Özürlülerin Hukiki Hakları Nelerdir

İnsan hakları, insanlara sadece insan oldukları için verilmiştir. Bunun için insan olarak doğmak yeterlidir. İnsan hakları hukuku açısından, bir insanın beyaz ya da zenci olmasının, kadın ya da erkek olmasının, zengin ya da fakir olmasının, kültürlü ya da cahil olmasının hiçbir önemi olmadığı gibi, sağlıklı veya özürlü olmasının da hiçbir önemi yoktur. Her insan doğduğu andan öldüğü ana kadar bu haklara eşit olarak sahiptir. 1789 İnsan Hakları Bildirgesi’nin 1. maddesinde, “İnsanlar özgür ve haklar bakımından eşit doğarlar” hükmüne yer verilmiştir.

İnsan hakları, uluslararası en üst düzey haklardır ve bu yüzden her hukuk devletinde anayasal düzeyde tanınırlar. Bizim Anayasamızda da insan hakları, “Temel Hak ve Ödevler” başlığı altında düzenlenmiştir. Engellilerin hakları da kuşkusuz insan haklarına dahildir ve engelli vatandaşlar için devlete bir takım ödevler yüklenmektedir. En başta, 1982 Anayasası’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti bir sosyal hukuk devletidir ve sosyal devlet olmanın gereği olarak sakat ve engelli vatandaşları topluma kazandırmakla ve onların kimseye avuç açmadan yaşayabilmelerini sağlamakla yükümlüdür.

Anayasanın belirli maddelerinde engelli vatandaşların özel olarak korunacağı belirtilmiş- tir. Eğitim ve öğretim hakkının düzenlendiği 42. maddenin 8. fıkrasında, “Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır” hükmü kabul edilmiştir. Eğitim ve öğretim kurumlarında engelli öğrencilerle özel olarak ilgilenilmesi ve gerekiyorsa bunlar için ayrı ve özel programlar uygulanmasının hukukî gerekliliği bu hükümden doğar. Anayasa, devleti, bununla ilgili yasal düzenlemeler yapmakla yükümlü kılmıştır.

Anayasanın 49. maddesine göre, “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.” Bu hükümdeki “herkes” kelimesi çok önemlidir. Çünkü buradan, engelli olsun ya da olmasın tüm vatandaşların çalışma hakkına sahip oldukları ve çalışmanın aynı zamanda bir ödev olduğu sonucu çıkmaktadır. 50. maddenin 2. fıkrasında da, bedenî veya ruhî yetersizliği olanların çalışma şartları bakımından özel olarak korunacakları öngörülmüştür. Kamu hizmetine girme bakımından 70. madde, “Her Türk kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir” denmiştir. 2. fıkrada bir ayırım yapılmıştır. Buna göre, “Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” Yani kamu hizmetinde engelliler kendi niteliklerine uygun işlerde çalıştırılacaklardır. Tabii ki bu kural özel sektör için de geçerlidir.

Bu anlatılanlarla bağlantılı olarak ve sosyal devlet olmanın bir gereği olarak İş Kanunu’nda gerekli bazı düzenlemeler yapılmıştır. İş Kanunu’nun 30. maddesine göre, işverenler, 50 veya daha fazla işçi çalıştırdıkları işyerlerinde, özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçiyi meslek, beden ve ruhî durumlarına uygun işlerde çalıştırmakla yükümlüdürler. Bu kapsamda çalıştırılacak işçilerin oranı yüzde altıdır. Ancak, özürlüler için belirlenecek oran, toplam oranın yarısından az olamaz. Buradan çıkan sonuç, bu yüzde altılık oranın en az yüzde üçlük bölümünün engelli işçilere ayrılacak olduğudur. Geriye kalacak olan en fazla yüzde üçlük bölüm, eski hükümlüler ve terör mağdurları arasında paylaştırılacaktır. Somutlaştıracak olursak, 100 işçinin çalıştığı bir işyerinde işveren, en az üç engelli vatandaş çalıştırmakla yükümlüdür. Diğer üç kişi de terör mağdurları ve eski hükümlülerden oluşacaktır. 50 işçi çalıştıran işverenler ise, en az iki engelli ve bir eski hükümlü çalıştırmak zorundadırlar. Görüyoruz ki, kanun koyucu engellilerin korunmasına, eski hükümlü ve terör mağdurlarının korunmasından daha fazla önem vermiştir. İşverenin işçisi iken sakatlananlara öncelik tanınacaktır.

