Gelişimin Anahtarı Özgüven

Koca Seyit’in 276 kg.lık top mermisini, savaşın en kritik anında tek başına kaldırıp en büyük düşman gemilerinden biri olan Oyşın’a ateşlemesiyle, savaşın seyrinin değiştiğini anlatan bu şiirdir.


Müslümanların özellikle âciz ve çaresiz kaldıklarında, çoğu zaman farkında olmaksızın tekrarladıkları mübarek bir dua vardır: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim.” yani: “Güç ve kuvvet ancak yüce Allah’a aittir ve ancak O’nun ihsan ve inayetiyle güçlü olunabilir” anlamındaki bu feyizli cümle, Koca Seyit’e o anda 276 kg.lık topu kaldırtmış ve Çanakkale savaşının seyrini değiştirmişti.


Savaş bittikten sonra Koca Seyit’in topu kaldırış anını görselleştirmek için fotoğrafı çekilecektir; lakin Koca Seyit, topu kaldıramaz. Zira o güç kendisinden değil; Yüce Yaratıcısından gelmektedir. Koca Seyit, topu kaldırmak için tekrar tekrar denemeler yapar ama nafile… Sonunda anlar aynı topu savaşta nasıl kaldırdığını ve der ki: “O anki ‘Lâ havle…’m ile şu andaki ‘Lâ havle…’m birbirine hiç benzemiyor…”


Evet, öyle bir an ki, iman ile içtenliğin özgüvenle birleştiği bir an Koca Seyit’in 276 kg.lık top mermisini kaldırış anı.


Bir kulun Rabbine en yakın olduğu an, en çaresiz olduğu andır. Koca Seyit, o anda acziyetini sunmasaydı Allah’a, bağlamasaydı “LA HAVLE”yle kollarını topa ve kendine güvenemeyerek cesaret edemeseydi topu kaldırmaya, sonuç ne olurdu sizce?


Özgüven ile cesaretin, iman, inanç ve içtenlikle birleştiği yerde yer yerinden oynuyor ve kul, Allah’ın her şeye nasıl da gücünün yettiğini görüyor. Allah’tan gelen güç ile birleştiriyor gücünü. Kendi gücünün ne kadar zayıf olduğunu düşünerek sesleniyor Allah’a: “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim.” (Güç ve kuvvet ancak yüce Allah’a aittir ve ancak O’nun ihsan ve inayetiyle güçlü olunabilir). Sonrasında ise akıllara durgunluk verecek hâdiseler…


O halde özgüven dediğimiz şey aslında kişinin mânevi yaşantısıyla, ruhsal ve duygusal yönleriyle de ilgilidir. Bu üç hususun gelişmesi veya geri kalması durumunda özgüven olumlu ya da olumsuz olarak etkilenecektir.


İnsanı bir bütün olarak ele aldığımızda onun manevi yaşantısı eğer sarsıntı geçeriyorsa, bu duygularına yansıyacaktır. Büyük bir boşluk içerisinde olan insan eksiklik hissederek zamanla kendine olan özgüvenini de yitirerek birçok ruhsal sıkıntılar yaşayacaktır.


İnsanın özgüvenini yitirmesi öyle aniden oluveren bir durum değildir. Birey özgüvenini ya çocukluğundan itibaren hiç kazanamamıştır ya eksik kazanmıştır ya da zamanla tahrip etmiştir. Bununla birlikte kendisi dışında etkenler de kişinin özgüvenini zedelemekle birlikte onun sadece özgüvenini değil; tüm yaşamını etkileyerek bireyi kişilik çatışmalarına, negatif bir ruh haline, kendini toplumdan soyutlayarak pasifleşmesine neden olmaktadır.


ÖZGÜVEN NEDİR?


Özgüven, bireyin kendisinden memnun olması, kendisi ve çevresiyle barışık yaşaması demektir. Diğer yandan, özgüven eksikliği ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlanabilir.


ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ NASIL GELİŞİR?


Kendini veya yeteneklerini çok acımasız bir şekilde eleştirmek.


Olayların sonuçlarını, gerçekte olduklarından daha kötü bir şekilde değerlendirmek.


Gerçekçi olmayan hedefler belirleme.


Başarısızlık korkusu. Başarısızlık, hayal kırıklığı gibi olumsuz olayları bir deneyim gibi algılamaktansa, bunların üzerinde fazla durmak.


Örneğin; bir dersinizden kaldığınızda, kendinizi bir dersten kalmış, iyi bir insan olarak düşünmektense, işe yaramaz ve başarısız biri olarak düşünmek.


