GDO masalında bize 'yutturulanlar'

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) 26 Ekim’de yürürlüğe giren yönetmelikle yeniden gündemimize girdi. Bilim insanları ve çiftçiler ise ayağa kalktı. Sonra Tarım Bakanlığı bu yönetmeliğin GDO’lu ürünlerin ülkeye girişini engellediğini söyledi. Karşı taraf ise engellemediğini. Hülasa, ortada bir yönetmelik var ve yönetmeliği yazanlar, yönetmelikte yazan şeyi inkar ediyor. Hem de bu kişi bir hükümetin en üst yetkililerinden; kabineden bir bakan. Üstelik kendisi ve Başbakan Erdoğan çoktan GDO’lu ürün yemeyeceklerini ilan etti bile! Pekiyi bu ürünleri kim yiyecek? Başbakan yemeyeceği şeyi niçin bizim için de yasaklamıyor? GDO’lu ürünlerin ithalini serbest bırakan bu yönetmelik ne olacak?

İlk çalışmaları ABD’de yapılan genetiğiyle oynanmış tohumların verimliliği artıracağı ve dünyadaki açlık sorununu çözeceği varsayıldı. En azından bize böyle söylendi. Ancak sonradan hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, genetiğiyle oynanan tohumların öldürücü etkilerini gözler önüne serdiğinde ise, buna karşı çıkmak çoktan geri kafalılık ilan edilmişti bile. Açlığı yaratanların, açlara, onları doyurmak için sağlıksız yiyecekleri “yutturması” bu dünyayı az çok tanıyanlar için pek de şaşırtıcı değil! Bunu böyle açıklayanlardan biri de Kenan Demirkol. GDO meselesinin sınıfsal bir mesele olduğunu söyleyen İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol’la, “gıda emperyalizmi oyunu” olarak açıkladığı GDO konusu üzerine yukarıdaki sorular da dahil bir çok konuya açıklık getirdik. GDO’yu ikiye ayıran Demirkol, meselenin hayati kısmını içeren genetiğiyle oynanmış tohumların tehlikelerini anlattı.

Genetiği değiştirilmiş organizma nedir öncelikle?

GDO asla doğal ortamda kendi başına olamayacak, mutlaka insan müdahalesini gerektirecek, laboratuvarda üretilen bitki veya hayvanın genetik olarak değiştirilmesidir. Böylece genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) meydana gelir.

Bu ne çeşitlerde olabiliyor? Bir de bunun insan sağlığına tehlikesi ne boyutta oluyor?

Şimdi insan için genetiği değiştirilmiş iki tane önemli organizma var. Bir tanesi genetiği değiştirilmiş bakteriler. 1980’lerden önce bakterilerin genetik yapısını değiştirerek bakterileri bir üretim alanı gibi kullanmak fikri ortaya çıkmıştır. Bugün tıpta kullandığımız bazı ilaçları bakterilere ürettirdik. Bakterinin genetiği değiştirilir ve bizim istediğimiz ilacı üretecek genetik bilgi eklenir. Bakteri bizim adımıza artık o ilacı üretir. Örneğin şeker hastalığında kullanılan İnsülin bu şekilde üretiliyor.

Bu faydalı bir şey galiba değil mi?

Bu faydalı bir şey ve bizi her zaman biyoteknoloji düşmanı olarak tanımlayan karşı gruba da selam olsun bu şekilde! Biz biyoteknoloji düşmanı değiliz. Bunun insanlık yararına kullanılması taraftarıyız. Ancak ilaç üretiminde çok titiz bir saflaştırma işlemi gerekir. O bakteriden hiçbir atığın ilaca geçmemesi için çok özen gösterilmeli. Halbuki genetiği değiştirilmiş organizmalardan ikinci grup olan genetiği değiştirilmiş bitkilerde biz bütün o genetik değişiklik sonucu olan zehiri yemek zorunda bırakılıyoruz. Biz buna karşıyız. Normal soya varken, böcek ilacı üreten soya yemek istemiyoruz.

GDO TEHLİKESİNİN “KÂR” BOYUTU

Peki bize niye zehirli olanını yediriyorlar?

