MUTLULUĞUN BİZE GÖRELİĞİ

Zenginlik bize ne iyilik eder, ne de kötülük: Her ikisi için de
malzeme verir bize. Ondan daha güçlü olan ruhumuz ve malzemeyi
dilediği gibi evirir, çevirir ve kullanır; mutlu ya da mutsuz oluşunun
tek nedeni ve sorumlusu kendisidir.

Dış varlığımız tadını ve rengini iç varlığımızdan alır nasıl ki
giysilerimiz bizi kendi sıcaklıklarıyla değil bizim sıcaklığımızla
ısıtırlar: Onu koruyup beslemektir yalnız görevleri. Onları soğuk bir
bedene giydirirseniz, soğukluğu korur ve beslerler: Kar ve buz öyle
saklanır...

Hiçbir şey kendiliğinden ne o kadar üzücüdür, ne de zor. Bizim
gevşekliğimiz, güçsüzlüğümüzdür ona bu niteliği veren. Büyük ve
yüksek şeyleri görebilmek için onlara göre bir ruhumuz olması
gerekir; yoksa kendi çamurumuzu görürüz onlarda. Doğru bir kürek
suda eğri görünür. Önemli olan bir şeyin görülmesi değildir yalnız,
nasıl görüldüğü de önemlidir. (Kitap 1, bölüm 14)


AŞK ÜSTÜNE

Kitapları bir yana bırakır da dobra dobra konuşursak, aşk dediğimiz
şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey
değildir, gibi geliyor bana. Venüs'ün bize verdiği şey sonunda bir
boşalma hazzı değil mi? Tıpkı doğanın başka taraflarımızın
boşalmasına kattığı haz gibi. Bu haz ölçüsüzlük yahut hayasızlık
yüzünden kötülük haline geliyor. Sokrates'e göre aşk, güzelliğin
aracılığıyla çoğalma arzusudur. Ama nedir, bu hazzın insana verdiği o
acayip gıdıklama, Zenon'u, Kratippos'u düşürdüğü o delice, budalaca,
saçma sapan haller, bizi sürüklediği o uygunsuz azgınlık, aşkın en tatlı
anında o alev saçan, kudurmuş, zalim surat, sonra nedir o birden
kabarıp böbürlenme, bu kadar çılgınca bir işin içinde o ciddileşip
kendinden geçme? Hem ne diye hazlarımızla pisliklerimizi sarmaş
dolaş edip hep bir yere koymuşlar? Ne diye insan hazzın son
kertesinde acı çeker gibi, ölecek gibi inlemekli oluyor? Bunlara
bakınca, Platon'un dediği gibi, tanrıların insanı kendilerine oyuncak
diye yarattıklarına inanasım geliyor. İnsanların bu en bulanık, en
karışık işinin en ortak işleri olması da doğanın bir cilvesidir, diyorum.
Böylelikle bizi denkleştirmek, akıllılarla delileri, insanlarla hayvanları
birleştirmek istemiş. İnsanların en ağırbaşlısını o bilinen hal içinde bir
düşündüm mü, bütün ağırbaşlılığı bir yapmacık oluverir. Tavus
kuşuna haddini bildiren ayaklarıdır. (...)