SEVDİĞİN İŞİ YAP, MUTLU OL!


Şekerci Cafer Erol’un sahibi Nurtekin Erol, tam anlamıyla işine aşık olanlardan. Büyük büyük dedesinin 1807’de kurduğu işi bugün çocuklarıyla sürdüren Erol, “çıraklığını yapmadığınız iş sizi mutlu etmez” diyor.

Eğer 50 yıldır bu işin içindeyseniz 6 yaşında başlamışsınız. Peki okul?
Evet, yaklaşık 50 yıldan bu yana bu işi yapıyorum. Okulda okurken de bu işi yapıyordum; tatillerde babamın yanında çalışıyordum. Babam, mahallede oynayıp boşa zaman kaybetmeyelim, işi öğrenelim, diye bizim çalışmamızdan yanaydı. Okul zamanı haftasonları çalışırdık. Hiçbir şey bulamazsa, elimize süpürge verir, yerleri sildirirdi. Dört kardeşiz ama bir tek ben direttim, bu işi yapacağım diye. İşimiz, içimize işlemiş vaziyette. İşimin tiryakisiyim. Şimdi de çocuklarım devam ediyor. Onlara da bu his sirayet etmiş durumda. Aklımdan başka bir iş hiç geçmedi.

USTADAN DAYAK YEDİM
Geç kaldığınızda ustalardan dayak bile yediğinizi okudum bir röportajınızda. Babanızın metotları neydi?
Dayak yememin nedeni şuydu. Babamlar tatildeyken, ben buradaydım ve çalışmam gerekiyordu. Ama işyerine gelirken maça takıldım! Her devirde bizi boş bırakmamaya özen gösterirdi. Kötü arkadaşlar edinmeyelim diye, bize çalışmamızı tembihlerdi. Şimdi düşündüğümde, onun bu metotta ne kadar haklı olduğunu görüyorum. Ben kabullendim o kuralları ama kardeşlerim kabullenmedi. Onlar daha radikal davrandı. Bense dede mesleğine son sürat devam ettim.

İşinize tutkuyla bağlı olduğunuzu ne zaman anladınız?
Ben başka hiçbir iş düşünmedim ki! İşimi çocuğum gibi seviyorum. Gözümü açtığımda bu işi yapıyordum. Her zaman çok severek işime devam ettim. Başka iş teklifleri de aldım ama hiç düşünmedim. Buradan kazandığım paranın 10 katını da kazansam, o işten mutlu olamam, diye düşündüm. Çıraklığını yapmadığınız iş sizi mutlu etmiyor zaten.

KENDİMİ HEYKELTIRAŞ GİBİ HİSSEDİYORUM
Bu iş bana zevk veriyor. Her şeyden önce yaptığınız bir şey var ve o şey sizin de ürettiğiniz, emek verdiğiniz bir şey. Heykeltıraş gibi hissediyorum kendimi. Kavanoz ya da başka detaylarla onu insanlara sunuyorsunuz. Tatlı bir iş, kendisi gibi. Yaptıklarınız, karşınızdaki insanları da mutlu ettiğinde de daha mutlu oluyorsunuz. Bazı insan para kazandığında mutlu olur; biz de bu işi yaptığımız için mutluyuz.

İŞİMİZ GEREĞİ KİLO ALIYORUZ
İşinizin zor yanları neler?
Çok çalışıyoruz ve bu yüzden çok yoruluyoruz. Bunun için en doğrusu, çalışmanın aralarına ufak tefek tatiller eklemek. Bir diğer tahribat unsuru ise, kilo almamız! O kadar çok şekerle iç içe bir yaşamımız var ki, ister istemez deniyoruz yaptıklarımızı. Severek yiyorum! İnsanlar, bıkmadınız mı, diyor ama inatla yiyorum.

Peki, evde ya da araba şeker bulunduruyor musunuz?
Mesleğimiz icabı olsun olmasın hediye veriyoruz. Gerek yurtiçinde, gerekse yurtdışında gittiğimiz her yere şeker, lokum ya da ne istiyorsak götürüyoruz. Bir de, arabamızın bagajında hep şeker bulundururuz. Diyelim uzun yola çıktık; yolda durur, yolda bir şeyler satan çocuklara hediye ederiz. Osmanlı’dan gelen bir hediyeleşme modelimiz, bu.

AKİDE SADECE SINAV DÖNEMİNDE HATIRLANMAMALI
İşinizle ilgili en büyük korkunuz ne?
Kültürel değerlerin kaybolması… Mesela, akide şekeri çok eski ve kültürel bir olgu. Ama gençler sadece sınav dönemlerinde akide şekerini hatırlıyor. Bu, en büyük korku aslında. Var olan kültürel değerlerin kaybolması, iş hayatından çok daha önemli. Lokum için de aynısını diyebiliriz. Türkiye’nin tek markası, Türk lokumudur. Kebaptan önce gelir. Unutuluyor olması büyük bir handikap.

İşinizin olmazsa olmazları neler?
Ham maddenin kalitesi, en büyük olmazsa olmaz. Fındığı, tozşekeri bile yöresinden kullanmaya çalışıyoruz. Toprağın çok sulak olduğu yerdeki pancardan şekeri kullanmıyoruz. Fındığı da sadece Giresun’dan alıp kullanırız. Fıstıkta da baklavacıların kullandığını, yine en iyisini kullanıyoruz.

ÇOCUKLARIM DA AYNI İŞİ SEÇTİ
Şekerciliğe çocuklarınızla birlikte devam ediyorsunuz. Çocuklarınıza en çok neyi vermeye çalışıyorsunuz?
Çocuklarıma ilk aşılamaya çalıştığım şey, düzgün olmalarıydı. Bir de, her ikisi de sigara kullanmıyor; bu da bir baba için çok önemli bir şey. İş anlamında da, ikisi de yüksek tahsil yapmasına rağmen, baba mesleğine devam etmek istediler. Benim zorumla olmadı, kendileri istedi. Çocuklarımla birlikte çalışmasaydım, bu kadar büyümeyi düşünmezdim. Lokal kalırdım. Onların enerjisi buraya yansıyor. Ar-Ge ve İSO çalışmalarında çok büyük katkıları var çocuklarımın.

Şubeleşmeye ne diyorsunuz?
Şube açmaya karşı çıkıyorum. Çünkü kontrolü zor oluyor. Eleman kalitesi ne yazık ki istenilen düzeyde değil. İnsanlar, işlerine kendi işleri gibi bakmıyor ama yurtdışında bu böyle değil. Böyle olsaydı çok daha ilerlerdik oysa…

Gelelim para mevzusuna… Global mali krizden etkilendiniz mi?
Krizden biz de etkilendik tabi. Örneğin, üç senedir aynı fiyattan ürünlerimizi satıyoruz. Bunu müşteri etkilenmesin diye yapıyoruz. Ama biz işimizi çok seviyoruz, maliyeti yüksek de olsa önce işimiz diyoruz. Para bizim için 2. ya da 3. planda. Ayrıca, paranın çok da mutluluk getirmediğini biliyoruz.

Yazan : Özge Ercan

Kaynak : www.yenibiris.com