BİRİ BANA ÇOCUĞUMUN ASLINDA 'YARAMAZ' BİR ÇOCUK OLMADIĞINI HATIRLATSIN!!

ÖFKE KONTROLÜ

Bu, benim yükselen sesimi bastırmak için kendi aldığım yolun hikayesidir. Başlıktan da anlaşıldığı üzere devamı gelecektir ve burada söylediğim her şey aslında kendime söylediklerim, kendime telkinlerimdir.

Anne olmadan önce, bir daha bağırmak istemediğime karar verdiğimde; birine öfkelendiğim zaman aklımdan neler geçtiğine dikkat kesilmeye başladım. Önce yaptığı bir şeye kızıyordum, sonra aklıma bu davranışı daha önce kaç kere yaptığı, söylediğim halde yine yaptığı, hatta başka neler neler yaptığı, bunların onu ne kadar da kötü biri yaptığı geliyor, öfkem gitgide yükseliyor ve eninde sonunda bir yerde patlıyordu. Kaçışı yoktu. Düşüncelerim durmadan uzayarak kafama üşüşüyordu.

Bir arkadaşımıza kızmak kolay. Arkamızı dönüp gideriz, olur biter. Anneliğin, babalığın ve hatta evliliğin kötü yanı ise, bütün bu düşüncelerle her gün aynı evde olmaktır. Aynı masada, aynı odada, aynı yatakta… Kaçamayız.

Çocuğumuza kızdığımızda, onun ne kadar 'yaramaz' olduğu düşüncesi yetmezmiş gibi, üstüne bir de 'dağınık, yalancı, huysuz, şımarık, anlayışsız' bir yetişkin olacağını düşünür, kaygılanırız. Düşüncelerimiz öfkeyi, kaygımız da çaresizliği ve paniği beraberinde getirir, kendimizi çocuğumuza bağırırken buluveririz.

Öfke kontrolünün ilk adımının ‘susmayı öğrenmek’ olduğunu düşünür, bunun için çabalarız. Tam kendimizi kontrol edecekken bir şey daha olur ve bağırırız. Anne-baba olmanın tek kötü yanı, bizim damarımıza basan şeylerin dakikalar içinde ardı ardına gerçekleşebilmesidir belki de. Yine de susmayı deneriz ama kafamızdaki düşünceler yüzünden susmak mümkün değildir. Çocuğumuzun bile bile yapıyor olduğu o kadar nettir ki bizim için… Onunla ilgili düşüncelerimiz ve hislerimiz öyle yoğundur ki o anda, içimizdeki döngüyü kırıp susabilmek, mucize bile değildir. İmkansızdır.

Bağırmak istemiyorsak, önce kafamıza üşüşen düşüncelerden kurtulmalıyız. Kendimize sormalıyız: ‘Onun hakkında düşündüğüm şey gerçekten doğru mu? Doğruluğunu kanıtlayabilir miyim?’. Düşüncelerimizi nasıl mı değiştireceğiz?

Çocuğumuzun 'hep inatçı' olmadığını bize hatırlatacak bir şey aklımıza getirmeliyiz, ‘laftan anladığı’ durumları düşünmeliyiz. Bu anıları düşünmek çocuğumuzun ‘hep böyle’ olduğuna ve ‘hiç böyle’ olmayacağına dair kaygılarımızı ortadan kaldıracak ve nihayet sakinleşeceğiz.

Düşüncelerimizin doğru olmadığını anlamak bize ne kazandıracak peki? Çocuğumuzun davranışını, kızdığımız durumu değiştirecek mi? Değiştirmeyecek. 'O halde bana ne faydası var?' diyebilirsiniz.

Öfke anındaki düşüncelerimizin doğru olmadığını görebilmek, kızdığımız durumun bir ihtiyaçtan kaynaklandığını fark etmektir aslında. Hepimiz anlaşılmadığımız, korktuğumuz, kendimizi yalnız, yetersiz ve çaresiz hissettiğimiz için olumsuz davranışlar sergilemez miyiz zaman zaman? Bu durum çocuklarımız için de farklı değil.