Bunu biraz açarsak hepimiz zaman zaman “Ah ben ne beceriksizim”, “benden adam olmaz”, “zaten şu işi başarsaydım alim olurdum” vb. bir sürü olumsuz yükleme yapmışızdır kendimize. Esasında bu yüklemelerimiz bizlerin gelecekteki hayatında gerçekten pahalıya mal olmakta. Bizleri pasif, çekingen, özgüveni olmayan, arka planda kalmayı tercih eden bireyler haline getiriyor. Her şeyden korkar oluyoruz ve içimizde bulunan girişimcilik ruhunu yok ediyoruz.

Özgüven ile hayattaki başarılarımızın doğru orantılı olarak birbirini tamamladığı göz önünden kaçırılmaması gereken bir nokta. Bizler başarılı olduğumuz, üzerinde defalarca alıştırma yaptığımız bir konuda daha az hata yapma olasılığına sahibiz. Sizlere hata yapmayacağımızı söylemiyorum ama gerçekten böyle bir durumda heyecanımızı daha iyi kontrol ettiğimiz için daha başarılı oluruz. Çünkü biz önceki yaşantılarımızla, birer deneyim kazanmış ve artık tecrübe sahibi olmuşuzdur. Dolayısıyla herhangi bir konuda ne kadar çok çalışırsak ve başarılı olursak özgüvenimiz de o oranda artmaktadır.
Aşağılık duygusu, umutsuzluk gibi duyguları, genellikle evde, okulda veya işte yaşadığımız kimi olumsuz yaşam deneyimlerinden sonra ortaya çıkar. Örneğin, siz büyüme aşamasındayken, ebeveynleriniz size sağlıklı ve destekleyici bir çevre sağlayamamış olabilir. Size karşı çok eleştirel, talepkar veya aşırı koruyucu olabilirler. Sonuç olarak, kendiniz hakkında olumsuz düşünmeye başlarsınız.


Ben yapamam, yapamayabilirim derken yapmasam da olur düşüncesiyle bocalayıp kalan birey, ailenin baskıcı tutumundan da etkilendiği için kendini yetersiz pasif görerek kendini ifade yollarını tıkayarak başarısızlığa sürüklenecektir. Kendisini başarısız gören birey ise okulda arkadaşlarına, iş hayatında meslektaşlarına küçük düşme endişesiyle karşı karşıya kalarak korku, ümitsizlik ve güvensizlik yaşayacaktır.


Özgüven Nasıl Artırılır?


Güçlü yönlerimizi belirlemek ve onların üstünde daha çok durmak: Denediğimiz her yeni şey için kendimize şans tanımalıyız Kendimizi küçük görmemeliyiz ve daima kendimize inanmalıyız. Önemli olan elde edilen sonuç değil, bu yolda harcanan çabalardır. Bu yüzden kendimizi takdir etmeyi bilmeliyiz.


Risk almak: Her yeni deneyimi yeni bir öğrenme fırsatı olarak görmeliyiz. Hata yapmaktan korkmamalıyız. Asıl olan kazanmak yahut kaybetmek değil! Ancak bu şekilde yeni fırsatlarla karşılaşabiliriz ve kendimizi olduğumuz gibi kabul edebiliriz. Aksi taktirde, her fırsat açılmamış bir kutu olarak içimizde kalacak; dolayısıyla doğrudan başarısızlıkla sonuçlanıp, kişisel gelişimimizi engelleyecektir.


İç konuşma yapmak: İç konuşma yaparak olumsuz varsayımlarımızla başa çıkabiliriz. Kendimize haksızlık ettiğimiz bu durumlarda, “dur bakalım, o kadar da değil” diyerek daha olumlu varsayımlar üretmeliyiz. Örneğin, herhangi bir şeyin mükemmel olmasını beklediğimiz bir durumda, her şeyi mükemmel yapamayacağımızı, önemli olanın elimizden geldiği kadarını en iyi şekilde yapmaya çalışmak olduğunu bilmeliyiz. Bununla birlikte yeri geldiğinde özeleştiri de yapabilmeliyiz. Böylece kendimizi daha iyi tanırız. Bu da bize güven duygusu verir.


Kendini sevmek: İnsanlar kendilerini sevdiklerinde hem duygusal hem de fiziksel olarak kendilerini güvende hissederler ve değerli olma duygusu yaşarlar.


Kendini tanımak: Kendilerini tanıyan insanlar kendi güçlü ve güçsüz yönlerini iyi bilirler. Bir topluluğa girdiklerinde kendilerini ifade ederken kendi potansiyellerinin farkında olarak harekete geçerler.


