hiçbir zaman öyle çok mutlu olmadık. Tedirgindik
    hep, rahatsızdık. Sanki bu beraberlik hakkımız değilmiş gibi hissederdik,
    ödünç bir sevgiymiş gibi. Ortak arkadaşlarımız vardı bir sürü, onlar hakkında
    konuşurduk, bahsetmezdik hiç "sen ve ben"imizden. İlişkimiz öylece sürüp
    giderdi.

    Artık hiçbir şey, hayır, pek bir şey hissetmiyorum. Acıya alıştım. Acı
    çekip çekmediğimi bile bilmez bir konuma geldim. Çiğdem başka biriyle artık,
    iyi bir çocuk. Kıskanmıyorum da, Çiğdem'in saçlarını kimse benim kadar sevemez
    çünkü. Çiğdem beni sevdiği gibi kimseyi sevemez. Kolay bir şey değildir sizi
    sevmesi. O hep bekler. Sevilmeyi bekler. Gözlerine bakılmasını,
    konuşulmasını... Dayanamam sandım önceleri ama sonra alıştım. Acıya alıştım,
    uyuştum bütün bedenimde, beklemeye başladım, gelmeyeceğini bilerek bekledim,
    kimseye haber vermedim, telefonu söktüm yerinden, gelmeyeceğini bilerek onun
    gelmesini bekledim.

    (Kapı çalıyor. Açıyorum. Çiğdem mi gelmiş diyorum kendime. Gelen kimse
    yok. Çiğdem de.)

    Konuşmak, hikaye anlatmak istemeyen bir adamım ben. İkimiz de
    mutsuzduk hep, diyeceğim o ki, sıkıntılara sokardık birbirimizi. Sıkıntıya
    sokmaktan başka bir şey bilmezdik. O, güzel giyinemezdi hiç, ben de kravat
    bağlayamazdım. Mektuplarıma cevap alamadım. Tek kozum onlardı oysa.
    Mektuplarımı severdi, her ayrılığımızda hepsini bir daha, bir daha okurdu, hep
    ayrılırdık onunla. Uzun da sürerdi ayrılıklarımız. Ona mektup yazardım yalnız
    olduğum gecelerde. Telefon ettiğim bile olurdu, ben telefonlardan nefret
    ederdim, konuşmazdık. Birbirimizin sessizliğini dinlerdik, Özdemir Asaf'ın bir
    şiiri, Özdemir Asaf severdi o, ben sevmezdim.

    Ayrılık vakitlerinde vedalaşmazdık hiç, konuşmazdık. Ya ben ters bir
    laf söylemiş olurdum, ya da o beni sevmediğini farkettiğini açıklamış.
    Öylecene binerdim trenlere, uğurlamaya gelirdi ama. Aramızda prensiplerimiz
    vardı, herşey prensiplere göre işlerdi. Karşı taraf iki kere üstüste aramaz, 3
    mektubuma bir mektup gönderir, mektuplarımı okuduğunu söylemezdi. Mektuplarımı
    geri vermedi, bir daha da isteyemedim. Hiçbir şey isteyemedim ki... Kal
    diyemedim, gitme!.. Atlatacağımı, beklemeyeceğimi sandı - atlatamadım,
    bekledim, ölmeyi arzuladım.

    Çiğdem herşeyimdi veya herşeyim Çiğdem. Onda bulurdum kendimi, kendimi
    anlattırırdım. Eski bir aşkın depreşmesi gibi bir şeydi Çiğdem. Bir
    teselliydi, affederdi tutamadığım bütün o sözleri, gözyaşlarımı bir o anlardı
    zaten, Çiğdem. Ne olursun geri dön.

    14.10.1997

    Emre Sururi


  • #2
    Arz
    Arz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    13.Mart.2009
    Nereden
    harikalar diyarı...
    Mesajlar
    7,853
    @Arz







    İlk defa okudum,güzelmişbaşka yazıları var mı bi bakayım,bulursam,okurum,üslubu hoş doğrusu,paylaştığın için teşekkürler Burcu,sonuna kadar okudum

    Bir telefon saatlerce çalabilir ama ya bir kapı?
    En güzel şeylerden biri unutmak . Unuttum gitti lafı vardır. Unutulan şey gider hakikaten. Solar, üzerine su serpilmemiş sebzeler gibi porsur. Çocuk gibi kalırsın. Bugünü bilirsin. Bazı şeyleri hatırlayamıyorum, en azından duygusunu. Temize çekmişim defterleri. Temizim. Herkes unutsa, hep yeniden başlansa. Çünkü her şey değişiyor zaten. Unutmamak demode oluyor bir şekilde . . .

  • #3
    Burcu Yeşilyayla - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    12.Mart.2009
    Nereden
    İstanbul
    Mesajlar
    1,066
    @Burcu Yeşilyayla







    Rica ederim canım. Bende bir çırpıda okudum, insanın içini acıtan bir yazı..

  • #4
    burcu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    20.Mart.2009
    Mesajlar
    1,313
    @burcu







    Çok ilginç bir iç hesaplaşması..Teşekkürler Burcucum..İlk kez okuyorum Emre Sururi nin yazısını ama çok beğendim..Adamcağaz Çiğdem in gelmesini bekliyor bunu kendi kabul etmek istemese de...Onun için kapının çalmasından nefret ediyor çünkü biliyor Çiğdem olmadığını..Olamayacağını...

  • YORUM BIRAKMAK İÇİN ÜYE OLMALISINIZ !

    ÜYE OLMAK İÇİN TIKLA

    Benzer Konular

    1. Kapı süsü:)
      Konu Sahibi Kübra AKÇİMEN Forum SINIF SÜSLERİ
      Cevap: 1
      Son Mesaj : 14.Mayıs.2011, 09:49
    2. kapı süsümüzz :)
      Konu Sahibi 0ksijean Forum SINIF SÜSLERİ
      Cevap: 2
      Son Mesaj : 05.Mayıs.2011, 17:42
    3. yılbaşı süslerinden kapı süsü,şker ve ipten kapı süsü,kapak adam cd kardanadam...
      Konu Sahibi nevertheless Forum Yılbaşı (Yeniyıl) Etkinlikleri
      Cevap: 6
      Son Mesaj : 23.Eylül.2010, 14:53
    4. kapı süsü
      Konu Sahibi şeydaşntrk Forum SINIF SÜSLERİ
      Cevap: 13
      Son Mesaj : 13.Aralık.2009, 11:50
    5. Çat Kapı
      Konu Sahibi Ayşe Turan BAL Forum TELEVİZYON PROGRAMLARI
      Cevap: 3
      Son Mesaj : 30.Kasım.2009, 20:11

    Yetkileriniz

    • Konu Acma Yetkiniz Yok
    • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
    • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
    • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
    •  

    Giriş

    Facebook ile Baglan Giriş