Killi bir toprak tabakası gibiydi içi; bedenini parçalayan öfke
dalgaları bu tabakanın altına sızamıyor, üstünde birikip gittikçe büyüyerek
şiddetleniyordu. Üstünde öfkenin biriktiği bu tabakanın altı ise bir köy gibi
durgundu. Öfke, bu altta kalan bölgeye ulaşamıyordu. Orada küçük ve mutlu
umutlar, temiz bir ev, saygılı bir eş ve okumuş bir köylünün dingin
gülümseyişi vardı. Köylünün hareketsiz düşleri altta, kentlinin fırtınalı
öfkesi üstte kalmış, Necip'in içini eski Mısır mezarları gibi katlara
ayırmıştı.