Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nde Yapılan Değişiklikler

Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği, 1951 yılında kurulmuş bir dernek olup 63 yıldır hizmet veriyor. Bu hizmet süresince, dernek yönetimleri hiçbir zaman siyasete karışmadı, hiçbir partiye, kuruluşa ya da gruba dahil olmadı. Temel prensibimiz tüm kişi, kuruluş ve kesimlere eşit uzaklıkta bulunmak, iyi ilişkiler kurmak, ülkemizin ve toplumun yararına olacak işler yapmaktır.



Bu prensibimiz doğrultusunda hareket eden derneğimiz 1960 ve 1980 darbelerinde tüm dernekler gibi kapatıldı ancak hiçbir zaman siyasetle ilgilenmediği için ilk açılan dernekler arasında yer aldı. Siyasetle, bir STK olarak, ilgilenmememizin nedeni de asıl hizmet sahamızın 3 yaşından 18 yaşına kadar olan çocuklar, gençler olması ve onların eğitimiyle ilgili olmamızdır.

Bu nedenle dernek olarak eğitim-öğretim konusunda gündeme gelen her türlü konuyu tarafsız bir gözle ve sadece kendi üyelerimiz adına değil tüm özel öğretim kurumları açısından değerlendiririz. Son yapılan yönetmelik değişikliği ile ilgili dile getirdiğimiz tüm yorum ve eleştiriler işte izah etmeye çalıştığımız bu kültür ve alışkanlığın bir tezahürüdür.

1982-2014 döneminde, özel öğretim sektöründe elde edilen tüm başarılar çok büyük bir emek sonucu ve devlet-STK işbirliği ile kazanıldır. Özel okulculuğun oransal olarak yüzde 1,2’lerden, yüzde 4’lere yükselmesi, yurtiçinde ve yurtdışında çok büyük başarılara imza atması ve ülkemizi başarıyla temsil etmesi bunun bir sonucu.

Ancak son yapılan yönetmelik değişikliği ile bu olumlu gelişmeler kısmen askıya alındı ve özel öğretim kurumlarının attıkları her adımın izlendiği bir ortam yaratıldı. Bir kısım haklarımız ise hiç sorulmadan elimizden alındı veya kısıtlandı.
Hepsinden önemlisi, bu yönetmelik değişikliğinin, özel okullar açısından büyük önem taşıyan bazı kilit maddeleri bilgimiz dışında hazırlandı ve Resmi Gazete’de yayımlandığı gün tüm kurumlarımız için sürpriz oldu.

Özellikle son iki sene içinde değişiklik yapılacağı zaman taraflar çağırılıp görüşü alınır, hazırlanan taslak 15 gün internette yayınlanarak tüm kurumların görüşlerini sunabileceği demokratik bir uygulama yapılırdı. Tabii ki sonuçta Bakanlığın son kararı ile yönetmelik belirlenirdi.

Bugün bu süreç kısmen devre dışı bırakıldı, sadece Bakanlığın uygun bulduğu konularda büyük grubun görüşleri istendi ancak bazı maddeler konuşulmadan ve bilgi verilmeden değiştirildi. Ayrıca yapılan bu değişikliklerin ciddi bir kısmı Sivil Toplum Kuruluşlarının katılımlarının sağlanması prensibiyle, serbest piyasa kurallarıyla ve Rekabet Kanunu ile bağdaşmayacak maddeler.

Yönetmelik ile ilgili dikkat çekebilecek birkaç örneğe geçmeden önce iki konuya daha açıklık getirmek yararlı olacak. Dershanelerin kapatılması ile ilgili bir karar alındı ve bu karar TBMM’den geçerek kanunlaştı. Hiç şüphesiz yönetmelik bu hususlara açıklık getirmeli. Diğer konu ise yapılan değişiklikler ile ilgili verilen örnekler incelenirken burada alınan tedbirlerin birkaç kurum yüzünden mi alındığı yoksa sektörün büyük kısmının yanlış uygulamaları nedeniyle mi alındığına dikkat edilmesi hususudur.

