Bir Hak Mücadelesi Alanı Olarak Engellilik ve Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi*
Yazar : İdil Işıl GÜL**

ÖZET

İnsan hakları ideali, eşitlik, özgürlük ve insan onuruna saygıyı zorunlu olarak içeren bir evrensel düzen kurma amacını içermekle birlikte, yakın zamanlara kadar, engellilerin de bu düzen içerisinde yer alması kaygısının varlığından bahsetmek mümkün değil idi. Engellilerin Haklarına İlişkin Birlemiş Milletler Sözleşmesi’nin kabulü engellilik konusunun bir insan hakları sorunu olduğunun teyit ve ilan edilmesi bakımından son derece önemlidir. TBMM 3 Aralık 2008 tarihinde Sözleşme’nin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair Kanun’u kabul ederek, Sözleşme’ye taraf olma konusundaki iradesini ortaya koymuştur. Bundan sonra yapılması gereken, yasama, yürütme ve yargı organlarının Sözleşme’den kaynaklanan yükümlülüklerini etkili şekilde ye-rine getirme yönünde bir çabayı ortaya koymasıdır. Bu çerçevede engellilerin haklara erişimini sağlayacak tedbirlerin alınması, başka bir ifade ile yasal düzenlemelerin hak sahipleri tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek hale getirilmesi, yaptırım, başvuru mercii ve başvuru yollarının açıkça düzenlenmesi özel önem arz etmektedir.


Anahtar Kelimeler: Sözleşme, hak, eşitlik, hukuk



ABSTRACT


Even though the ideal of human rights aims to establish a universal order where equality, freedom and respect for human dignity are respected, until recently there was a lack of concern regarding the place of persons with disabilities within that order. The adoption of the Convention on the Rights of Persons with Disabilities is a vital turning point, as it endorsed and declared that disability is a human rights issue. The Turkish Grand National Assembly passed a law on 3 December 2008 approving the ratification of the Convention. Now it is time for the legislative, executive and judicial organs of the State to take the necessary steps for the effective implementation of the Convention. In this respect, it is crucial to take measures to ensure an easy and effective access to rights, in other words to adopt easily understandable laws, which are explicit on sanctions and clear about where and how to apply in case of a violation.


Key Words: Convention, right, equality, law



İnsan hakları idealinin altında yatan amaç, eşitliğin, özgürlüğün ve insan onuruna yaraşır yaşam standartlarının sağlandığı, evrensel bir düzen kurulmasıdır. Her insan hakkı, bu sayılanlardan bir veya birden fazlasını gerçekleştirmeye çalışır. İnsan haklarının birbirini tamamlayıcılığı ve zorunlu bütüncüllüğü, bu ilkeler bakımından da geçerlidir. Özgürlük olmadan eşitlik, insan onuruna yaraşır yaşam standartları sağlanmadığı sürece özgürlük, tek başına anlam ifade etmeyecektir.


İnsan hakları ideali, bu üç unsuru zorunlu olarak içeren bir evrensel düzen kurma amacını içermekle birlikte, yakın zamanlara kadar, engellilerin de bu düzen içerisinde yer alması kaygısının varlığından bahsetmek mümkün değil idi. Kaygı yokluğunun temelinde, engellilerin toplumsal yaşama tam ve eşit olarak katılabilecekleri bilincinin bulunmamasının yattığı söylenebilir. Bu çerçevede, toplum bilincinin tıbbi model ile şekillendiğini söylemek mümkündür. Engellilerin çalışma imkanı bulamadıkları söylendiğinde “normal insanların dahi” iş bulamadıkları, engellilere sağlanan sosyal yardımların yetersizliği eleştirildiğinde “çalışanların dahi” yeterli ücret almadıkları, engelli çocukların eğitim alamadıkları belirtildiğinde “engelli olmayan çocukların dahi” yetersiz eğitim aldığı yanıtı sıkça verilmektedir. Bu yanıtlar, iki hususu ortaya koymaktadır. Bunlardan ilki, engelliler ve engelli olmayanlar arasında bir hiyerarşinin varlığıdır. Buna göre, engelli olmayanların sorunları önceliklidir ve bunlar çözülmedikçe, engellilerin karşılaştıkları sorunların çözümü için yeterli kaynağın ayrılması söz konusu değildir. İkinci olarak yukarıdaki yanıtlar, engelli olmayanların engelliler ve kendileri için iki ayrı evren öngördüklerini ortaya koymaktadır. Buna göre, bir evrende alınan tedbirlerin, diğeri üzerinde etkisi yoktur. Bu yaklaşım, aslında sorunun bir insan hakları sorunu olarak kabul edilmediğinin de bir göstergesi olmaktadır. Örneğin, kurumlarda tutulan engelliler bakımından, bunun bir mahkeme kararına dayanıp dayanmaması, bir kişi özgürlüğü ve güvenliği sorunu olduğu görülmemektedir. Keza, engellilerin tutulduğu kurumlardaki koşullar ve kişilerin gördükleri muamele, ceza ve tutukevlerindeki koşullar gibi kamunun ilgisini çekmemektedir.1 Engellilerin oldukça yüksek orandaki işsizliği, olağan olarak kabul edilmektedir.2 Aynı durumun eğitim bakımından da söz konusu olduğu belirtilmelidir. Ancak, engelli olanlarla olmayanlar bakımından iki ayrı evren öngörüldüğünün belki de en açık göstergesi, birlikte yaşama alanları ve yöntemleri inşa etme kaygısının bulunmamasıdır.3 Engellilerin kendileri için öngörülen evrenden diğerine geçişleri, engelli olmayanlar için tasarlanmış yaşama düzenine uyum sağlamalarına bağlı bulunmaktadır. Başka bir ifadeyle, engelli kişi mevcut düzenin değiştirilmesini talep etmediği sürece ve bu düzene uyum sağlayabildiği ölçüde, engelli olmayanlar evreninde var olabilmektedir.4

