COVID-19’un gezegenimizdeki yaşam üzerinde dramatik bir etkisi oldu ve çok az şeyin yakın zamanda eski normale dönmesi bekleniyor. Eğitimde ise acilen yeni bir normale ihtiyaç var.

Dünyanın çoğu yerinde ve hemen hemen tüm sınıf seviyelerinde, eğitim sınavlar etrafında dönüyor. Sınavların gerekliliği ve değeri konusundaki karmaşık tartışmaları bir kenara bırakırsak, öğrenmenin temel bir bileşeni kaçınılmaz olarak arka planda kalıyor: Katılım. Derin ve uygulanabilir bir öğrenmenin gerçekleşmesi için münazaralar, tartışmalar, projeler, rehberlik, eleştiri ve geri bildirim gereklidir. Ancak bunu başarmak zordur, ölçeklendirmek daha da zordur ve dolayısıyla bu öğrenme türü büyük oranda ihmal edilir.

COVID-19 salgını dünyanın büyük bir bölümünü uzaktan öğrenmeye mecbur bıraktı. Birçok okul için video konferans derslere geçiş nispeten kolay oldu. Elbette öğrenciler derslere erişmek için gerekli internet ve bilgisayar kaynaklarına sahip oldukları sürece…. Sonuç olarak bu durum, pek çok evde daha derin sorunları ortaya çıkardı. Bu nedenle, bugün Zoom sınıflarında gördüklerimiz online eğitimin en gelişmiş hali olmaktan çok uzak. Eğitim dünyası iki dünya arasında sıkışıp kalmış durumda ve her ikisinin de başarısızlıklarını ortaya koyuyor: Sosyal olarak biraz mesafeli bir eğitim sistemi ve modern online öğrenmeden nasibini alamamış bir uzaktan eğitim çözümü.

Artık eğitimi yeniden inşa etme zamanı ve dikkate alınması gereken çok önemli üç alan var: Pedagoji, yöntemler ve yapı. Öğrenme bilimi, hızla gelişen teknolojik yeterlilikler ve iş hayatının değişmekte olan geleceği, bize nereye gideceğimizi gösteriyor.

1. Pedagoji

Gerçek şu ki, dünya her yerindeki sınıflarda yüz yüze geçirilen zamanın çoğu, Zoom üzerinden de rahatlıkla yapılabilecek çok fazla sayıda dersle boşa harcanıyor. Bunun yerine, ters yüz edilmiş sınıf fikrinin büyük ölçüde benimsenmesine ihtiyacımız var. Amaç, sınıfları çift taraflı etkileşimi teşvik eden aktiviteler için kullanırken, tek taraflı aktarımları gerçekleştirmek için online dersleri ve önden okuma yöntemini kullanmak. Bu yeni bir fikir değil; beşeri bilimler gibi birçok alan ve bünyesinde çalıştığım MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) gibi birçok eğitim kurumu, öğrencilerin öğrendikleri içeriği “marine etmeleri” gerektiğinin farkında. Öğrenme bilimi bize, öğrenmenin en çok öğrenciler meraklı olduğunda ve beyinde dopamin salgılandığında etkili olduğunu söylüyor. Ayrıca, öğrencilerin çabaladıklarında ve doğru zamanda rehberlik aldıklarında; keşfettiklerinde ve kavramları uygulayabildiklerinde içerikleri daha iyi kavradıklarını da söylüyor. Bu, resmi ya da resmi olmayan tartışmalar, performanslar ve çeşitli projeler – robot yapımı, diseksiyon, yazılım, bağımsız bir araştırma ödevi, müzik bestesi ya da topluluk etkinliği gibi – aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Ancak tüm bunlar, faydacılık arayışı içerisinde kayboluyor çoğu zaman.

