Çocuklar kimleri sevmez?

Bazı çocukların, özellikle de sempati duyduğumuz çocukların sevgilerini kazanmak, bize değer vermelerini ve arkadaş olmalarını sağlamak isteriz. Bunu sağlamak için de yerli yersiz oyuncaklar alarak, yapmacık sevgi gösterileri ve abartılı sözler kullanmak değil, bizi samimi duygularla sevmelerini hissetmek isteriz. Ancak o zaman bu ilişkinin daha köklü, nitelikli ve uzun süreli olacağını biliriz çünkü.

Bazen de; “ben onu seviyorum, bu duygulara onunda karşılıksız kalması mümkün değil, mutlaka bir gün beni anlar” deyip, hiçbir çaba sarf etmeden işi oluruna bırakırız. Oysa ki çocukların kalbini yada güvenini kazanmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir.

Çocuklarla iletişim kurmanın incelikleri vardır ve bir kere sevmediler mi, sizin doğal olmadığınızı hissettiler mi, sevgilerini kazanmak daha da güçleşir. En kötüsü de ; baştan sempati duyduğumuz çocuğa , zamanla bizim de ilgimiz azalabilir. Ve hatta sizin yoğun ilgi ve sevginize karşılık verme görevini ve sorumluluğunu çocuklarından daha fazla üzerlerinde hisseden ebeveynlerin, çocuklarını size yakınlaşma konusunda zorlamaları, çocuğunda sizden gereksiz yere biraz daha uzaklaşmasına da neden olabilir.

Çevrenizde sürekli çocuğunu “ablaya teşekkür et bakalım” , “sen de teyzeye nasıl olduğunu sor hadi” , “elinize sağlık desene” , “amcanın elini öp” uyarılarıyla itekleyen ebeveyn örnekleri hiç de az değildir.

Öncelikle çocuğumuzun başkalarının yoğun etkisinde kalmadan, kendini ortaya koymasını bir ebeveyn olarak sağlamamız gerekiyor. Aksi takdirde özellikle kişilik gelişimlerinin yoğun olarak sürdüğü ilk çocukluk ve ergenlik dönemlerinde çocuğumuzun gereksiz muhalif bir kişilik geliştirmesini gerçekleştirmiş oluruz. Hatta aslında sevgilerinin ve ilgilerinin samimiyetine inandıkları insanlara bile, sırf ilgi çekici farklı bir kimlik ortaya koymak adına olumsuz veya ilgisiz davranmaları içten bile değildir.

Peki çocuklarımızın kendilerine güvenlerini artıracak, barışçıl bir kimlik geliştirmelerine olanak sağlayacak, onun psikososyal gelişimini destekleyecek davranışlarımız neler olmalıdır.

Çocuklarımızı aşırı kontrol ve disiplin altında tutmamalıyız. Aşırı disiplin, mükemmeliyetçi davranışlar, abartılı ve dengesiz tavırlar çocukları anne-babanın sözlerine karşı pasif bir dirence iter. Bu direnç çocuğun aynı davranışları zamanla başkalarına göstermesine de sebep olabilir.

Çeşitli olaylar karşısında çocuğun da fikirlerini ifade etmesini sağlayın ve onu düşünmeye sevk edin. Bu özgüveninin artmasını da sağlayacaktır.

Çocuğun kendisini ifade etmesini kolaylaştırmak için karşılıklı olarak sizde ona kendinizi ifade edin. Sık sık karşılıklı konuşup, sohbet etmek ve duygusal paylaşımlarda bulunmak, çocuğun aile dışındaki birileriyle de zaman içinde daha kolay ve sıcak bir iletişime geçebilmesine olanak sağlayacaktır.

Çocuğunuzun sosyal ortamlardaki arkadaşlıklarını ve girişimlerini destekleyin. Gerekmedikçe, özellikle de başkalarının gözü önünde müdahale etmeyin. Engellemeleriniz ve müdahaleleriniz onun ikili ilişkilerde pasif kalmayı tercih etmesine neden olabilir.
Çocuğunuzun aile içindeki kişilerle ve yakın akrabalarıyla olan bağını kuvvetlendirmesi için ortamlar yaratın.