Bu iki evrenli düzenin insan hakları hukukunun temel ilkeleri ile çatıştığı açıktır. Her ne kadar gerek ulusal yargı makamlarına, gerekse uluslararası insan hakları sözleşmelerinin uygulanmasını denetlemekle görevli organların önüne, engellilerin insan haklarının ihlal edildiği iddiasıyla gelen başvuruların sayısı son derece sınırlıysa da, bunun nedeni engellilerin iki evrenli düzende az sayıda insan hakları ihlaliyle karşılaşmaları değildir.5 Engellilerin çoğunun insan hakları sözleşmelerine ve hatta iç hukukta mevcut düzenlemelere ilişkin bilgilerinin olmaması, gerek iç hukuk yollarına ve gerekse uluslararası organlara başvurmak için gerekli ekonomik ve sosyal destekten yoksunluk, hukuk yollarına başvurma önündeki fiziksel engeller, yargı yollarına başvurmanın olumsuz karşılanacağı korkusu6 ve belki de en önemlisi engellilerin hak değil, yardım talep eden kişiler olduğuna ilişkin “öğrenilmiş çaresizlik” durumu, konunun insan hakları gündemine taşınmasına engel olmuştur. Bununla birlikte, uluslararası örgütlerin engellilik sorununa tümüyle kayıtsız kaldıklarını söylemek de mümkün değildir. Gerçekten Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği’nde engellilerin yaşam kalitesinin yükseltilmesine yönelik önemli sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak bu çalışmalar, nadiren bağlayıcı nitelikte belgelerin kabul edilmesiyle sonuçlanmıştır. Öte yandan, yakın tarihlere kadar, bu çalışmalara tıbbi modelin hakim olduğunu söylemek de mümkündür. Konunun eşitlik ve ayrımcılık yasağı kapsamında değerlendirilmeye başlanması ise, 90’lı yıllarda ait bir gelişmedir. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Örgütü bünyesindeki gelişmeler özellikle önemlidir. Nitekim bu çalışmalar 2006 yılında Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile önemli bir noktaya erişmiştir. Aşağıda öncelikle Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne giden süreç kısaca aktarılacak, daha sonra ise Sözleşme’ye hakim ilkeler değerlendirilecektir.

Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne Doğru

Birleşmiş Milletler tarafından engelliliğe yapılan ilk göndermeye, 1948 tarihli Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin 25. maddesinde rastlanmaktadır.7 Beyanname’de gönderme yapılan hususların hemen tamamına 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nde yer verilmiş olmasına rağmen, engellilik meselesi bu sözleşmelerde kendine yer bulamamış.8 Beyanname’nin ardından engelliliğin bir Birleşmiş Milletler belgesinde yer bulması için aradan 23 yıl geçmesi gerekmiştir. Ancak bu belge de bir sözleşme değil, bir beyannamedir. 1971 tarihli Zeka Geriliği Olan Kimselerin Haklarına Dair Beyanname genel nitelikli ifadeler içermekle birlikte, Birleşmiş Milletler’de yeni bir dönemin başladığının işareti olması bakımından son derece önemlidir.9


1975 tarihli Engellilerin Haklarına Dair Beyanname, Birleşmiş Milletler’in engellilerin haklarına dair ilk ayrıntılı belgesidir. 10 Beyanname’nin 5. maddesi, engellilerin kendi kendilerine yeterli hale gelmelerini sağlayacak tedbirlerin alınmasını bir hak olarak formüle etmiş, 6. maddesi ise engellilerin protez ve ortez, tıbbi ve sosyal rehabilitasyon, eğitim, meslek eğitimi ve mesleki rehabilitasyon ve işe yerleştirme hizmetlerinden yararlanma hakları olduğunu ifade etmiştir.

1980’li yıllar ise, Birleşmiş Milletler ve Birleşmiş Milletler’in uzmanlık örgütlerinin engellilik konusunu kapsamlı olarak ele almaya başladığı bir dönemi ifade etmektedir. 1980 yılında Dünya Sağlık Örgütü yukarıda kavram ve tanımlar konusu incelenirken değinilen “İşlev ve Yapı Farklılıkları, Yetiyitimi ve Özürlerin Uluslararası Sınıflandırması” belgesini yayımlamıştır.11 1981 yılı, Birleşmiş Milletler Uluslararası Engelliler Yılı olarak ilan edilmiştir.12 Engelliler yılının hemen ardından, 1982 yılında Engellilere İlişkin Dünya Eylem Programı kabul edilmiştir.13 İşlev ve yapı farklılıkları ile yetiyitimlerinin önlenmesi ve rehabilitasyonu ile engellilere fırsat eşitliği sağlanması üzerine inşa edilen Dünya Eylem Programı, aynı yıl ilan edilen Birleşmiş Milletler Engelliler Onyılı’nın da (1983-1992) temel rehberi niteliğindedir.14 1983 yılı, Engelliler Onyılı’nın başlangıcı olma dışında, Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde engellilere ilişkin bağlayıcı nitelikteki ilk belgenin, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 159 sayılı sözleşmesi olan “Sakatların Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı Hakkında Sözleşme”nin15 kabul edildiği tarih olma özelliliği de taşımaktadır. Sözleşme, Taraf Devletlerin engellilerin istihdamı ve mesleki rehabilitasyonuna yönelik bir ulusal politika geliştirerek, bunun dönemsel olarak gözden geçirilmesini (madde 1 ) ve ulusal politikaların engelli işçilerin diğer işçilerle fırsat eşitliğine sahip olmaları ilkesi üzerine inşa edilmesi gerekliliğini ( madde 4 ) öngörmektedir. Birleşmiş Milletler Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt-Komitesi, 1984 yılında Özel Raportör Leandro Despouy’u insan hakları ile engellilik arasındaki ilişkiye ilişkin kapsamlı bir rapor hazırlaması için görevlendirmiştir.16 Özel Raportör’ün 1991 yılında tamamladığı rapor,17 yetiyitimlerine neden olan unsurlar arasında özellikle insan hakları hukuku ile insancıl hukukun ihlallerine dikkat çekmiştir (para. 119-180). Özel raportör, engellilerin özellikle eğitim, çalışma, ulaşım, konut, genel olarak binalara erişim ve özel hayat bakımından önemli dezavantajlarla karşılaştığını ifade etmişse de, raporun ilgili kısmının 2 sayfadan ibaret olması, konunun oldukça yüzeysel şekilde değerlendirildiğinin göstergesidir.