Bedeni, zihni veya ruhi özrü, oran olarak %40 ilâ %70 arasında olanlar bu hükümden faydalanırlar. Bu oranı saptayacak olan Resmi Sağlık Kurulu’dur. Şayet, sakat kişinin %70 oranından daha fazla bedensel özrü bulunuyorsa, bir işte verimli bir şekilde çalışabileceği sağlık kurulu raporuyla belgelenmesi halinde, Sakatların İstihdamı Hakkındaki Tüzük’ün 2. maddesine göre “sakat” sayılıp işe alınacaktır.

Yer altı ve su altı işlerinde engelli işçi çalıştırılamaz ve işçi sayısının tespitinde buralarda çalışan engelliler hesaba katılmaz.

Bir işyerinden malûlen ayrılmak zorunda kalan ve daha sonra malûliyeti ortadan kalkan işçiler, eski işyerlerinde tekrar işe alınmalarını istedikleri takdirde, işveren bu kişileri eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe, başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aksi halde, tekrar işe almadığı bu eski işçisine altı aylık ücret tutarında tazminat ödemek zorunda kalır. Sakatlanan işçi kendi istek ve arzusuyla işten çıkarılmış olsa da bu hükümden yararlanır.

İşverenler, çalıştırmakla yükümlü oldukları işçileri Türkiye İş Kurumu aracılığıyla sağlarlar. Sakatların İstihdamı Hakkında Tüzük’ün 8. maddesine göre, İşyerinde 50 ya da daha fazla işçi çalıştırmaya başladıkları anda işverenler, bir ay içerisinde bu durumu Kuruma bildirmekle yükümlüdürler. Kurum da her açık iş için uygun engelli kişileri 15 gün içinde işverene bildirmek zorundadır. İşveren seçtiği kişilerle hizmet sözleşmesi yapacaktır. İşe almadığı engelli kişileri ise, hangi sebeple kabul etmediğini 15 gün içinde Kuruma bildirecektir. Kurumun ikinci kez bildirdiği sakat ve eski hükümlüyü işveren işe almak zorundadır.

Bir Yargıtay kararına göre, yasanın bu emredici hükmü karşısında sakat ve eski hükümlü çalıştırma yükümlülüğünden, kadro açığının bulunmaması gerekçe gösterilerek kaçınılamaz.

İşveren, engelli olsun ya da olmasın işe aldığı herkesle hizmet akdi, yani iş sözleşmesi yapmak zorundadır. İş Kanunu uyarınca bir yıl ve daha uzun süreli iş sözleşmeleri yazılı şekilde yapılmak zorundadır. İşveren, sakat kimseyi veya eski hükümlüyü ve şartları gerçek- leştiği takdirde malûliyeti ortadan kalkan işçiyi, işe almamakta direnirse, işvereni sözleşme yapmaya zorlayabilecek bir hukukî yol bulunmamaktadır. Çünkü Türk hukukunda, Alman hukukunda varolan “Hizmet akdi kurmaya icbar davası”, yani iş sözleşmesi yapmaya zorlama davası düzenlenmemiştir. Bu yolun sağlanması için yasal düzenleme yapılması işçiler açısından faydalı olabilir.

Bu durumda olan engelli işçi, sadece ihbar ve şikayet yoluyla cezai hükümleri işverene uygulatma imkânına sahiptir. İşveren, çalıştırmadığı her sakat ve eski hükümlü için her ay ayrı ayrı ağır para cezasına mahkûm olacaktır. Şu anda bu miktar, İş Kanunu’nun 101. maddesine göre her ay için 750 YTL’dir ve daha artırılabilecektir. Kamu kuruluşları da bu para cezasından hiçbir şekilde muaf tutulamazlar. Tahsil edilen bu para cezaları, engelli ve eski hükümlülerin mesleki eğitim ve mesleki rehabilitasyonu, kendi işini kurma ve bu gibi projelerde kullanılmak üzere Türkiye İş Kurumu’na aktarılır.

