elif safak - siyah süt

En son AnadoLu Üniversitesi YayınLarının 8 kitapLık serisinden Anne Baba Eğitimi'ni okudum..

İnsanın eLinden bırakası geLmiyor Mayıs'ı düşündükçe..Kitap sürükLeyici değiL ama bütünLeme korkusuyLa insanda didaktik izLer bırakıyor

eLit Nickli Üyeden Alıntı

En son AnadoLu Üniversitesi YayınLarının 8 kitapLık serisinden Anne Baba Eğitimi'ni okudum..

İnsanın eLinden bırakası geLmiyor Mayıs'ı düşündükçe..Kitap sürükLeyici değiL ama bütünLeme korkusuyLa insanda didaktik izLer bırakıyor

Ben bitirdim gecen sene o kitabı çok şükür.

iki farklı kitabı aynı anda okudum ikisinden da çok büyük keyif aldım

birincisi "kusursuz" süper sürikliyici heycanlı bi aşk romanı bi sonraki sayfayı merakla çeviriyosunuz kitabı 3 günde bitirdim. yazarı judith mcnaught

dieri ise "uçurtma avcısı" iki farklı yaşam iki ayrı dünya sıcacık bi dostluk emir ve hasan... bence kesinlikle okunması gereken güzel bir öykü (bu arada kitabın fliminide önerebilirim çok ahımlı şahımlı bir flim olmasada izlemeye değer)

KAYIP GÜL

Usta terapist Irvin Yalom’dan dünyanın ilk gerçek grup terapisi romanı, iki insanın anlam arayışının büyüleyici hikâyesi. Şu ya da bu zamanda hepimiz ölüm karşısında ne yapacağımızı merak etmişizdir. Her zamanki sağlık kontrolünden sonra birden kendi ölümlülüğüyle karşılaşan saygın psikoterapist Julius Hertzfeld’de hayatını ve çalışmalarını gözden geçirmeye başlar. Hastalarının yaşamında kalıcı bir farklılık yaratabilmiş midir? Peki ya başarısız olduğu hastalara ne olmuştur? Daha bilge ve olgun birisi olarak onları kurtarabilecek midir?

Julius eski hastası Philip Slate’i arayıp bulur. Philip için insanlarla ilişki kurmanın tek yolu sayısız kadınla yaşadığı cinsel ilişkilerdi ve Julius’un terapisi de bunu değiştirememişti. Şimdi ise Philip kötümser ve insansevmez filozof Arthur Schopenhauer’i okuyarak kendisini iyileştirdiğini iddia etmektedir. Ve hep olageldiği gibi kendini beğenmiş, diğer insanları umursamayan, kendi içine gö-mülmüş Philip gerçekten de ustası Schopenhauer’i anımsatmak-tadır. Julius ve Philip en sonunda Faustvari bir pazarlık yaparlar. Philip, Schopenhauer öğretecek, buna karşılık da Julius onu terapi grubuna alıp insanlarla ilişki kurma yeteneklerini geliştirmeye çalışacak. Arayış peşindeki bu iki insan acaba birbirlerinin hayatlarını nasıl etkileyecek?

Irvin Yalom bu son romanında Schopenhauer’in psikolojik hayatının gerçek hikâyesini zarif bir biçimde romanına dahil ederek felsefe ve hayatı sorguluyor.

bilgi ve resimler alıntıdır


bu kitapla schopenhauer düşüncelerini ve hayatınıda öğrenmiş oluyorsunuz,okumanızı tavsiye ederim.

DERSİMİZ ATATÜRK'Ü (TURGUT ÖZAKMAN) BİTİRİP, KÜÇÜK ARI'YI OKUMAYA BAŞLADIM. (CHRİS CLEAVE). GÜZEL KİTAP, UÇURTMA AVCISI'NI BEĞENENLERE TAVSİYE EDEBİLİRİM.

Kayıp Gül'ü okudum. Tüm dünya gibi bende çok beğendim.

En son thomas moore un Ütopya adlı eserini okumuştum.