Söyleyeyim. Genetiği değiştirilmiş tohum ve bitki ticaretinin yüzde 99’unda iki değişiklik ön planda. Birinde bazı böceklere karşı zehir üreten genetik değişiklik yapılır. Biz niye meyveyi bol yıkamayı öğrendik? Tarım ilacından arındırmak için. İşte şimdi o tarım ilacı meyvenin içinde. Yıkasan da, yaksan da kaybolmuyor. GDO’lu tohumların yüzde 87’sinin içerdiği ikinci değişiklik ise herbisit denen yabani ot öldürücülere karşı dirençli tohumlar. Gelirinin yüzde 50’sini bu maddeyi satarak kazanan bir ABD’li şirketin ürettiği GDO’lu bir ürün bu. O gün bu gün 14 kat arttı satışları. Ama biz zehir yemeye mahkum olduk.

Zaten bu yönetmelikten önce de bunlar tüketiliyordu.

Evet, Türkiye hiçbir biyogüvenlik yasası olmadığı için bunları 10 yıldır ithal ediyordu zaten. Bu tohumlar niçin üretiliyor? Bunlar daha verimli, tarım ilacı gerektirmeyecek, dünyadaki açlığı bununla gidereceğiz gibi gerekçelerle… Bunların hiçbiri olmadı.

ŞİRKETLER VE HÜKÜMETLERİN GIDA EMPERYALİZMİ OYUNU

Ne gibi sağlık sorunları yaratır GDO’lu tohumlar?

Bunun yaratacağı sağlık sorunları saymakla bitmez. Ama bunlar birikimli zehirler olduğu için gelecekte göreceğiz. Biz bunun için hayvan deneyi yaparız. Bu deneylerde karaciğer yetersizliği, böbrek yetersizliği, testis, pankreas hasarları, erken ve düşük doğumlar, ölü doğumlar, kısırlık, romatizmal hastalıklar gibi sayısız hastalık ortaya çıktı. Ayrıca bu genlerin başka bitkilere kaçtığı kanıtlanmış bir şey. Bu sadece bir şirket kapitalizmi değil, “gıda emperyalizmi oyunudur.” Ve oyunda o şirketlerin bulunduğu ülkelerin hükümetleri de var. Çünü yasal altyapıyı hazırlayanlar onlar.

TARIM BAKANLIĞI YALAN MI SÖYLÜYOR?

Bizde biyogüvenlik yasası yok. Elimizde bakanlığın yazılı metni var. Bu metin, bu tohumların girişini “kesinlikle” engellemiyor. Meşrulaştırıyor. Biz bu kadar üzerine gidince öyle panik oldular ki yazılı metnin tam tersini söylüyorlar. Tarım Bakanlığı’nın 26 Ekim’de çıkardığı GDO’lu ürünlerin ithaliyle ilgili metnin AB müktesebatına tam uygun olduğunu söylüyorlar. İlgisi yok. Ben bu yönetmelikteki AB ile uyumsuzlukları isterlerse göstereyim onlara.

Sağlık Bakanlığı’nın bir açıklaması olmadı henüz değil mi? Konu onları da ilgilendirmiyor mu sizce?

Evet. Hiç ses çıkmadı şimdiye kadar.

Tarım Bakanı da Başbakan da ben GDO’lu ürün tüketmem dediler. Buna ne diyeceğiz?

Çok doğru diyorlar. Bu söylemlerinden dolayı tebrik ederim. Yönetmelikte de yapsınlar bunu. Kendi tüketmeyeceği şeyi bizim için de yasaklaması lazım. Elimizde devletin çıkardığı ve resmi gazetede yayınlanan bir yönetmelik var. Nasıl inanacağız? O metin –zaten rahat rahat ülkemize giren- GDO’ların girişini meşrulaştırıyor.

Bu zamana kadar da giriyordu bu ürünler zaten?

On yıldır. Ama on yıldır inkar ediyorlardı girdiğini.

Zaten bu ürünlerin ülkeye girdiğini, şu anda gümrükte test sonuçlarını bekleyen ithal ürünlerden de anlıyoruz. On beş günü aşkın süredir Türkiye’ye ithalatla gelen mallar, ülkeye giriş için GDO testlerinin sonucunu bekliyor. Başka bir soru da o testler güvenli yapılıyor mu acaba?