İş Kanunu, işverenlerin yasal bir zorunlulukları olmadan, kendi özgür iradeleriyle engelli vatandaşları istihdam etmelerini sağlayabilecek bir teşvik hükmüne de yer vermiştir. 30. maddenin 10. fıkrasına göre; işverenler, kanunî oranların daha da üstünde özürlü, eski hükümlü ve terör mağduru işçi çalıştırırlarsa veya 50’den az işçi çalıştırdıkları halde yani engelli işçi çalıştırma yükümlülüğü olmamasına rağmen bu kişileri işe alırlarsa, ya da çalışma gücünü yüzde seksenden daha fazla kaybetmiş birini çalıştırırlarsa, her bir özürlü için işveren, sigorta prim hisselerinin sadece yüzde ellisini kendisi öder, yüzde ellisini ise Hazine öder.

Sadece özel sektör değil, kamu kurum ve kuruluşları da engelli işçi çalıştırmakla mükelleftir. Aksi takdirde, az önce belirttiğimiz gibi, bunlar da aynı özel sektör gibi ağır para cezalarıyla karşı karşıya kalırlar. Kamu kurum ve kuruluşları devletin organları oldukları için, bu noktada devlet bir anlamda kendi kendini cezalandırmak durumunda kalır. Çünkü devlet bunu kendisi yapmazsa, idari yargı yoluyla tazminata mahkûm edilir.

Özel sektörde mevcut işçi sayısının en az %3’ü engellilerden oluşmak zorundayken, bu oran kamuda %4’dür. Bu konuda kamu kurum ve kuruluşlarını, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı denetler.

Engelli vatandaşların kamu işine yerleştirilmeleri için her yıl özel sınav açılır ve söz konu- su kamu sektörü özelleştirilse bile burada daha önce işe başlamış olan engelli kişi işten çıkarılamaz. Eğer bu yer kapanacak olursa, engelli işçi, o ildeki Türkiye İş Kurumu’na başvu- rur ve bu yolla kendisine normalin iki misli kadar iş kaybı tazminatı ödenir.

Bunların dışında da yasal düzenlemelerle engelli bireylere sosyal güvenlik bakımından birçok sosyal hak sağlanmıştır. Bunlardan bazılarına örnekler verelim:

Engelliye, anne ve babası öldüğü zaman bunların maaşı kalır,

Engellinin hiçbir geliri yoksa, il merkezinde ikâmet ediyorsa valiliğe, ilçede ikâmet ediyorsa kaymakamlığa başvurduğu takdirde, 18 yaşını doldurmuş olması şartıyla kendisine sürekli nitelikte aylık bağlanır,

SSK ve Emekli Sandığı’nca özürlülere erken emeklilik sağlanır,

Bir yükseköğretim kurumuna giren özürlü öğrenci Başbakanlık bursundan yararlanır,

Engelli vatandaşlar bazı vergilerden muaf tutulurlar,

Devlet tiyatroları engelli vatandaşlara ücretsizdir,

Seçim günleri oy kullanma işlemlerinde engellilere kolaylık sağlanır,

Türk Hava Yolları, engelli kişilere %40 oranında indirim sağlar,

Belediye otobüsleri engelli ya da sakat vatandaşlar için indirimlidir veya ücretsizdir,

Engelli kişiler H sınıfı sürücü belgesi alma hakkını haizdir,

İmar mevzuatındaki yenilik uyarınca; kaldırım, yaya yolları, konutlar, halka açık binalar ve mekânlar, özürlü bireylerin ulaşabilirliğine uygun hale getirilecektir,
*
Özürlüler için dernek, federasyon ve konfederasyon kurulur. Bunların aslî görevleri, özürlü kişiler için öngörülen yürürlükteki mevcut yasal düzenlemelerin uygulamada sosyal hayata tam olarak yansıması için gerekli etkinlikleri yapmak, gerekli mücadeleyi vermek olmalıdır.

Görüldüğü üzere, yürürlükteki mevzuat hukuku yani yazılı hukuk kuralları, engelli vatandaşları sosyal koruma altına alan kayda değer düzenlemeler içermektedir. Ancak önemli olan, bu düzenlemelerin sadece kağıt üzerinde kalmasını engellemek ve tam olarak uygulanmasını sağlamaktır. Unutulmamalıdır ki, hukukumuzda en büyük sorun uygulamada- dır. Bunun için sivil toplum örgütleri ve biz sağlıklı bireyler uğraş vermeliyiz. Bilmeliyiz ki, hepimiz hayatımız boyunca her an engelli bir kişi olma ihtimaliyle karşı karşıyayız.

.ALINTIDIR.