2. Yöntem

Uzaktan eğitim, çevrimiçi eğitim ile aynı şey değildir. Düzgün bir şekilde tasarlanmış çevrimiçi içerik, insan beyninin odaklanma yeteneğine daha uygun hale getirilmiş kısa (5-10 dakikalık), iyi üretilmiş, asenkron (eşzamansız) videolardan oluşur. Çevrimiçi içerik, yüz yüze yapılan derslerin çoğundan daha “canlı” olan simülasyonları, oyunları ve bir dökümana dair çevrimiçi grup notlarını da içerebilir. Öğrenciler içeriği istedikleri zaman duraklatabilir, geri sarabilir veya hızlandırabilirler. Her videodan sonra otomatik olarak değerlendirilen kısa sınavlar, bilişsel bilimde “test etkisi” olarak bilinen şeyi etkinleştirir: İçeriğe kısa süre içinde geri dönmek, uzun vadeli belleği destekler. Zamanla çevrimiçi yetenekler, simülasyonlar, oyunlar ve sanal gerçeklik ile daha da gelişmiş hale gelecek. Örneğin, online ortamda öğrenci bir konuda uzmanlaştığında sıradaki konuya geçer. Buna “tam öğrenme” denir ve öğrenme yolculuğunda daha somut bir ilerlemeye yol açar. Çevrimiçi forumlar, konu akranlar arası ve uzman etkileşimi olduğunda şaşırtıcı derecede faydalıdır. Zoom’un bu dünyada da yeri var: Öğrenciler, akranları, öğretim asistanları, profesörler ve rehber öğretmenlerle etkileşimde bulunmak için video konferans yöntemini kullanabilirler. Ancak karantina sona erdiğinde, online yöntem öncelikle eğitimin en önemli yönü olan yüz yüze katılıma zaman yaratmak için kullanılmalı. Çevrimiçi öğrenme asla yüz yüze öğrenmenin yerini alamaz, ancak onu güçlendirerek kavrama ve ayrıntılara dikkat etme becerisini geliştirebilir. İyi online içeriğin, bağ kuramayan/kopuk öğretimin yerini hızlı ve kararlı bir şekilde alacağından şüpheniz olmasın. Ayrıca, online eğitim kesinlikle vasat üniversitelerden daha iyi bir maliyet-fayda denklemi sunuyor.

3. Yapı

Günümüz eğitiminin yapısı son derece kırılgan. COVID-19’dan sonra işgücü piyasasının sınırları belirsizleştikçe, eğitimin daha esnek hale gelmesi gerekecek. Öğrencilerin iş dünyasında daha fazla görünürlüğe ve bu dünyayla daha fazla bağlantıya ihtiyacı olacak, ayrıca kendi yollarını kişiselleştirebilmeleri için daha küçük seçeneklere gereksinim duyacaklar. İki veya dört yıllık üniversite diplomaları tek alternatifleri olmamalı. Dünyanın farklı yerlerindeki lise öğrencileri, çalışma hayatının “tadına bakmak” için staj yapmak isteyebilirler, tıpkı İsviçre’de olduğu gibi. Öğrencilerin çalışmaya hazır beceriler edinmeleri için belki de daha fazla meslek okuluna ihtiyacımız var. Bir öğrenci muhasebe alanında önlisans veya lisans eğitimi görürken aynı zamanda MicroMasters gibi ayrı bir online sertifika almak isteyebilir. “Micro yeterlilikler” geleceğimiz. Bunlar, öğrencilere müfredatlarını kendi amaçlarına göre uyarlama seçeneği sunuyorlar. Eğer COVID-19 iş hayatındakilere tek bir şey öğrettiyse, o da çalışan yetişkinlerin hızla ve sürekli olarak yeni beceriler edinebilmeleri gerektiğidir. Bu, yetişkin eğitimi için yeni seçeneklere duyulan ihtiyaca işaret ediyor. Çoğu, edX ve Courseras gibi platformlardan çevrimiçi yapılacak. Öğrenmenin bazı kısımları – örneğin ekipman kullanmayı öğrenmek – mutlaka yüz yüze olmalı, ancak işten uzun süreliğine ayrılmak pek mümkün değil. Bir haftaya veya hafta sonuna yayılmış yüz yüze dersler gerekli hale gelecek. Sonuç olarak, eğitim sistemlerimizin yapısı monolitiktir (yekpare) ve öyle ya da böyle daha ayrıntılı hale gelmeye ihtiyaç duyar.

Reform ihtiyacı

COVID-19, birbirimize yakın olma lüksümüzü ele geçirerek eğitim sistemimizin bazı kusurlarını ortaya çıkardı. Birçok belirti zaten önceden mevcuttu: Öğrenci borçları, eğitim kurumlarına olan güvenin sarsılması, sıkıntı içindeki üniversiteler… Kamusal söylemdeki yüzeysellik, farklı fikirleri keskin çizgilerle ayırmak ve şefkatin, eleştirel düşüncenin ve mantıklı tartışmanın giderek azalması. Eğitim sistemi her seviyesinde reforma gitmezse, soğuk ve sert piyasa ekonomisi, eğitimin en değerli ve hassas yönü olan katılımı da beraberine alarak geriye pek bir şey bırakmayacaktır. Doğa ile olan bu kavgamızdan sonra yavaş yavaş kendimize gelirken, 2021 ve devamında eğitime katılımı yeniden canlandırmalıyız.

Çeviri: Zeynep Topal

Kaynak: Eğitimpedia (https://www.weforum.org/agenda/2020/...k-its-purpose/)