Özel Raportör’ün raporunun tamamlanmasından 4 yıl önce, 1987 yılında, engellilerin haklarına ilişkin bir Birleşmiş Milletler sözleşmesi hazırlanması önerisi Genel Kurul’a taşınmış, ancak İtalya tarafından getirilen öneri ve hazırlanan taslak, mevcut insan hakları sözleşmelerinin engellilere diğer kimselerle aynı hakları tanıdığı, bu nedenle de böyle bir sözleşmeye gerek olmadığı gerekçesiyle kabul görmemiştir.18 Nihayet, 1989 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinde, engellilik ilk defa ayrımcılığın yasaklandığı nedenler arasında açıkça sayılmıştır. Sözleşme’nin 23. maddesinin ilk fıkrası, engelli çocukların onurlu, tam ve iyi bir yaşam sürme ve toplumsal yaşama etkin şekilde katılmaları haklarını tanımıştır. Aynı maddenin 3. fıkrası engelli çocuklara sunulan yardımların çocukların eğitim, öğretim, sağlık ve rehabilitasyon hizmetlerine erişimini sağlayacak şekilde tasarlanması gerektiğini ifade etmişse de, Sözleşme Taraf Devletler bakımından engelli çocuklara yardım sunma yükümlülüğü öngörmemektedir. Başka bir ifade ile, devletlerin yardım sunma yükümlülüğü olmamakla birlikte, eğer sunuyorlarsa, bu yardımların tasarlanmasında yukarıda ifade edilen hususları gözeteceklerdir.


Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi öncesindeki en kapsamlı ve engelliler tarafından da en fazla kabul gören belgesi ise, yine bağlayıcı niteliği olmayan, ancak örf ve adet hukuku haline gelmiş olması muhtemel olan “Engellilerin Fırsat Eşitliğine Dair Standart Kurallar”dır.19 22 maddeden oluşan Standart Kurallar’ın temelinde yatan ilke, kadın, erkek, çocuk ve yetişkin her engellinin, toplumun birer üyesi olarak, diğer kişilerle aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması, başka bir ifade ile toplumsal yaşama tam ve eşit olarak katılmalarıdır. Buna koşut olarak, dört bölümden oluşan Standart Kurallar’ın ilk bölümü, “Eşit Katılımın Önkoşulları” başlığını taşımaktadır. Bilinç arttırma, tıbbi bakım, rehabilitasyon ve destek hizmetlerine ilişkin kuralların yer aldığı bu ilk bölümü, “Eşit Katılıma İlişkin Hedef Alanlar” başlıklı ikinci bölüm izlemektedir. Bu bölümde, erişilebilirlik, eğitim, istihdam, gelir sağlama ve sosyal güvenlik, aile yaşamı ve kişi dokunulmazlığı, kültür, eğlence ve spor ve dine ilişkin kurallar yer almıştır. Üçüncü bölümde, ilk iki bölümdeki kuralların devletler tarafından ne tür tedbirler ile uygulanabileceğine ilişkin kurallara yer verilmiştir. Son bölüm ise, Standart Kurallar’ın uygulanmasının denetlenmesine ilişkindir. Standart Kurallar, uluslararası sözleşmelerin denetlenmesine ilişkin mekanizmalardan oldukça zayıf olsa da, bir denetim mekanizması öngörmüştür. Buna göre, engellilik konusunda bilgi ve deneyimi olan bir Özel Raportör atanacak ve raportör Standart Kurallar’ın uygulanmasına ilişkin durumu, Ekonomik ve Sosyal Konsey’e bağlı Sosyal Kalkınma Komisyonu’na rapor edecektir.20 Komisyon raporu değerlendirecek ve Standart Kurallar’ın daha etkili şekilde uygulanması için önerdiği tedbirleri Ekonomik ve Sosyal Konsey’e tavsiye edecektir.

Özel Raportör’ün ikinci raporunda ifade ettiği üzere, Standart Kurallar devletlerin engellilik politikalarını belirlemelerinde önemli bir kaynak ve rehber niteliğindedir.21 Özellikle ulusal mevzuata ilişkin 15. Kural, devletlerin iç hukukta almaları gereken yasal tedbirlerin bir özeti niteliğindedir. Buna göre, devletler engellilerin tam katılımı ve eşitliği için gerekli yasal zemini yaratma yükümlülüğü altındadırlar. Söz konusu mevzuat, engellilerin medeni ve siyasi haklar dahil tüm haklardan diğer vatandaşlarla eşit şekilde yararlanmalarını güvence altına alacaktır. Taciz ve viktimizasyon ( ( mağdurlaştırma) dahil, engellileri olumsuz yönde etkileyen tüm unsurların ortadan kaldırması için de yasal tedbirlere başvurulmasının gerekebileceği, aynı kuralda ifade edilmiştir.22 Ancak kanımızca, Standart Kurallar’ın engellilerin haklarına ilişkin çağdaş yaklaşımı benimsediğini ortaya koyan en önemli husus, mevzuattaki ayrımcı nitelikteki hükümlerin ayıklanması ve ayrımcılık yasağının ihlaline karşı etkili koruma sağlayacak yasal düzenlemeler yapma yükümlülüğünün öngörülmüş olmasıdır ( Kural 15(2)).

Standart Kurallar’ın etkisi, devletlerle sınırlı da olmamıştır. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi, 1994 yılında engellilere ilişkin bir genel yorum yayımlayarak, sorunu ilk defa olarak, temel insan hakları sözleşmeleri çerçevesine taşımıştır. Komite, bu genel yorumu ile son derece önemlibir soruna da açıklık getirmiştir. Komite’ye göre, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin ayrımcılığı yasaklayan 2. maddesinin 2. paragrafında yer alan “hakların sayılan nedenlere “veya diğer herhangi bir duruma” dayalı olarak ayrım gözetilmeksizin uygulanması” ifadesi, ... engelliliğe dayalı ayrımcılık bakımından da geçerlidir.23

Birleşmiş Milletler’in engellilik konusuna ilişkin yaklaşımının geçirdiği evrimin son noktası, münhasıran engellilerin insan haklarına ilişkin bir sözleşmenin hazırlanmasıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere, 1987 yılında İtalya tarafından getirilen bu yöndeki bir öneri kabul görmemiştir. 90’lı yılların sonlarında konu tekrar gündeme getirilmiştir. Nihayet, Meksika’nın çabaları sonucunda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2001 yılı sonunda sosyal kalkınma, insan hakları ve ayrımcılık yasağı konularını içerecek kapsamlı bir sözleşme taslağı hazırlamak üzere, bir ad hoc komite kurulmasına karar vermiştir.24 Komite’nin kurulmasına ilişkin Genel Kurul kararı, Standart Kurallar’ın engellilere fırsat eşitliği sağlanması yönünde önemli katkıları olduğunu teslim etmekle birlikte, gerek mevcut uluslararası sözleşmelerin, gerekse diğer çabaların, engellilerin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi yaşama tam ve etkili katılımını sağlama bakımından yetersiz kaldığını ifade etmiştir.25 Bu ifade ile Genel Kurul, engellilerin haklarına ilişkin bir sözleşme hazırlanması yönünde 1987 yılında yapılan önerinin reddi için ortaya koyulan gerekçeyi kabul etmediğini de ortaya koymuştur.