Evet, dershaneler ile ilgili pek çok madde yönetmelik değişikliğinde yer aldı. Kanun gereği olan bu değişikliklerin kanunla ilgili kısımları hakkında, kanunu inceleyen Anayasa Mahkemesi dışında kimsenin söz söylemesi mümkün değil. Ancak diğer konularda, yönetmelik hazırlanırken, dershaneden okula dönüşen kurumlara öyle haklar tanındı ki bu şartlarda mevcut özel liseler rekabet edemez duruma geldi. Daha öncede defalarca belirttiğimiz gibi bu uygulama sadece dershanelerin kapanması ile değil özel okulların da kapanması ile sonuçlanma tehlikesini taşıyor.

‘Temel Lise’ adı yanlış
Dershaneden okula dönüşecek kurumların geçici bir süre daha düşük standartlara sahip binalarda hizmet vermesine veya kendilerine maddi anlamda devlet desteği verilmesine, arsa ve bina tahsis edilmesine rekabeti engelleyici olsa da karşı çıkmadık.

Ancak yeni yönetmelikte, itirazlarımıza rağmen bu kurumlara “Temel Lise” ismi verilmesi yanlış. Kamuoyunda onlar temel lise, diğerleri alternatif lise gibi yanlış bir algılama oluşabilir. Bu kurumlara verilebilecek en doğru isim, kanunda da tanımlandığı şekilde ‘Dönüşüm Liseleri’ olabilirdi.

Ayrıca verilen tüm destekler dışında bu kurumlara ikili eğitim yapma hakkının kapısının aralanmış olması ve özel liseler, resmi liselerin programı ve haftalık ders saatlerinden sorumluyken yine bu kurumların bu yaptırımın dışında bırakılması, dershaneden dönüşen liselere, bir anlamda 4 yıl süreyle lise diploması verme gücüne haiz ‘dershaneler’ gibi çalışma imkanı sağlayacak. Bu şartlarda mevcut özel liselere devlet eliyle haksız rekabet uygulanmış olacak. Bu tür bir rekabete mevcut özel liselerin yüzde 90’ı dayanamaz.

Gelelim özel okulların hayatını zorlaştıran, her şeyi izne bağlayan bir kısmı özel bilgilerin ifşası anlamına gelebilecek maddelere.
Bir önceki yönetmelik yapılırken özel okulların da onayı alınarak sınıflarda bulunabilecek maksimum öğrenci sayısı 30’a indirildi. Ciddi anlamda talep gören bazı yabancı okullarımızın da bulunduğu bir kısım okulumuzda 30 kişilik sınıflar ruhsatlı olarak bulunuyor. Ancak yeni yönetmelikte görüş alınmaksızın sınıf mevcutları bir anda 24 kişiye düşürüldü. Geçen yıl sınıfına 30 kişi kaydeden bir okul bu yıl bu öğrencilerden 6 tanesini sokağa mı atacak? Bu öğrencilere karşı okul mu yoksa Bakanlık mı sorumlu olacak? Okulun kayıplarını Bakanlık mı karşılayacak?

Bu konu ile ilgili daha da dikkat çekici konu da, Bakanlıkça geçen yıl Anadolu liselerinin sınıf kontenjanlarının 36’dan 40’a çıkarılmasıdır. Bakanlık bu yıl resmi okullardan bu sayının da arttırılmasını istedi, ayrıca geçen yıl içinde özel okullardan Anadolu liselerine nakil olarak gidecek öğrenciler için kontenjan şartını tamamen kaldırdı. Bu şartlarda hizmet veren Bakanlığın, özel okulların kontenjanını bir gecede 30’dan 24’e indirmesini eşitlik ve adalet duyguları ile açıklamak mümkün değil.

Yine yönetmelik değişikliği ile geçmiş yıllarda kaldırılan ara sınıflara ait ücret artış sınırı tekrar koyuldı. Ara sınıflarda ücret artışı bir şekilde enflasyon dikkate alınarak belirlenecek. Okulların çok büyük kısmı zaten bu şekilde davranıyor. Bakanlığın bahsettiği büyük oranda artışlar, öğrenciyi alırken büyük indirimler yapıp sonraki yıl indirimi kaldırarak büyük çapta ücret artışı görüntüsüne neden olan bir kısım özel okuldur. Bakanlığın koyduğu madde çözüm olmayacak. Bu yaptırım dahilinde de aynı okullar aynı sıkıntıyı yaratabilir. Bakanlık bu kurumları takip edip engellemek yerine serbest piyasa ve serbest rekabet teamüllerine aykırı bir şekilde ücretlere sınır koymayı tercih etti.

