MANZARALARDA


Gecenin
çukur
desturlu yamacında
bir kız
kuru cılız
genzinde yangın
tadımlık
güneşler altında
sığ ve dar
kurşun dökülür gibi
ağlar.

Yeşil
acı zehir
herşey eksik
herşey yama
yerlerinde nasılsa
darağacı çerçeve
camlar
toprak teneke
ahşap çürük
saksılarda bahar
başlar rüyalı bir harman
insanlar
kondulardan büyük.

Uğur değil
yenmez
hularca güvercin
öyleyse neden
saçaklarda yuvalı
peşlerinde çocuklar
sancılı
umar
kimbilir
kaç gün gece
ağızlar dert
ağızlar kaç boğum
başlar sessizliğin feryadı
başlar karanlık doğum.

Kilimler flasalı
kilimler ilmiksiz tüy
uçar gönlünüz üstünde
renksiz
ve algıdan uzak
sarkar
kapı önlerinde
toz toprak kir
silkelenir
is tutar
yıkandıkça
bin yıldır öyle
kokar.
Erkenden kalkıyorsun
gece nasıl biter
gün nasıl biter
hangisi daha zor bilmiyorum
tutun gözlerimiz uzatıyorum
usuldan
ince bir duman
kalmaz tepelerde bu kar
birden akar
bir sabah
ne yakar yüreğiniz
çizgileri çiçekli
perdeleriniz
çekingen soluk
kalkar
bir adım ötede
soğuk.

Yol yorgun
taş romatizma
sarı uçuk
birkaç çocuk
ellerinde sırtcantaları
saçdipleri kurdela
kirli beyaz
sımsıkı acı
acele süs taşır
hamur işi bacakları
hele çocuklar yazık
yarınsız rastlantı
anlık.

Bir kadın
duyarsız çirkin
koltukaltında memeleri
katı çatık
tasları bulaşık
boyalı kızıl
kaç kat yukardan
küçümseme döker.

"ERDOĞAN YILMAZ"