Genel Kurul’un da ifade ettiği üzere, mevcut sistem engellilere fırsat eşitliği sağlanması konusunda önemli bir katkı sağlamamış olmakla birlikte, bunun nedenlerinin doğru şekilde tespit edilmesi, son derece önemlidir. Herşeyden önce, bugüne kadar engellilerin hak ve özgürlüklerinin korunması ve sağlanması yönünde önemli bir gelişme sağlanamamış olması ve engellilerin haklarına dair bir sözleşme hazırlanması, uluslararası hukukun mevcut halde engellilere fırsat eşitliği sağlanması için gerekli araçlara sahip olmadığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Nitekim, Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, diğer sözleşmelerle tanınan insanhak ve özgürlüklerini engelliler yönünden ayrıntılı şekilde tekrarlamanın ötesine geçmemektedir. Aksini kabul etmek, bu sözleşmeye taraf olmayan devletlerin bu sözleşmede öngörülen yükümlülüklere sahip olmadığının kabul edilmesi anlamına geleceği gibi, engellilerin mevcut insan hakları sözleşmelerinin sağladığı korumadan yararlanmaları imkanını da zayıflatacaktır. Bugüne kadar, engellilerin karşılaştıkları insan hakları ihlalleri, yoğun şekilde bu sözleşmelerin uygulanmasını denetleyen organların önüne gelmiş ve sözleşme denetim organları engellilerin bu sözleşmeler bağlamında korunmadığına karar vermiş değildir. Başka bir ifade ile, mevcut sözleşmeler, engellilik bağlamında yeterli derecede test edilmiş değildir. Gerçekten, uluslararası denetim organları önüne engelliler tarafından taşınan başvurular, oldukça sınırlı sayıdadır. Kanımızca bunun önemli nedenleri arasında engellilerin eğitim hakkından yararlanamamaları nedeniyle uluslararası sözleşmelere ve uluslararası sisteme ilişkin bilgi sahibi olmamaları ve genel olarak adalete erişim imkanlarının sınırlı olması bulunmaktadır. Bu husus Türkiye bakımından geçerli olduğu kadar, diğer ülkeler bakımından da geçerlidir. Gerek Birleşmiş Milletler gerekse Avrupa Konseyi bünyesindeki uluslararası insan hakları koruma mekanizmaları önüne giden sınırlı sayıda başvuru, insan hak ve özgürlüklerine ilişkin sözleşmelerin, engellilerin hak ve özgürlüklerden tam ve eşit şekilde yararlanmasını sağlanma potansiyelini açıkça ortaya koymuştur. Bu nedenle, yeni bir sözleşmenin kabul edilmesi, Sözleşme öncesi mevcut sistemden engellilik bağlamında hiç veya etkili şekilde yararlanılamayacağı anlamını taşımamaktadır.

Neden Yeni Bir Sözleşme?

Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, kendisinden önce mevcut olan insan hak ve özgürlüklerine ilişkin sözleşmelerde öngörülen hak ve özgürlüklere yenilerini eklemediğine ve diğer sözleşmeler de engellilerin hak ve özgürlüklerinin korunması için kullanılabileceğine göre, yeni bir sözleşme hazırlanmasının temel gerekçeleri nedir? Bu gerekçelerden ilki, engelliliğin bir insan hakları sorunu olarak kabul edildiğinin teyidi ve engelliliğe insan hakları sisteminde görünülürlük kazandırılması amacıdır. İkinci olarak, böyle bir sözleşmenin varlığı devletlerin sözleşmeye taraf olup olmama konusunda karar vermelerini gerektirecek, bu da her bir devleti ulusal düzeyde mevcut durumu ayrıntılı olarak gözden geçirmeye sevk edecektir. Sözleşme’ye taraf olan devletler bakımından, bu gözden geçirme sürecinin süreklilik arz etmesi, özellikle yapısal sorunların zaman içerisinde ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. Üçüncü olarak, engellilerin insan hakları sisteminden yararlanmaları kolaylaştırılmış olacaktır. Zira böylece tüm sözleşmelerin ve bu sözleşmelerin uygulanmasını denetleyen organların başvuru usul ve koşullarının bilinmesi ihtiyacı bir ölçüde ortadan kalkacaktır. Dördüncü olarak, Sözleşme’nin uygulanmasını denetlemekle görevlendirilecek kişi ve/veya organlar, engellilik konusunda daha bilgili ve duyarlı olacaklarından, diğer denetim organlarının bilgi ve duyarlılık eksikliği nedeniyle verdikleri olumsuz kararların yarattığı risk asgariye indirilmiş olacaktır. Ayrıca, Sözleşme’de yer alan bazı hükümler, diğer uluslararası sözleşmelerde yer alan hükümlerin tekrarının bir ölçüde ötesine geçmektedir. Bunlardan bir kısmı, sözleşme denetim organlarının mevcut sözleşmelerde yer alan hakların kapsamına ilişkin yorumlarının kodifikasyonu niteliğindedir. Bu çerçevede makul düzenleme yükümlülüğü örnek olarak verilebilir. Son olarak, Sözleşme hükümleri ve Sözleşme’nin uygulanmasını denetlemekle görevli Komite tarafından ortaya koyulan yorum ve kararlar, mevcut sistemdeki diğer organlar bakımından hakların yorumlanmasında yol gösterici de olacaktır.

Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi

Yukarıda ifade edildiği üzere, Sözleşme taslağını hazırlamakla görevli Komite, taslağı 2006 yılı sonunda nihai hale getirdi. Metin, 13 Aralık 2006 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edildi ve 30 Mart 2007 tarihinde imzaya açıldı. Türkiye, Sözleşme’yi imzaya açıldığı tarihte imzaladı ve Sözleşme’nin onaylanmasının uygun bulunduğuna dair Kanun 3 Aralık 2008 tarihinde TBMM’de kabul edildi.