Ben dün koruma kollama genel müdürüne bir bilgi verdim. Almanya’nın sadece bir eyaletinde bir yılda alınan gıda örneği 2,4 milyon. Bunu Almanya çapında düşünün, yaklaşık on beş milyon örnek eder. Türkiye’nin bu kadar örneği araştıracak labaratuvar sayısı kaç biliyor musunuz?

Üç?

Evet, sadece üç.

Şimdi GDO’ya karşı çıkanlara bilim ve teknoloji düşmanı, geri kafalı falan da deniyor. Bu tezler gittikçe de çoğalacak gibi görünüyor?

Çok çoğalamayacak gibi görünüyor çünkü yalan üzerine kurulu bir demeç bu. Ben GDO’ya Hayır Platformu üyesiyim. Biraz önce biyoteknolojinin sağlıkta ilaç üretiminde kullanıldığını söyledim. Ayrıca genetik hastalıkların tanımı ve tedavisinde de kullanılıyor. Biz buna karşı değiliz. İnsanların ve çevrenin zehire maruz bırakılmasına karşıyız.

Üretenler ve tüketenleri kim bunun? Bu sınırlı bir ayrım mı?

Şu anda dünyada 125 milyon hektar alanda bu tohumlar ekiliyor. Bu, dünya tarım arazisinin sadece yüzde 3’ü. Ve bu o kadar kolay artamayacak. Çünkü insanlar kendi sağlığıyla oynanmasına izin vermeyecek. Avrupa ve Amerika’da giderek kurtarılmış alanlar oluyor. Amerika’da bile kentimize GDO’lu ürün sokmayacağız diye kampanyalar yaptılar ve başardılar.

Pekiyi tarımla geçinen yoksul ülkeler? Küçük üreticiler?

İşte olay orada. Eğer siz gırtlağınıza kadar borca boğulmuşsanız, size borç veren, emir de verir. Bugün insan sermayeye ne katabilecek diye görülüyor, insan olarak görülmüyor ki!

Sınıfsal bir konu yani?

Elbette. Tarım Bakanlığı yetkilileri madem ben de yemeyeceğim diyor, en kısa zamanda bu yönetmeliği geri çekmeliler. Türkiye’ye bu tohumların ve ürünlerin toptan girmesini yasaklayan bir Biyogüvenlik Yasası çıkartmalılar. Ya söylemlerini yazılı metne dökecekler ya da bu halk kandırıldığını çok güzel görecek. Ve kandıranları da sandıkta ne hale getireceğini onlar görecek.

SESLERİN KESİLMESİNİ BEKLİYORLAR

Şimdi bu GDO’lu ürünler sınırda test sonuçlarını bekliyor dedik. O ürünlerde GDO çıktığında ne olacak? Geri mi gönderilecek o mallar ülkelerine?

Korkarım belli bir süre bekletilecek. Ondan sonra biraz kamuoyu yatışınca yine sokacaklar ülkeye. Çünkü yönetmeliğiniz engellemeye uygun değil ki! Neye istinaden almayacaksınız o malları?

Yani seslerin durmasını bekliyorlar diyorsunuz?

Evet. Vakit kazanma gayretindeler bence. Ben geri göndereceklerine inanmıyorum. Yine söylüyorum, çünkü yönetmeliğiniz buna uygun değil. Ben tüccar olsam, bu yönetmelik varken benim malımı sokmayan bir gümrüğe dava açardım.

Yönetmelikle yasaklanan GDO’lu ürünlerin listesi

Mısır, soya, kanola, patates, pamuk ve pamuk ürünleri, pirinç, buğday, ayçiçeği, nohut, mercimek, tatlı patates, tapyoka, muz, elma, papaya, radika, bal kabağı, erik, domates, şeker kamışı, bebe havucu, tatlı biber, şeker pancarı, yonca, marul, sakız kabağı, bakteri ve maya kültürleri ve muhtevasında bunları içeren ürünler.


Alıntı:Başak Günsever