Serbest piyasa kurallarının hakim olduğu demokratik ülkelerde, Rekabet Kanunu’na göre çalışan piyasalarda bu tip uygulamalar olmaz. Kurumlar ücretlerini bütçelerine göre ayarlar ve ilan ederler. Hizmet alanlar ile hizmet sunanlar arasında arz talep dengesi içinde ilişkiler kurulur. Talep görmeyen kurumlar ise piyasa tarafından tasfiye olur. Bu şekilde konulan sınırlar, ücreti yüksek okullar ile ücreti düşük okullar arasındaki makasın sürekli açılmasına, buna bağlı olarak düşük ücrette kalan okulların kalite yarışında yok olmasına neden olacak.

Okulların bir banka hesabı açtırması, bu hesabı Bakanlığa ya da valiliğe bildirmesi, velilerin eğitim ücretlerini bu hesaba yatırması ve bu hesaba yatan eğitim ücretlerinin MEBBİS’e işlenmesi hükmü getirildi. Oysa okullar yerine göre çek, senet gibi çeşitli piyasa enstrümanları ile çalışıyor, bazen kredilendirme veya finans kuruluşu çözümleri uyguluyor. Mal veya hizmet karşılığı anlaşmalar yapıldığı biliniyor. Okullar bazen yakınlarından hiç para almadığı halde tam fatura kesiyor ve mali kanunlara uyuyor. Böyle bir durumda yukarıda bahsi geçen hüküm, bu tip işlemleri engelleyecek hale geldiği gibi özel hayatın ifşası anlamını da taşıyacak.

“Gözetim altındayız” rahatsızlığı yaratacak
Bunun yanında, ücretsiz öğrencilerin ve bursluların da MEBBİS’e işlenmesi istenmdi. Bu da bir anlam da kurumlarımızda “gözetim altındayız” rahatsızlığı yaratacak. Oysa tüm okullarımızın mali kayıtları denetime açıktır. Ücretsiz öğrencilerimiz ilçe ME müdürlüklerine bildiriliyor. Bursluluğa gelince, bursluluk gerçek anlamı ile bir hayır işidir. İyilik gizli kalmalıdır. Sağ elin verdiğini sol el bilmemelidir. Ayrıca bursluların sisteme işlenmesi de bir anlamda özel hayatın ifşasıdır. Oysa Bakanlık özel bilgilerin korunması prensibi ile herkese açık olması gereken merkezi sınav sonuçlarını bile özel okullara vermiyor.

Bir başka maddede okulların velileri ile yapacağı sözleşmeden bahsediliyor. İlgili cümle içinde, bu sözleşmenin Bakanlıkça belirlenip Genel Müdürlüğün internet sayfasında yayımlanacak sözleşme olduğundan söz ediliyor ve yine bu sözleşmeden ‘özel’ sözleşme diye bahsediliyor. Böyle bir sözleşme ‘özel’ olmaz, ‘genel’ olur hatta genel de olmaz buna ‘tek tip’ sözleşme denir.

Bir önceki yönetmeliğe dayanarak, okullar ücretsiz okuma kontenjanlarını belirlerken şehit ve malul gazi çocukları dışında kalan kesimde (özellikle memur çocukları) ailenin gelir durumuna göre yüzde 25-50-75 gibi ücretsiz okuma hakları veriyorlar. Bakanlık bu hakkı da bir gecede ortadan kaldırdı. Seneye okullar, ailelere ve çocuklara, “Bakanlık bu hakkınızı elinizden aldı” dediğinde, ailelerin ve çocukların durumu ne olacak?

Bakanlık eğitim personeli dışında okullarda hizmet alacak personelin de evrakının milli eğitim müdürlüklerine yollanacağını ve bu personele de çalışma izninin valilikçe verileceğini belirtiyor. Bakanlığın ruhsat verdiği okullara ve çalışma izni verdiği müdürlere güvenmesini arzu ederdik.