Sözleşme, 25 başlangıç paragrafı ve 50 maddeden oluşmaktadır. Sözleşme’nin ilk maddesi Sözleşme’nin amacını açıklamakta ve engelli kişi kavramını tanımlamaktadır. Bu maddeye göre, “Bu Sözleşme’nin amacı, engellilerin tüm insan hak ve temel özgürlüklerinden tam ve eşit şekilde yararlanmasını teşvik ve temin etmek ve insanlık onurlarına saygıyı güçlendirmektir.” Sözleşme’nin ilk maddesinde yer alan engelli kişi tanımı, engelliliğe yaklaşımda tıbbi modelin terk edildiğini, engelliliğin münhasıran bireyin kendisinden kaynaklanan bir sorun olmadığını, bireyin niteliklerinin kendisi dışındaki olumsuz unusurlarla birleşerek engel haline geldiğinin kabul edildiğini yansıtmaktadır. Bu çerçevede önemli bir soruna da dikkat çekmek gerekir. Bu sorun, Sözleşme’de yer alan engelli kişi tanımının, Türkçe’ye çevirisi sırasında yapılmış olan önemli bir hatadır. Tanım, Türkçe’ye çevirilirken, tanımda yer alan, bireyin dışındaki olumsuz unsurlara yapılmış olan gönderme atlanmış, böylece engelli kişi, münhasıran kendi niteliklerine yapılan bir gönderme le tanımlanmıştır.26 Bu durum, Sözleşme’nin ruhuna açıkça aykırıdır. Zira, mevcuthalde Sözleşme’nin Türkçe çevirisi, sorunu bireyin kendisinde tanımlayan ve dış unsurların sınırlayıcı etkisini göz ardı eden tıbbi modeli yansıtmaktadır. Bilindiği üzere, Anayasa’nın 90. maddesi hükmüne göre, Sözleşme onaylandıktan sonra kanun hükmünde olacaktır. O nedenle, Sözleşme çevirisinde gerekli düzeltmenin yapılması son derece önemli ve zorunludur.

Sözleşme’nin 2. maddesi ise Sözleşme’de kullanılan kavramları tanımla-maktadır. Bu kavramlar iletişim, dil, engelliliğe dayalı ayrımcılık, makul düzenleme ve evrensel tasarım kavramlarıdır. Sözleşme’nin 3. maddesi, Sözleşme’nin 8 temel ilkeye dayandığını ifade etmektedir. Bu ilkeler;

a. Kişilerin insanlık onuruna ve bireysel özerkliklerine saygı;
b. Ayrımcılık yasağı;
c. Toplumsal yaşama tam ve etkin katılım;
d. Farklılıklara saygı ve engelliliğin insan çeşitliliğinin bir parçası olduğunun kabulü;
e. Fırsat eşitliği;
f. Erişilebilirlik;
g. Kadın ve erkek eşitliği;
h. Engelli çocukların gelişim kapasitesine ve kendi kimliklerini koruyabilme haklarına saygı.

İnsan hak ve özgürlüklerinin korunmasına ilişkin sözleşmeler, genellikle kısa bir hükümle, devletlerin yükümlülüklerini düzenlerler. Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nde ise, farklı bir yaklaşım benimsenmiş ve Taraf Devletler’in yükümlülükleri ayrıntısıyla sıralanmıştır. Bu yaklaşım, yükümlülüklerin kapsamı bakımından herhangi bir tereddüde yer vermeme amacını açıkça yansıtmaktadır. Sözleşme’nin bu hükmünü, ayrımcılık yasağına ve eşitliğe ilişkin 5. madde izlemektedir. Bu hüküm de, aynı konuda diğer sözleşmelerde yer alan hükümlere kıyasla daha ayrıntılıdır. Sözleşme’nin engelli kadınlara ilişkin 6., engelli çocuklara ilişkin 7., bilinçlendirmeye ilişkin 8. ve erişilebilirliğe ilişkin 9. maddesinin ardından, Sözleşme’nin haklara ilişkin kısmı gelmektedir. Bu kısımda düzenlenen haklar şunlardır: yaşama hakkı (md. 10), risk durumları ve insani bakımdan acil durumlar (md.11 ), yasa önünde eşit tanınma (md. 12), adalete erişim (md. 13), kişi özgürlüğü ve güvenliği ( md. 14 ), işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve cezaya maruz kalmama (md. 15), sömürü, şiddet veya istismara maruz kalmama (md. 16 ), kişisel bütünlüğün korunması (md. 17), seyahat özgürlüğü ve uyrukluk (md. 18), bağımsız yaşayabilme ve topluma dahil olma (md. 19), kişisel hareketlilik (md. 20), düşünce ve ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim (md. 21), özel hayata saygı ( md. 22), hane ve aile hayatına saygı (md. 23), eğitim (md. 24), sağlık (md. 25), habilitasyon ve rehabilitasyon (md. 26), çalışma ve istihdam (md. 27), yeterli yaşam standardı ve sosyal korunma (md. 28), siyasal ve toplumsal yaşama katılım (md. 29) ve kültürel yaşama, dinlenme, boş zaman aktiviteleri ve spor faaliyetlerine katılım (md. 30). Sözleşme’nin hakları düzenleyen kısmını, Sözleşme’nin uygulanmasını ve denetimini sağlayacak, daha teknik ve usuli hükümler izlemektedir.