Hedef Koymak: Burada kastettiğimiz hedef açık ve net koyduğumuz hedeflerdir. Ama bunlara ulaşmamız için mutlaka planlı ve daha gerçek hedeflerimiz olmalıdır.

Pozitif Düşünmek: Pozitif düşünce özgüveni harekete geçirmeye zorlayan belki de en önemli etkenlerden biridir. Olumsuz düşüncelere yer vermemeliyiz. Çünkü olumsuz bir düşünceyle herhangi bir başarı elde etmek çok güçtür. Bu bizi ancak karamsarlığa götürür. O yüzden kendimizi pozitif düşünmeye alıştırmamız ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmemiz bize hayatımızda çok şeyler kazandıracaktır.
İyi bir iletişim: Sağlıklı bir iletişim yeteneğimizin olması bizlerin çevremizde sevilen, saygı duyulan, güvenilen insanlar olmamızı sağlar. İyi bir iletişim iyi bir ifade yeteneğini de beraberinde getirir. Kendini ifade edebilen bir kişi ise her ortamda aktif olur ve kendine olan güveninde sorun yaşamaz.


Duyguları kontrol etme: Duyguları ile başa çıkabilen insanlar hiçbir zaman duygularının esiri olmazlar. Beklenmedik davranışlar göstermezler. Korkuları ve endişeleri ile başa çıkabildikleri için riskleri göze alabilirler. Mutsuzluklarının kendilerini sürekli engellemesine izin vermedikleri için sıkıntılı dönemlerini kısa sürede atlatabilirler. Anlaşmazlık olduğunda kendilerini iyi savunurlar. Kıskançlık, öfke gibi doğal olan duyguları yaşadıklarında suçluluğa kapılmazlar. İlişkilerinde neşe, sevgi ve mutluluk ararlar. Kimseye körü körüne kapılmazlar.


Fikirlerinizi savunun: Diğer bir ifadeyle, başkalarının haklarını ihlal etmeden, kendi duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınızı, ihtiyaçlarınızı, dürüst ve net bir şekilde ifade etmeyi öğrenin. Haklarınıza sahip çıkmayı öğrenin ve sizin için makul olmayan isteklere “hayır” deyin. Yaşamınızda önemli olduğuna inandığınız sorunların bir listesini çıkartın. Daha sonra bunları iyileştirmenin veya değiştirmenin yollarını yazın. Bütün sorunlarınız tabii ki kolay ve hızlı bir şekilde çözülemez ama hemen harekete geçebileceğiniz bazı alanlar da olacaktır.


Bu toplumun çocuklarının önemli sorunlarından birinin özgüven olduğunu biliyoruz, değil mi?


O HALDE ANNE VE BABALAR ÇOCUKLARINI ÖZGÜVENLİ YETİŞTİRMEK İÇİN NELER YAPMALIDIR?


Var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu onlara hissettirin. Onlara olan sevginizin başarı ya da başarısızlıklarına bağlı olmadığını, var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu ve ne olursa olsun onları daima seveceğinizi söyleyin.


Kendilerine olan özgüvenlerinde sarsıntı gördüğünüz an harekete geçin. Unutmayın kendine özgüven duymak kendini beğenmişlik ya da kibirlilik demek değildir. Özgüven sadece olduğu gibi kabul edilmiş olmanın verdiği kendini rahat, iyi ve güvenlik içinde hissetmektir. Başarısı ile şımaran, kibirli davranışlar gösteren çocuğun kendisine olan özgüveni yok ya da düşük demektir.


Çocuğunuza gerçek özgüveni sağlamasında yardımcı olun. Çocuğunuzun zayıf yanlarını görmezlikten gelmeyin, dürüst olun, ama onları eleştirmeyin. Çocuklar kendilerindeki eksiklikleri ve kusurları kabullenmelidir. Bunun yanı sıra iyi ve kuvvetli oldukları yanları ile gurur duyabilmelidirler.


Çocuğunuza kendisine has yeteneklerini ortaya çıkarmasında yardımcı olun. Çocuklar birbirlerinden farklıdır. Her çocuğun farklı özellikleri ve yetenekleri vardır. Hepsinin başarılı olduğu alanlar değişiktir. Çocuklarınıza kendi ilgi alanları ve yetenekleri doğrultusunda faaliyetlere katılma imkanı sağlayarak onların araştırmaları ve yeni şeyler keşfetmeleri için destekleyin. Böylece kendilerinde var olan yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayarak kendilerine özgüven duymalarını sağlamış olursunuz.