Bu tip önerilere aile içinde azami dikkat gösterilen çocuklara bile kendimizi sevdirmede, keyifli bir iletişim kurmada yine de zaman zaman zorlanabiliriz. Peki neden?

Bir çoğumuz genellikle çocukları çok sevdiğimizi ve onları anladığımızı düşünürüz.

Oysa sırf iletişim kurmak adına ; çocuk konuşurken , hatırlatma ve önerilerde bulunma, fikir yürütme, akıl verme gibi müdahalelerle aslında çocuğu dinlemeyiz. Ve aslında bir probleminden bir duygusundan bahsetmeye çalışan bir kimseye, yargılama, yorumlama, öğüt verme gibi müdahaleler, konuşmaya çalışan kişinin susmasına yada kendini dinlenilmemiş hissederek , küsmesine neden olur. Bu gibi müdahaleler iletişim engelleridir. Ve bu engeller özellikle de çocuklar tarafından çok çabuk algılanır.

Peki ya çocuklar kimleri sevmez?

Her türlü iyi niyetinize karşı , bir çocuğun kalbini neden bazen kazanamazsınız?

Çocukla konuşmalarınızda yetişkin olmanızın verdiği sorumluluk ve hakla; çocuğa her fırsatta ahlak dersi vermeye ve vaaza kalkışıyorsanız,
“ben olsam şunu şöyle yapardım” , “bence………” , “neden sende bunu benim yaptığım gibi yapmıyorsun” tarzında öğüt vermeye, çözüm getirmeye ve sürekli fikir vermeye çalışıyorsanız,

Konuşmalarınızda; “sen daha küçüksün” , “büyükler gibi düşünemiyorsun”, “daha çok tecrübesizsin” , “buna benzer olayları daha önce yaşamadın”, “aslında bu konuda çok yetersizsin” , gibi kendi yaşımızın büyüklüğünü, onun yaşının küçüklüğünü vurguluyorsanız,

Sürekli övüyor, ondan beklentilerinizin yüksek olduğunu hissettiriyor ve her işi mükemmel bir şekilde yapabileceği gibi aslında onu beklentiler ve sorumluluklar altına sokuyorsanız,

Davranışları ve konuşmaları hakkında onu hemen anladığını hissettirmek adına daha konuşmasını bitirmeden olayları tahmin ediyor ve teşhis ediyorsanız,

Kendini kötü hissettiği anlarda “aldırma” , “boş ver” , “düzelir”, “hadi gül artık” , “neşelen biraz” gibi rahatlatma çabalarınızla , aslında kendisini anlaşılmamış hissetmesine, duygularını rahatlıkla ortaya koymasına fırsat vermiyorsanız,

Sürekli ; ”niye?” , “nasıl?” , “neden?” gibi sorularla , ilgilenmek adına onu sorguya çekiyorsanız,

Onun konuşmak istediği ama sizin sıkıcı ve gereksiz bulduğunuz konuları değiştiriyor, işi alaya vuruyor ve kendi konuşmak istediğiniz konuları konuşmaya yönlendiriyorsanız,
Çok mantıklı da olsa, kendinize ait bir fikri , bir doğruyu, ona da inandırmaya ve empoze etmeye çalışıyorsanız, çocuklar sizden uzaklaşacaktır.

Unutmayın!

Çocuklar; çevrelerinde onları gözlerinin içine bakarak dinleyen, sözünü kesmeyen , dinlediğini mimik ve jestleriyle belli eden, yargılamadan sadece seven, sevdiğini belli ederken çocuğa yaşından küçük davranmayan, bir şey öğretmeye çalışırken de ona yaşından büyük davranmayan, sakin, dengeli ve her koşulda tutarlı, yetişkinlere saygı duyarlar ve severler.

Pedagog Özlem Özden Tunca


.ALINTIDIR.