Sözleşme’nin Etkisi

Bilindiği üzere, insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası sözleşmeler, taraf olan devletler bakımından üç tür yükümlülük öngörürler: İhlal etmeme, sağlama ve koruma. Buna göre, devletler bireylerin özgürlük alanlarına müdahale etmemek, böyle bir müdahaleden kaçınmak yükümlülüğü altındadır. Ancak, devletin hareketsiz kalması, bireylerin hak ve özgürlüklerden yararlanması için yeterli olmadığından, birçok halde devletlerin sağlama yükümlülüklerini yerine getirmek üzere aktif bir çaba göstermesi ve bu çabanın sonuç vermesi için gerekli bütçeyi tahsis etmesi gerekmektedir. Son olarak, her ne kadar insan haklarının bireyle devlet arasındaki ilişkiler alanına sıkıştığı düşünülse de, durum böyle değildir. Bireylerin de diğer bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal etmesi olasıdır. Devletlerin, bu olasılığı ortadan kaldırma ve bireyleri, diğer bireylerin ihlallerine karşı koruma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülüklerin devletin tüm organlarını, başka bir ifade ile yasama, yürütme ve yargı organlarının tümünü bağladığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Her ne kadar Sözleşme’ye ilişkin onay süreci tamamlandığında, Anayasa’nın 90. maddesi gereğince Sözleşme kanun hükmünde olacaksa da, bu durum yasama organının başkaca bir yükümlülüğü bulunmadığı anlamını taşımamaktadır. Gerçekten, Sözleşme’nin tam anlamıyla etkili olması için, yasama organının Sözleşme’deki yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapması gerekmektedir. Yasama organı, öncelikle hak sahiplerinin haklarını açık ve ayrıntılı şekilde ortaya koyan düzenlemeler yapmalıdır. Böylece hangi hallerde bir hak ihlalinden bahsedilebileceği kolaylıkla tespit edilebilecektir. İkinci olarak, bu düzenlemeler caydırıcı yaptırımlar öngörmelidir. Yine bu düzenlemelerde başvuru mercii ve başvuru yolları hakkında yeterli düzenleme olmalı, genel hükümlere gönderme ile yetinilmemelidir. Bu husus, engellilerin haklarını aramaları bakımından son derece önemlidir. Zira, kişiler haklarının ihlal edildiğinin farkında olsalar dahi, nereye ve nasıl başvuracaklarını, başka bir ifade ile haklarını nasıl arayabileceklerini bilemediklerinden, hak arama konusunda zaafiyet ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede özellikle 5378 sayılı Özürlüler Hakkında Kanun’daki eksikliklere dikkat çekilmelidir. Kanun çeşitli hükümlerinde ayrımcılığı yasaklamakla birlikte, bir ayrımcılık tanımı öngörmemektedir. Kanun’a aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar konusunda da bir açıklık söz konusu değildir. Yine, Kanun’un çeşitli hükümlerinin ihlali halinde başvuru merciinin neresi olduğu da Kanun’da açıkça düzenlenmemiştir. Tabii ki bu durum Kanun’a aykırılık halinde bir yaptırım olmadığı veya bir başvuru mercii bulunmadığı anlamına gelmemektedir. Ancak, bu hususların Kanun’da açıklıkla düzenlenmemiş olması halinde, hak mağdurları söz konusu bilgilere kolaylıkla ulaşamayacağından, hak arama konusunda bir zaafiyet kaçınılmaz olmaktadır. Bu nedenle, Sözleşme’nin uygulanması amacıyla yapılacak yasal düzenlemelerde, aynı yaklaşımın benimsenmemesi ve amacın hak mağdurlarının rahatlıkla yararlanabileceği bir mevzuat hazırlamak olduğunun gözetilmesi gerekmektedir. Hak mağdurları bakımından erişilebilir olmayan bir mevzuat, Sözleşme yükümlülükleriyle de bağdaşmayacaktır.

Yasama organı, Sözleşme’nin uygulanmasını sağlamak üzere yasal düzenleme yapmak durumunda olduğu gibi, Sözleşme’ye aykırı olan tüm yasal düzenlemeleri yürürlükten kaldırmak ve bundan sonra yapılacak her konudaki yasal düzenlemelerde Sözleşme’yi ve yasal düzenlemelerin engellilerin hakları üzerindeki etkisini de gözetmek durumundadır.

Sözleşme’nin uygulanmasına yönelik olarak yürütme organı da önemli bir konum işgal etmektedir. Yürütme organı, sadece münhasıran engellilere ilişkin eylem ve işlemlerinde değil, her konudaki eylem ve işlemlerinde engellilik konusunu gözetmek durumundadır. Örneğin bir kamu binasının inşasında, eğitim ve sağlık politikalarının benimsenmesinde, ulaşım ve iletişime ilişkin kararlarda, istihdamda ve tüm kamu hizmetlerinin sunumunda, bunların her türlü engeli olan kişiler üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Yürütme organı, tüm bireyler gibi engellilerin de devletle iletişimlerinin asli kanalı olarak, engellilerin yaşamında kilit bir nitelik taşır. Zira yürütme organı, devletin icracı organı olarak gündelik yaşamın her alanında etkin ve etkilidir. Bu nedenle de gerek ihlal etmeme, gerek sağlama ve koruma yükümlülükleri bakımından, yürütme organı özel bir konumdadır.

Son olarak yargı organının Sözleşme’nin etkili şekilde uygulanmasına ilişkin rolüne değinilmelidir. Bu çerçevede öncelikle Anayasa’nın 90. maddesindeki düzenleme değerlendirilmelidir. Söz konusu hükme göre, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. ... Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Bu düzenleme, uluslararası sözleşmelerin ve özellikle de insan hak ve özgürlüklerine ilişkin uluslararası sözleşmelerin yargı organları tarafından ne şekilde uygulanacağı konusunda yol gösteren bir düzenlemedir. Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin de bu nitelikte bir sözleşme olduğu konusunda şüphe yoktur. O halde, başta ayrımcılık yasağı olmak üzere, Sözleşme’deki tüm hak ve özgürlüklerin, ulusal yargı makamları önüne gelen davalarda gözetilmesi Anayasa’dan kaynaklanan bir yükümlülüktür. Yasama organı Sözleşme ile çatışma halinde olan bir düzenlemeyi yürürlükten kaldırmamışsa dahi, yargı organının Anayasa’nın yukarıda aktarılan hükmü gereğince Sözleşme’ye aykırı düzenleme yerine Sözleşme’yi uygulaması gerekmektedir. Böylece yasama organından kaynaklanan bir zaafiyet varsa, bunun yargı organı tarafından giderilmesi mümkün ve zorunlu olmaktadır. Yine, yürütme organının Sözleşme’ye aykırı eylem ve işlemlerinin de yargı organları önüne gelmesi muhtemeldir. Bu hallerde de yargı organı, Anayasa’nın 90. maddesini de kullanarak, yürütmeyi Sözleşme çerçevesinde davranmaya zorlayacaktır. Böylece, yargı özellikle “engellilerin haklarının korunması” yönünden yükümlülük üstlenmiş olmaktadır. Ancak, yargının Sözleşme ile bağlantısı bununla sınırlı değildir. Herşeyden önce yargı organı da engellilerin haklarını ihlal etmemekle yükümlüdür. Bu yükümlülük çerçevesinde yargı organları, hangi sıfatla olursa olsun karşılarına gelen herkese eşit muamele etmek ve kişilerin başta adil yargılanma hakkı olmak üzere tüm haklarına saygı göstermek zorundadır.

