Keloğlan kasabaya giderken yolda bir kılıç bulmuş. Kasabaya varınca kılıcın sahibini aramaya başlamış. Kime sorduysa ne kılıcı daha önce gören ne de sahibini tanıyan çıkmamış. Hayvan pazarından geçerken küçük bir kalabalık Keloğlan'ın etrafına toplanmış. Birkaç kendini bilmez Keloğlan'la alay etmeye başlamış.

Adamlardan biri orta yere bir kuzu getirmiş:

" Şu kuzuyu kılıçla keselim. Şişe takıp döndürelim. Nar gibi kızartalım. Afiyetle yiyelim. " demiş.

Bunun üzerine Keloğlan:

" Aman ağalar, etmeyin, eylemeyin. Ne istersiniz bir garip kuzudan? Daha doğalı kaç gün olmuş? Bırakın yaş yaşasın, ömür sürsün. Kuzu kesenin, kuzu eti yiyenin başına türlü belalar gelirmiş. Bunu bilmez misiniz? "

Keloğlan'ın haykırışı ses getirmiş. Kalabalıktan birkaç kişi Keloğlan'dan yana çıkmış. Kuzunun sahibi, kuzuyu götürmüş. Az önce keselim, döndürelim, kızartalım, yiyelim diyen adamlar, Keloğlan'dan özür dilemişler. Keloğlan'ı üzmemek için, kuzu kesmekten, kuzu eti yemekten ömür boyu vazgeçmişler.

Son sözü Keloğlan söylemiş:

" Kuzu eti yiyen olmasa kuzular kesilmez. Kuzuların kesilmemesi için, sizler de kuzu eti yemekten vazgeçmek istemez misiniz? "


SON


Serdar Yıldırım