YAŞADIKÇA-GÖRDÜKÇE
Beyhan ERDOĞAN
KÜÇÜK ARI (Lıttle Bee)
[05-03-2010]

Chris Cleave´nin yazmış olduğu bu roman Nalan Işık Çeper´in güzel anlatımıyla Türkçemize İngilizceden çevrilmiştir..

Nijerya, 923.768 km2 olan verimli toprağı ve 148 milyon kara insanıyla önce Portekizliler sonrada İngilizlerin İşgaline ve Sömürüsüne uğramış bir Afrika ülkesidir..

Sömürgeciler tarafından, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Nijerya halkı birbirine düşürülerek iç kargaşalar yaratılmış ve milyonlarca insan birbirinin dünyasını karartmıştı. 1960 yılında bağımsızlığına kavuşan Nijerya´nın başına gelenler maden ve petrol zenginliği yüzündendir.. O güzelim ülkeyi yaşanmaz hale getiren, İngiltere´yi ideal sığınma ülkesi yapan işte hep bu zenginlikti.. Romanın kahramanı Küçük Arı´yı yollara düşüren de bu inançtı.. Romanın yazarı İngiliz olduğu için gerçekleri bize çıplak olarak göstermiyor Ancak okuyucu olaylara, yaşananlara bakarak bir sonuç çıkarmak durumundadır..

Gelişmemiş ülkelerin, gelişmiş Batı ülkeleri tarafından nasıl kullanıldığını, nasıl sömürüldüğünü, inançları ve dilleriyle nasıl oynandığını, uygar ulusların ahlak anlayışını, samimiyetsizliğini, çıkar ilişkisinin her şeyin üzerinde olduğunu anlar ve üzülürsünüz.

Sığınmacıların terk etmek zorunda kaldıkları ülkelerinden, kaçtıkları ülkeye gidesiye kadar çektikleri sıkıntıları, acıları insan onuruna yakışmayan durumlara düşürüldüklerini okudukça romanı elinizden bırakamazsınız. Bütün sıkıntılardan sonra Uygar ülkeye ulaşmakla iş bitiyor mu? Hayır! Maalesef burada da sorgulanması gereken birçok ahlaki davranış bozuklukları var..

Gelişmiş ülkelerin, maden ve Petrolün bulunduğu ülkelere getirdiği bir ekonomik refah ve teknolojik gelişim olsa da yarattığı ahlaki çöküş, acımasızlık merhametsizlik, maddi çıkarcılık ve sömürge düzeninin yarattığı insanların birbirine olan güvensizliği ülke için en büyük tehlike..

İngilizlerin övünerek söyledikleri “İngiltere, zulüm ve çatışmadan kaçan insanlara güvenli bir sığınak sağlama geleneği ile gurur duymaktadır.” Sözü ne derece samimi acaba diye düşünmelisiniz. Kara Afrika´nın kara insanlarının kara yazgısı ne zaman bitecek? Köle ticaretinin ana kaynağı olmuş olan Afrika insanının yüzü ne zaman gülecek? Sömürgecilik daha tam olarak bitmeden sömürü düzeni nasıl bitecek? İltica, mülteci var mı? Var Sığınma Evleri, Mülteci Gözetim Evleri var mı? Var. Ülkesini terk edenler, Kuşadası, Didim sahillerin de hemen hemen her ay boğulanlar, ölenler, acı çekenler, aldatılanlar, yakalanıp ülkelerine gönderilenler var mı? Var..

Romanın kahramanı Küçük Arı´nın “Benim hayatta kalışımın tek nedeni Kraliyet İngilizcesini öğrenmiş olmam. Belki bunun çok zor olduğunu düşünüyorsunuz.Ne de olsa İngilizce, ülkem Nijerya´nın resmi dili.” Sözleri, bana, Osmanlı Devletinin Türkiye Cumhuriyetinin, Batının sömürücü ülkelerinden ne kadar farklı ve üstün ahlak özelliği taşındığını gösteriyor..

Bakalım, romanı siz okuduktan sonra neler düşüneceksiniz?