Sonuç

Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, engellilerin insan hak ve özgürlüklerinden tam ve eşit olarak yararlanabilmeleri bakımından bir dönüm noktasını ifade eder. Bu Sözleşme, engellilik konususunun bir insan hakları konusu olduğunun açık kabulüdür. Türkiye, bu Sözleşme’ye taraf olma iradesini ortaya koyması son derece sevindirici bir gelişmedir. Ancak, Sözleşme’nin bir kağıt parçası olarak kalmaması için, devletin tüm organlarının Sözleşme’den kaynaklanan yükümlülüklerinin farkına varması ve tüm eylem ve işlemlerinde Sözleşme’yi gözetmesi gerekmektedir. Bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğinin denetiminde, sivil toplum örgütlerine ve özellikle de engellilere büyük bir görev düşmektedir. Sözleşme’de koruma altına alınan haklar bilinmedikçe, benimsenmedikçe ve en önemlisi her türlü hukuki araç kullanılarak talep edilmedikçe, değişim mümkün değildir.



1 Uluslararası Engelli Hakları İzleme Örgütü ( International Disability Rights Monitor) tarafından 2005 yılında yayımlanan ve Çin, Japonya, Filipinler, Tayland, Kamboçya ve Hindistan’da yapılan araştırmalara dayanan bir rapor, kurumlardaki insan hakları ihlallerinin yoğun olduğunu ortaya koymaktadır. Bkz. IDRM Regional Report of Asia, International Disability Network, Chicago, 2005. Mental Disability Rights International tarafından 2005 yılında Türkiye’de yürütülen bir çalışma, kurumlarda kalan engellilerin yoğun şekilde istismara maruz kaldığını, rehabilitasyon eksikliği nedeniyle yetiyitimlerinin arttığını, gerekli şekilde beslenmediklerini ve sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını ortaya koymaktadır. Bkz. Behind Closed Doors: Human Rights Abuses in the Psychiatric Facilities, Orphanages and Rehabilitation Centers of Turkey, Mental Disability Rights International, İstanbul, 2005.
2 Uluslararası Engelli Hakları İzleme Örgütü ( International Disability Rights Monitor) tarafından 2005 yılında yayımlanan ve Çin, Japonya, Filipinler, Tayland, Kamboçya ve Hindistan’da yapılan araştırmalara dayanan bir rapor, kurumlardaki insan hakları ihlallerinin yoğun olduğunu ortaya koymaktadır.
Bkz. IDRM Regional Report of Asia, International Disability Network, Chicago, 2005. Mental Disability Rights International tarafından 2005 yılında Türkiye’de yürütülen bir çalışma, kurumlarda kalan engellilerin yoğun şekilde istismara maruz kaldığını, rehabilitasyon eksikliği nedeniyle yetiyitimlerinin arttığını, gerekli şekilde beslenmediklerini ve sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını ortaya koymaktadır. Bkz. Behind Closed Doors: Human Rights Abuses in the Psychiatric Facilities, Orphanages and Rehabilitation Centers of Turkey, Mental Disability Rights International, İstanbul, 2005.
3 Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan bir bilgi edinme başvuru sonucunda alınan yanıtta, başkentte engelli erişimine uygun otobüs sayısının “20” olduğu ifade edilmiştir.
4 Brikhu Parekh, bu hususu azınlıklar yönünden şöyle ifade etmektedir: “Azınlıklar önündeki seçenekler açıktır: içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olmak ve toplumun geri kalanı gibi muamele görmek istiyorlarsa, toplumun geri kalanı gibi düşünmek ve yaşamak durumundadırlar; eğer kendi kültürlerini muhafaza etmek konusunda ısrar ediyorlarsa, farklı muamele gördüklerinde de şikayet etmemelidirler.” Bkz. Parekh, Brikhu, Integrating Minorities, Race Relations in Britain, Blackstone, Tessa / Parekh, Brikhu / Sanders, Peter ( ( ed.), Routledge, 1 998, s. 2.
5 Richard Light, Disability Awareness Action adlı örgütün Birleşik Krallık ile sınırlı olarak oluşturduğu veri bankasına, 1990 ile 2003 yılları arasında 1890 insan hakları ihlali kaydedildiğini ifade etmektedir. Bu ihlallerin %11 .5’i, engelli mağdurun ölümü ile sonuçlanmıştır. Light, Richard, Disability and Human Rights: The Persistent Oxymoron, Disability Rights in Europe: From Theory to Practice; Hart Publishing, 2005, s. 1 2.
6 Birleşik Krallık’ta yapılan bir araştırma, engellilerin hukuk yollarına başvurmamaların en önemli nedenlerinden birinin, hukuk yollarına başvurmanın yaratabileceği sonuçlara ilişkin korku olduğunu ortaya koymuştur. Bkz. Simons, Ken, I’m not Complaining, but ..., Joseph Rowntree Foundation, York, 1995, s. 25. T.C. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından yayınlanan İnsan Hakları Bülteni’ndeki bilgilere göre, insan hakları ihlali iddiasıyla 2004 yılında yapılmış olan 847 başvurudan 21’i, 2005 yılında yapılmış olan 1373 başvurudan 50’si, 2006 yılında yapılmış olan 1590 başvurudan 25’i, 2007 yılında yapılmış olan 1171 başvurudan 16 ’sı ve 2008 yılının ilk yarısında yapılmış 2767 başvurudan 25’i engelli haklarına ilişkindir. Bkz.
https://www.ihb.gov.tr/istatistikler...kleri_2007.pdf ve
https://www.ihb.gov.tr/istatistikler...008_ilk6ay.doc ( erişim tarihi: 09.01.2009).
7 25. maddenin ilk fıkrasına göre, “Herkesin, kendisi ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi denetiminin dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.”