Yaptıkları ve ilgilendikleri şeylerin sizin için ne kadar önemli ve değerli olduğunu gösterin. Katıldıkları faaliyetleri ve ilgilendikleri şeyleri sorun, okulda katıldıkları faaliyetlerin gösterilerine gidin. İlgilendiği şeylerle ilgili okuduğunuz bir yazı ya da resmi onunla paylaşın.


Evinizde herkesin birbirine güveneceği bir ortam oluşturun. Duygularını, düşüncelerini, sevgisini, başarı ya da başarısızlıklarını, hayal kırıklıklarını aile fertleriyle rahatça paylaşabilen çocuklar özgüvenli olurlar. "Söylediğin kadar da kötü değilmiş" ya da "Geçer canım merak etme" şeklinde cevap verme yerine, onların duygu ve düşüncelerini ciddiye alın.

Çocuğunuza kendi davranışlarınızla örnek olduğunuzu unutmayın. Çocuklarınıza, onlarda görmek istemediğiniz davranışlarda bulunmayın. Unutmayın çocuklar size sizin onlara davrandığınız gibi davranacaklardır. Sinirlenip onlara bağırdığınızda, kızınca bağırmanın normal olduğu mesajını verirsiniz.
Beklentileriniz çocuğunuzun seviyesinde olsun. Onu aşacak beklentilerden kaçının. Her çocuğun farklı yapabilme kapasitesi ve seviyesi vardır. Çocuğunuzun bir şeyi yapamayacağını bildiğiniz halde bunu ondan bekleyip sonunda hayal kırıklığı yaşamasına fırsat vermeyin. Ulaşabilecekleri düzeyde hedefler belirleyerek başarılı olmalarını sağlayın.


Çocuklarınıza sorumluluklar verin. Kendisine güvenilip sorumluluk verilen çocuklar kendilerini yararlı ve önemli hissederler.


Sadece çok özel yetenek ya da başarılarına değil her şeyine değer verdiğinizi ve takdir ettiğinizi belirtin. Küçük bile olsa yaptığı güzel bir davranışı için onu övün ve bunun ne kadar önemli olduğunu belirtin.


Çocuklarınızı disiplin edin ama bunu hiç bir zaman sinirle ve katı kurallarla yapmayın. Onları disiplin etmeniz katı kurallarla katı cezalar verme şeklinde olmasın. Çocuklar adaletsiz davrandığınızda bunu çok iyi bilirler. Onların güvenini sarsmayın.


Birlikte vakit geçirin. Ortak yapacağınız faaliyetler bulup birlikte zaman geçirin.


Onların özgüvenlerini sağlayacak sözlerde bulunun. "Yardımların çok işime yaradı, teşekkür ederim" ya da "Bak bu aklıma gelmemişti bu konudaki fikrini çok beğendim" gibi sözlerle onların katkılarına değer verdiğinizi gösterin.


Çocuğunuzla ilgili problemleri onu suçlamadan ya da onun karakterini eleştirmeden tartışın. Çocuklar kendileri ile ilgili problemlerde kendilerine saldırılıp eleştirilmeden konuşulduğunda bu problemi çözmek için çaba sarf ederler. Onun karakterine değil, yaptığı şeye hitap ederek konuşun.


ÇOCUĞUN KENDİSİNİ DEĞERLİ HİSSETMESİNDE ROL OYNAYAN ETKENLER


Daha ilk yaşlardan, çocukların kendilerine yönelik iyi duygular geliştirmeleri, hayatlarındaki önemli insanlar (anne-baba, öğretmen ve diğer büyükleri, ilerleyen yaşlarda arkadaşları) tarafından nasıl değerlendirildiklerine bağlıdır.


Büyükleri tarafından sevgi gören, gereksinim duyduğunda beklediği yakınlık ve ilgiyi bulan, fikirlerine değer verilen ve önemsenen, güven duyulan ve sorumluluklar verilen, iyi yaptığı şeyler için övülen, gurur duyulan, yaptıklarında hataya yer verilen ve olduğu gibi kabul edilen çocuğun kendine özgüveni olur.


Buna karşılık sevildiğini, önemsendiğini hissetmeyen, beklediği yakınlık ve ilgiyi göremeyen, sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocuk kendisini değersiz hisseder ve özgüveni olmaz. Kendisini değerli görmeyen yani özgüveni olmayan çocuk ise aile, çevre, okul ve toplum içinde devamlı problem yaşar ve problemlere sebep olur.


"BEN DE KARTAL OLMAK İSTİYORUM."