Özellerin, resmi kurumların birebir aynı olması ilerlemeyi engelleyebilir
Öğretmen çalışma sürelerini 30 saatten, 40 saate çıkaran Bakanlık, bu 40 saatin, 20 saat kadro karşılığı, 20 saat ders ücretli olabileceği şartını koydu. Bu işverenle, çalışan arasında bir iş akdidir. Öğretmenin nasıl daha az yorulup, daha fazla performans göstereceğine göre taraflar arasında bir anlaşma yapılabilir ve bu anlaşmaya göre ücret belirlenebilir. Böylece kurumlara özgün olma fırsatı yaratılabilirdi. Özel kurumların birebir resmi kurumların kopyası olması ilerlemeyi engelleyebilir.

Yabancı okullar ve milletlerarası okullar dışında kalan Türk özel okulları yabancı genel müdür çalıştıramaz deniyor. Okulların eğitim-öğretim ile ilgili gerçek yetkilisi ve Bakanlığa karşı muhatabı ‘Okul Müdürü’dür. Genel müdür işletme veya mali konularda, organizasyon ya da diğer sahalarda ağırlıklı görev alabilir ancak okul müdürü eğitim-öğretimden sorumludur. Bu açıdan bakıldığında, yabancı genel müdüre yasak getirmenin hukuki bir dayanağı olmadığı inancındayız.

“Kendi öğrencisine, hafta sonu takviye kursu yapacak okul bu kursu ücretsiz yapacak olsa dahi valilikten izin almak zorunda” deniliyor. Oysa valiliğe bilgi vermek, gereksiz ama yeterli olmalı. Bu tip en basit konular bile valilik iznine tabi olursa hem zaman hem de emek kaybına neden olacak.

Kısaca asansör konusuna da değinmek gerekiyor. Engellilerle ilgili olarak her türlü kolaylığın sağlanması açısından elden gelen her şeyin yapılmasına kimsenin itirazı olamaz. Ancak Bakanlık, engellilik konusunda çıkarılan kanunda dahi yer almayan bir hükmü yönetmeliğe ekledi. Zemin kattan başka katı olan okullar asansör yapmak zorunda.

Dünyanın en gelişmiş, demokrasinin beşiği sayılacak ülkelerinde, bu ülkelerin en önemli şehirlerinde, Londra’da, New York’ta, Paris’te, Roma’da bile her okulda asansör bulunmuyor. Öncelikle bir binaya asansör yapılabilip, yapılamayacağına bakmak gerekiyor. Bu konu teknik bir konudur, belediyelerin iznine ve ruhsatına tabidir.

Bunun da ötesinde pek çok tarihi bina bulunuyor. Bu binalarda olan asansörlerin değiştirilmesine veya bu binalara yeni asansör yapılmasına Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları genellikle izin vermiyor. İzin verilse dahi bu tarihi binaların statik olarak bu inşaata uygun olup olmadığı problemi var. Bu sağlansa, ruhsat alınsa ve uygulama yapılsa bu sefer Bakanlık sağlamlık raporu isteyecek. Üniversiteler ya da ilgili kuruluşlar bu tip tarihi yapılarla ilgili rapor vermeye yanaşmıyor. Rapor alınsa bile Bakanlığın standartlar yönergesi devreye giriyor ve okulun ortak alanlarının gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu durumda 100 yıllık tarihi geçmişi olan okullar tüm kazanılmış haklarını ve kontenjanlarının ciddi bir bölümünü kaybedecekler. Bakanlığın acaba resmi okulları içinde kaçının asansörü var? Bu kez de önce devlet tüm okullarında bu yükümlülüğü yerine getirse ve daha sonra özellerden talepte bulunsa olmaz mı?

Bütün bu kısıtlamalar getirilirken bir yandan da öğrencilere eğitim desteğinden, kurumlara vergi, sigorta primi gibi süper teşviklerden söz ediliyor. Öğrencilere verilecek maddi destek Bakanlığın tasarrufudur bu konuda bir şey diyemeyiz, isteyen kurum başvurur, isteyen veli talep eder. Ancak kendi açımızdan hiçbir teşvik istemediğimizi, teşekkürlerimizle belirtmek isteriz. Süper teşvikler yerine, sadece özgür ve onurlu çalışma ve hizmet etme fırsatının tanınması bizler için yeterlidir!

Cem GÜLAN - Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği Yönetim Kurulu Eş Başkanı