8 Bu Sözleşmeler açıkça engelliliğe gönderme yapmamakla birlikte, burada tanınan hak ve özgürlüklerin engelliler bakımından da geçerli olduğu konusunda bir şüphe bulunmamaktadır. Nitekim, gerek Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin Taraf Devletlerce uygulanmasını denetlemekle görevli İnsan Hakları Komitesi, gerekse Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin uygulanmasını denetlemekle görevli Komite, denetim görevini yerine getirirken, engellilerin bu Sözleşmelerde tanınan haklardan yararlanmalarının sağlanması yükümlülüğünü çeşitli kereler ifade etmişlerdir.
9 Bkz. Declaration of the Rights of Mentally Retarded Persons, adopted by the General Assembly at its 26th Session, 2027th plenary meeting, New York, 20 Dec. 1971, G.A. Res. 2856 (XXVI), 26 U.N. GAOR Supp, (No. 29) at 93, U.N. Doc. A/8429 (1971).
10 Bkz. Declaration on the Rights of Disabled Persons, adopted by the General Assembly at its 30th Session, 2433rd plenary meeting, New York, 9 Dec. 1975, G.A. Res. 3447 (XXX), 30 U.N. GAOR Supp, (No. 34) at 88, U.N. Doc. A/10034 (1975).
11 Bkz. The International Classification of Impairments, Disabilities and Handicaps ( ICIDH), W W orld Health Organization, 1980.
12 Adopted by the General Assembly at its 31st session, New York, 16 Dec. 1976, G.A. Res. 123 (XXXI) (1976).
13 Adopted by the General Assembly at its 37th session, G.A. Res. 37/52, UN Doc. A/RES/37/52, GAOR, 37th session (1982).
14 Adopted by the General Assembly at its 90th plenary meeting, 3 Dec. 1982, G.A. Res. 37/53,UN Doc. A/RES/37/53 (1982).
15 Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından 20 Haziran 1983 tarihinde 69. Bileşimde kabul edilmiştir.
16 Sub-Commission on Prevention of Discrimination and Protection of Minorities resolution 1984/20.
17 United Nations, Economic and Social Council, Commission on Human Rights, Sub-Commission on Prevention of Discrimination and Protection of Minorities, Human Rights and Disability ( ( prepared by the Special Rapporteur Leandro Despouy), UN Doc. E/CN.4/Sub.2/1991/31.
18 Manual on the Equalization of Opportunities for Disabled Persons, ST/ESA/177, New York, 1986.
19 Adopted by the General Assembly at the 85th plenary meeting, 48th session, 20 Dec. 1993, GA Res. 48/96, UN Doc. A/RES/46 /96 (1993).
20 Bu çerçevede bugüne kadar 6 rapor yayımlanmıştır: Monitoring the Implementation of the Standard Rules on the Equalization of Opportunities for Persons with Disabilities, UN Doc. E/CN.5/2007/4 (2007) (Report on Sixth Mandate of the Special Rapporteur); Monitoring the Implementation of the Standard Rules on the Equalization of Opportunities for Persons with Disabilities, UN Doc. E/CN.5/2006/4 (2006) (Report on Fifth Mandate of the Special Rapporteur); Monitoring the Implementation of the Standard Rules on the Equalization of Opportunities for Persons with Disabilities, UN Doc. E/CN.5/2005/5 (2005) (Report on Fourth Mandate of the Special Rapporteur); Monitoring the Implementation of the Standard Rules on the Equalization of Opportunities for Persons with Disabilities, UN Doc. E/CN.5/2002/4 (2002) ( Report on Third Mandate of the Special Rapporteur); Monitoring the Implementation of the Standard Rules on the Equalization of Opportunities for Persons with Disabilities, UN Doc. E/CN.5/2000/3 ( 2000) ( Report on Second Mandate of the Special Rapporteur); Monitoring the Implementation of the Standard Rules on the Equalization of Opportunities for Persons with Disabilities, UN Doc. A/52/56 (1997) ( Report on First Mandate of the Special Rapporteur).
21 Monitoring the Implementation of the Standard Rules on the Equalization of Opportunities for Persons with Disabilities, UN Doc. E/CN.5/2000/3 (2000) (Report on Second Mandate of the Special Rapporteur), para. 104.
22 Standart Kurallar’ın taciz ve viktimizasyona ilişkin yaklaşımının oldukça zayıf olduğu belirtilmelidir. Gerçekten, 15. Kural taciz ve viktimizasyona ilişkin yasal tedbirlerin alınmasının gerekebileceğini ifade etmiş ancak, bunu bir yükümlülük olarak formüle etmemiştir. Standart Kurallar’ın bağlayıcı nitelikte bir uluslararası hukuk metni olmadığı, bu nedenle de farkın önemli olmadığı iddia edilebilirse de, burada önemli olan taciz ve viktimizasyonun engellilerin toplumsal hayata tam katılımlarının önünde önemli bir engel teşkil ettiğinin vurgulanmasıdır. Standart Kurallar, bilinmeyen bir nedenle bu vurguyu yapmaktan kaçınmıştır.
23 CESCR General Comment 5, Persons with Disabilities: 09/12/1994, E/1995/22, para. 5.
24 Adopted by the General Assembly 19 December 2001, GA Res. 56/168, UN Doc. A/RES/56/168 (2001). Komite’nin ilk oturumu 29 Temmuz - 9 Ağustos 2002; ikinci oturumu 16 - 27 Haziran 2003; üçüncü oturumu 24 Mayıs - 4 Haziran 2004; dördüncü oturumu 23 Ağustos - 3 Eylül 2004; beşinci oturumu 24 Ocak - 4 Şubat 2005, altıncı oturumu 11 - 12 Ağustos 2005 ve yedinci oturumu 16 Ocak - 3 Şubat tarihlerinde New York’ta gerçekleşmiştir. 14 -25 Ağustos ve 5 Aralık 2006 tarihlerinde sekizinci oturumunu gerçekleştiren Komite, Sözleşme taslağını nihai hale getirmiş ve metin aynı yıl içerisinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul edilmiştir.
25 Birleşmiş Milletler’in 6 temel insan hakları sözleşmesinin engellilik bağlamında uygulanmasının güçlendirilmesi yöntemlerini tespit etmek üzere hazırlanan bir çalışma için bkz. Degener, Theresia / Quinn, Gerard, Human Rights and Disability - The Current Use and Future Potential of United Nations Human Rights Instruments in the Context of Disability, United Nations, 2002.



Kaynak: T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı