Öfkenin Dili (Psikodilbilimi)

“Öfke, karşılanamayan isteklerin sembolik dilidir.”

Bu cümleyi okuduğunuzda doğal olarak öfkenin, bir dil ya da sembol olarak neden gösterdiğimi merak edebilirsiniz. Bu merakınızı giderebilmem için dili basit bir şekilde tanımlamamızın gerekli olduğunu düşünüyorum.
"Dil; insanlar için, duygu, düşünce ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan bir araçtır."
Unutmamak gerekir ki öfke; doğal, anlaşılabilir ve hepimizin yaşadığı bir duygunun dışa vurumudur. Bu duyguyu besleyen en önemli unsurlardan biri de olumsuz yargılar ve düşüncelerimizdir. Yaşadığımız olayları algılar ya da yorumlarken, geçmiş, gelecek ve şimdiki deneyimlerimizle düşünür, karar vermeye çalışırız. Karar sürecimizi en çok etkileyen sebeplerden biri de duygularımızın doğru şekilde ifade edilemeyişi, duygunun muhatabına aktarılamamasıdır.

Nedense öfkenin, psikososyal, biyolojik boyutları olduğu kadar dilbilimsel boyutunun da olduğu genelde akla gelmez.

Öfke duygusunu kadınlarda ve aile ilişkileri içinde araştırmış olan Lerner öfkeyi tanımlarken: “İletişim becerilerini öğrenebiliriz: Bu, söylediklerimizin duyulması ve farklılıkların tartışılması şansını artıracaktır. “ diyerek öfke kontrolü hakkında bazı öneriler ortaya koymuştur. Bu ve benzeri önerileri dikkatli okuduğumuzda öfkenin iletişim becerileri ile yakından ilgili olduğunu görebilirsiniz.

Madlow ise 1972 yılında öfke belirtilerini şöyle sınıflandırmıştır:
Üstü kapalı sözel işaretler,
Üstü kapalı davranışsal işaretler,
Doğrudan sözel ya da bilişsel işaretler,
Doğrudan davranışsal işaretler;
Dolaylı davranışsal işaretler


Dolaylı sözel işaretler.

Bu ayrıma göre öfke, bir işaretler zinciridir de diyebiliriz.

Örnekle öfke ile birlikte oluşan bazı davranışlar (bağırmak, dövmek, hakaret etmek vb.) kişinin kendini savunması olarak algılanır ki bu yanlış inanışlardan biridir. Bunlar genelde bedensel tepkiler olarak öfkeye eşlik eden beden dilleri ya da davranışlardır.
Öfke dilinin temel özelliği, “birlikte düşünmeyi kışkırtmayan, bu nedenle sesli düşünme payı taşımayan, nihai bilgiye daima vâkıf, birlikte aydınlanmacı değil, hep aydınlatıcı” olmasıdır. Muhatabıyla karşılıklılık ve alışverişlilik gözetmez. Alçakgönüllü olmayan, dahası narsis bir dildir: Kendini duyurmakla yeteri kadar hazza kavuşur... Ciddi bir ‘sıcaklık’ eksikliği vardır. Seslendiği, iletişim kurmaya çalıştığı insanlardan haberli olduğunu içselleştirememiş, dolayısıyla bir duygudaşlık yansıt(a)mayan, duygudaşlık kaygısı taşımayan bir dildir”. *(1) Bora, “Sol Politika Dili Üzerine Düşünceler”, s. 140.

Öfkeli insanlar düşüncelerini küfrederek, bağırıp çağırarak ifade etme eğilimindedirler. Kızgın olduğumuz zaman genellikle, olayları istemeden abartılı ve çarpıtılmış olarak algılarız. Bu algılar, genellemelerin yoğun kullanımına neden olur. Kendinizi birden “hep, hiç, asla, kesin” gibi kelimelerin arasında bulursunuz.

Peki, öfkenin dil boyutunu Olumsuzdan Olumluya nasıl çevirebilirim derseniz,

Öncelikle öfkeninizin sizi ve çevrenizi ne kadar rahatsız ettiğiyle orantılı olarak bir ruh hekimine danışın. İkinci olarak konuşmalarınızda yavaşlamak, gösterdiğiniz bedensel tepkileri gözlemek, aklınıza gelen ilk şeyi söylememek, karşı tarafı anlamaya çalışmak ve en önemlisi hemen cevap vermemek bu dili abartıdan kurtaracaktır. Unutmamak gereklidir ki dil, dünyanızın sınırlarını belirler ve dilinizi değiştirmek dünyanızı da değiştirmek demektir.

Yazar Hakkında
M. Fatih Hanoğlu
Rota Bilim Araştırma & Geliştirme Kurumu
Yöneticisi