Bir çiftçi, yerde bulduğu bir kartal yumurtasını, tavuk yumurtası sanarak çiftliğine götürmüş. Kuluçkaya yatan tavuğun altına koymuş. Tavuk, kartal yumurtasını da kendi yumurtası sanarak kuluçka döneminde koruyucu kanatları altında tutmuş. Civcivler ve kartal yavrusu yumurtadan çıkmış. Kartal yavrusu, tavukların ve civcivlerin davranışlarını taklit ederek kanat çırpmış, eşinmiş, darı tanelerini ve solucanları yemiş. Kendisinin bir tavuk olmadığını düşünmek aklına bile gelmemiş. Bir gün küçük kartal gökyüzünde uçan kocaman bir kuş görmüş. Bu olağanüstü yaratığa hayranlıkla bakmış. En yakınındaki tavuğa bu kuşun ne olduğunu sormuş. Ona "kartal" derler yanıtını almış. "Ben de kartal olmak istiyorum” demiş küçük kartal. "Saçmalama" demiş tavuk ve devam etmiş: “Haddini bil. Sen asla kartal olamazsın. Sen bir tavuksun. Bunu kabul et." Küçük kartal boynunu eğerek, toprağı eşelemiş. "Galiba haklısın." demiş. Küçük kartal yaşamı boyunca tavukların arasında yaşamış, gökyüzünde özgürce dolaşabileceğini bilmeden. Kendi gücünü görmeden, beş on santimetre yükseğe kadar kanat çırpıp daha fazlasını yapabileceğini, gökyüzüne ulaşabileceğini hiç düşünmemiş. Tavuklardan farklı şeylerle de beslenebileceğini aklına bile getirmemiş. Çünkü, kartal olmanın imkansız olduğuna inanmış. Ve kartal bir tavuk olarak ölmüş...


VE BİZLER…


Bizler, Türk halkı olarak büyük bir millet olduğumuzu değişik söylemlerle duysak da, kitaplarda okusak da açık olan bir şey var ki, ülke olarak ‘kendine güveni’ni yitirmiş büyük bir çoğunluğun artmakta olduğu gerçeğini çok iyi fark etmemiz gerekir. Özellikle şu son 30-40 yıl içerisinde ekonomik-siyasi-dini ve kültürel bir bocalama ekseninde hayatlarına devam eden Türk Milleti, şu son yıllarda bir de her şeyini Avrupaileştirmek isterken daha doğrusu kendisini “Batı”ya endekslerken kendi gücünü, kendine olan özgüvenini kaybetmiştir. Neredeyse “O olmadan yaşayamam ben!” diyecek kadar Avrupa Birliğine bağımlılık gösteren Türkiye bunun faturasını ödemekte gecikmeyecektir.


Ne zaman bir haber kanalını açsak ya da bir gazete sayfasını karıştırsak yediğimiz gıdalardan içtiklerimize, oturuşumuzdan kalkışımıza, yürüyüşümüze, giyinişimize, tıraşımıza ve en özel her türlü yaşantımıza kadar bir sözde “AB standardı”ndan bahsedilmekte. Düşünüyorum da acaba Türk Milleti yukarıdaki kartal örneğimizde olduğu gibi tavuk mu zannediliyor ya da gerçekten bizler toplum olarak kendimizi tavuk olarak değerlendirip ve bunu kabul edip bir kartal gibi özgürce dolaşabileceğimizin imkansız olduğunu mu düşünüyoruz? Eğer durumumuz buysa her iki durumda da kendine özgüvenini yitiren bir kartal gibi bizler de tavuk gibi yaşamaya ve tavuk gibi ölmeye mahkumuz demektir.


Evet, bizler toplum olarak ve önce her birimiz bir birey olarak kendimize olan özgüvenimizi gerçekleştiremezsek başta kendimiz olmak üzere yakın çevremizden uzak çevremize doğru tüm toplum nasibini alacaktır bundan. Kendi içimizde bir denge oluşturamıyorsak, kendi gücümüzü göremiyorsak ve potansiyel enerjimizi bir tavuk gibi kullanıyorsak, bugün “AB Külahı” giyeriz, yarın da “AB Kimliği”ni…


Sonuç olarak özgüven dediğimiz şey, sadece bir insanla sınırlı kalmıyor. Bir toplumun da özgüveni vardır. Ve işte o özgüvenin kalitesine göre toplumu oluşturan bireyler de güç kazanır. Tekrar bireyden topluma akseden bu güç etkileyerek ve etkilenerek kendi içinde anlamlı bir bütün oluşturur ve bizim temennimiz de budur.


İdris BİLEN

.ALINTIDIR.