Şirin bir orman köyünde Hakan ve Gökhan adında iki kardeş yaşarmış. Hakan iyi huyluymuş, Gökhan ise başına buyrukmuş. Bu yüzden pek anlaşamazlarmış. Bunlar, büyüklerinden ormanın arkasında güzel bir bahçe olduğunu duymuşlar. İki kardeş, bir gün bu bahçeye gitmeye karar vermişler. Gökyüzüne uzanan ağaçların gölgelediği patikada ilerlerken yolun ikiye ayrıldığını fark etmişler. Orada konaklamakta olan bilge bir adama sormuşlar:
-Hangi yol iyidir?
Bilge adam ciddî bakışlarla onları süzmüş. Sonra şöyle cevap vermiş:
-Birinci yolu seçenlerin bazı kurallara uyması gerekir. Ancak bu sayede güvenle yol alırlar. İkinci yolda ise serbestlik ve başıboşluk vardır. Fakat buna karşılık tehlike ve korku kaçınılmazdır. Şimdi dilediğiniz yolu seçin.
Bu gizemli açıklamadan sonra, Hakan birinci yoldan gitmeyi önermiş. Kurallara uymayı kabul etmiş. Gökhan ise kurallara uymayı reddetmiş. Anlaşma sağlanamayınca iki kardeşin yolları ayrılmış.
Gökhan, ikinci yola yönelmiş. Dereler tepeler aşmış. Ormanın ortasında yemyeşil bir düzlüğe ulaşmış. Etraf çok sessizmiş. İçini bir korku sarmış. Tam bu sırada, arkasında müthiş bir gürültü kopmuş. Hemen dönüp bakmış. Bir de ne görsün! Çalıların arkasından fırlayan iri bir aslan kükreyerek ona doğru koşmaya başlamaz mı! Nereye gittiğini bilmeden hızla kaçmış. Karşısına altmış metre derinliğinde bir kuyu çıkmış. Canını kurtarmak endişesiyle içine atlamış. Yarısına kadar düştüğünde bir ağaca takılmış. Sevinçle dallarına tutunmuş. Ancak çok geçmeden biri beyaz, diğeri siyah iki fare ağacın kökünü kemirmeye başlamış.
Yukarı bakınca aslanın, kuyunun başında beklediğini görmüş. Aşağıdaysa korkunç bir ejderha ağzını açmış, onun düşmesini bekliyormuş. Üstelik kuyunun duvarlarında da akrepler dolaşıyormuş. Tutunduğu ağacın dallarına bakmış. Bu bir incir ağacıymış. Fakat her nasılsa dallarında cevizden, nara kadar bütün meyveler varmış. Aklı karışık, kalbi korku ile dolu olduğu hâlde, gözlerini kapatmış. Her şeyi unutup güzel bir bahçede olduğunu hayâl etmeye çalışmış. Ardından, dallardaki tüm meyveleri yemeye başlamış. Hâlbuki o meyvelerin bir kısmı zehirliymiş. Bir süre sonra öyle müthiş sancılar hissetmiş ki, ya içinde bulunduğu durumdan derhâl kurtulmak, ya da ölmek istemiş. Ama ikisi de mümkün olmamış.
Öte yanda Hakan birinci yoldan ormanın içlerine doğru ilerliyor, fakat kardeşi gibi endişe duymuyormuş. İyi huylu olduğu için etrafındaki güzelliklerin farkına varıyor, mutlu oluyormuş. Derken, ormanın içinde ilginç bir . bahçeye rastlamış. Güzel ve bakımlı meyve ağaçlarının arasında kötü kokulu bir bataklık varmış. Kendi kendine; "Her şeyin iyisine bak, Hakan." demiş. Bataklığa arkasını dönmüş ve güzellikleri izlemiş. İyice dinlendikten sonra yoluna devam etmiş.
Az ileride geniş bir düzlük görmüş. Oraya ulaştığında, bir aslan tarafından izlendiğini fark etmiş. "Bu ormanda garip şeyler oluyor. Sanırım buraların bir sahibi var. Bu aslan da onun hizmetkârı olmalı." diye düşünmüş. Yine de kendisini korumak için kaçmış. Kardeşi gibi o da bir kuyuya rastlamış. İçine atlamış. Kuyunun ortasında bir ağaca tutunmuş. Kurtulduğunu düşünürken, ağacın kökünü kemiren fareleri görmüş. Yukarıda aslan, aşağıda müthiş bir ejderha onu bekliyormuş. Ürpermiş. Ancak, bir yandan da düşünüyormuş. "Bu gizemli işlerin rastlantı olduğunu sanmıyorum." demiş kendi kendine. "Bunları hazırlayan birisi olduğundan eminim. Belki de beni izliyordur. Burada yalnız olduğumu hiç sanmıyorum."