Çocuğumuzun aslında 'yaramaz' bir çocuk olmadığını hatırladığımızda, sürekli kucak isteyen bebeğimizin bunu bize 'yapışık' olduğundan değil, bir şeye üzüldüğünden ya da güvende olmak istediğinden talep ettiğini görebileceğiz. Daha önce kızıp onu defalarca geri göndermenin, ihtiyacını arttığını ve onu 'bağımlı' yapmış olduğunu keşfedeceğiz. Çocuğumuzun 'yalancı' olduğu için değil korktuğu için doğruyu söylemediğini fark edeceğiz. Korkmasını gerektiren durumu ortadan kaldırdığımızda bize dürüst olabildiğini göreceğiz. Her şeyi fırlatan bebeğimizin bunu bizi deli etmek için değil, meraktan yaptığını anlayacak, eline fırlatabileceği nesneler tutuşturacağız. Sürekli ağlayan çocuğumuzun 'şımarık' değil, kaygılı, öfkeli veya üzgün olduğunu anlayacağız. Onu dinleyecek ve destek olacağız. İhtiyaçlar giderildiğinde, davranışların kendiliğinden değiştiğine şahit olacağız.

Düşüncelerimizi değiştirmeyi başardığımızda, öfkelendiğimiz durumlar oldukça azalacak. Çocuğumuzu anladığımız için, öfkelenmeden önce ihtiyacını gidermeyi başaracağız. Kızgın anlarımızdaki düşüncelerimizin gerçek olmadığını fark ettiğimizde, sakinleşebilmek ve bağırmamak için ilk adımı atmış olacağız.

Kötü düşüncelerimizin gerçekliğini, doğruluğunu sorguladığımızda, davranışların durumsal olduğunu ve duygusal ihtiyaçlardan kaynaklandığını göreceğiz. 'Bencil/paylaşımcı', 'yaramaz/uslu' gibi etiketlerin birer kalıp olduğunu ve aslında herkesin tüm duygu ve davranışları aynı anda içine barındırdığını fark edeceğiz. Hangimiz etiketlendiğimiz için sıkışıp kalmadık ki kıramadığımız kalıplara?

Önceleri bunu başarmakta zorlanabiliriz ancak zamanla hatırlama süremiz kısalacak. Bir gün bir bakmışız, kötü düşünceler kafamıza üşüştüğü anda, içimizde sakin bir ses, bize durumun düşündüğümüz gibi olmadığını hatırlatıyor.

Kötü düşünceleri durdurmayı hatırlamak için aynalara, duvarlara notlar asabilir veya hayal gücünüze güvenip başka yollar deneyebilirsiniz.

Endişelenmeyin, göreceksiniz... Kötü düşüncelerin tek iyi yanı, kolayca değişebilir olmaları.

Hepimize biraz sabır, cesaret ve devam etme gücü vermesi için şunu unutmayalım;

"Çocuğumuza vurmak için elimizi kaldırdığımızda, durabilmek için; çocukken bize vurulduğunda hissettiğimiz korkuyu, yalnızlığı, çaresizliği, öfkeyi ve acıyı hatırlamamız gerekir.

Hatırlıyorsak eğer, durabiliriz.

Ona bağırmaya başladığımızda gözlerindeki korkuyu görebilirsek, tam o anda susup, özür dileyip, baştan alabiliriz.

Başka çözümler arayabiliriz.

Bize yapılandan başka bir annelik/babalık bilmiyor olabiliriz ama eğer doğru olanın bu olmadığını hissediyorsak, farkında isek kendimizin, bu yolun yarısıdır.

Koşulsuz sevgi ve saygının ışık tuttuğu başka yollar aramak ve denemek, vazgeçmeden denemek ise geri kalan yarısı."

Annemin Kitaplığı'ndan alıntıdır.