O sırada, tutunduğu ağacın türlü meyveler veren bir incir ağacı olduğunu fark etmiş. Bir tek ağaçta her meyveyi sergileyebilen bu gizli gücü merak etmeye başlamış. Onu tanımak istemiş. Gücü yettiğince bağırmış:
-Ey buraların gizemli sahibi! Seni tanımak istiyorum. Seni arıyorum. Sırlar çözülsün, gerçekler görünsün! der demez kuyunun duvarları yarılmış. Ejderhanın açık ağzı, açık bir kapıya dönüşmüş. Ardında, yemyeşil çimenler, rengârenk çiçekler ve kelebeklerle süslü güzel bir bahçe görünmüş. Aslan; kanatlı, beyaz bir at olup bahçeye süzülmüş. Hakanın sevincine ve şaşkınlığına diyecek yokmuş. Ata binip ailesine ulaşmak istemiş. Tam o sırada karşısında birisi belirmiş. Dikkatle bakınca, onun, yol ayrımında karşılaştığı bilge adam olduğunu fark etmiş.
-Her şeyi en başından biliyordun, değil mi? diye sormuş ona.
-Evet, demiş bilge adam, gülümseyerek. Senin de öğrenme vaktin geldi.
Hakan:
-Durma, anlat öyleyse, demiş.
-Seçmiş olduğun birinci yol, Kuran ve iman yolunu temsil eder. Uyulması gereken bazı kurallar olmakla birlikte, gerçekte en güvenli yoldur. Kardeşinin seçtiği ikinci yol ise kanuna uymak istemeyenlerin tercih ettiği isyan yoludur. Görünüşte, serbestlik olmasına rağmen, gerçekte sıkıntı ve yalnızlık vardır.
-Ya, o tuhaf bahçenin anlamı neydi? Bakımlı, güzel ağaçların ve çiçeklerin arasında, o kötü kokulu bataklığın ne işi vardı?
-Karşılaştığın bataklık ve bahçe toplumu temsil eder. Yaşadığımız çevrede hem iyilik, hem de kötülük birlikte bulunur. Senin yaptığın gibi, daima iyi ve . güzel olanları seçmek gerekir. Ancak bu sayede mutlu olabiliriz.
-Peki, ya düzlükte peşime düşen aslan ve bu gizemli kuyunun sırrı nedir?
-Ulaştığın düzlük senin dünyan; altmış metrelik kuyu, altmış senelik ömür; peşindeki aslan ölüm; ejderha ağzı ise mezardır. İman sayesinde ölüm, inananları sevdiklerine kavuşturan bir araç; mezar, cennete açılan bir kapı olur.
-Ya, kuyunun duvarlarındaki akrepler?
-Onlar dünyanın sıkıntılarıdır. Dünyaya gerektiğinden fazla bağlanmayı önlemek amacıyla uyarı için yaratılmışlardır.
-Peki, tutunduğum ağacı kemiren siyah ve beyaz fareler nedir?
-Onlar da gece ile gündüzü, yani geçip giden zamanı temsil eder. Zaman ilerledikçe ömrün sonu yaklaşır.
-İncir ağacındaki çeşitli meyveler?
-Ağaçta sergilenen sayısız meyveler, dünya nimetlerine işaret eder. Rabbimiz cennet nimetlerini tanıtmak amacıyla benzerlerini bu dünyada sergilemiştir. Tatmaya, yararlanmaya izin vardır, ama açgözlülüğe izin yoktur. Çünkü kural ve yasak tanımadan, haram helâl demeden yemeye kalkanlar kendilerine zarar verirler. Kardeşin bu nedenle şu anda acı çekiyor. Hâlbuki sen aklını kullanıp doğru kararlar verdin. Böylece hem rahat ettin, hem de bu güzel bahçeyi, yani cenneti kazandın. Orada sonsuza kadar sevdiklerinle mutlu yaşayacaksın. Umarım, kardeşin de gerçeği anlar da sıkıntıları sevince dönüşür.
-Ben de umarım, demiş Hakan. Bu dünya hayatının anlamını kavradığı için çok mutluymuş. En büyük . arzusu, kardeşinin ve diğer insanların da gerçekleri görmesiymiş.