ABD’li bir psikolog, masallardaki ‘güzellik’ ve ‘kusursuzluk’ vurgularının kız çocuklarının psikolojilerini olumsuz etkilediğini öne sürdü.
ABD’li psikolog Jennifer L. Hardstein, “Princess Recovery” (Prenses Kurtarma) isimli kitabında kız çocuklar için tehlike içeren masal karakterlerinin “Prenses Sendromu”na yol açan zararlarını aktardı. Hardstein’a göre, klasik masallardaki “güzellik” ve “kusursuzluk” vurguları kız çocuklarının yanlış bir psikolojide büyümesine neden oluyor. Özellikle en az iki yaşındaki kız çocuklarını tehdit eden bu sendrom, masal kitapları ve Disney’in geliştirdiği çizgi film karakterleri yüzünden gerçek değerlerin fark edilmesini engelliyor.
“Uyuyan Güzel” veya “Sindrella” gibi masallar, bir kızın sevgi ve itibar kazanması için güzelleşmesi ve iyi giyinmesi gerektiğine dair mesajlar içeriyor. Bu mesajlarla büyüyen kız çocukları, özgüveni yanlış tanımlıyor ve zeka, cömertlik, tutku gibi değerlerin önemini gerektiği kadar algılayamıyor. Ayrıca çocukların, özgüven arayışını maddiyatta bulmaya çalışmasına yol açıyor. Harstein, Barbie bebekler, ağır makyaj altında kusursuz görünen televizyon yıldızlarının kötü etkilerine karşı aileleri uyardı.


ALINTI





PRENSES GİBİ BÜYÜTÜLEN KIZLAR YETİŞKİNLİKTE SORUMLULUK ALAMIYOR



Aşırı süslü kıyafetleri, tokaları, takıları, ayakkabılarıyla 'taş bebek' haline getirilmiş kız çocukları vardır. Gören herkes beğenir, sever, ilgi gösterir. Yoğun ilgiden çocuk kadar anneler de memnundur, zira, onu sevimli, prenses gibi giydirmeyi başaran kişi annesidir ne de olsa.
En küçük normal davranışları bile büyük olaymış gibi alkışlanan, abartılan, övülen bu çocukların bütün eşyaları, giysileri, çantaları da 'prenses rengi' olarak kabul edilen pembenin türlü tonlarında; barbi, cindy, winks gibi ideal vücutlu, havalı genç kız figürleriyle bezelidir. Baştan aşağı pembeler giyinen küçük prenses, anne-babasına her dediğini yaptırma becerisine sahip kapris, naz ve gözyaşı yumağı, anne ve babalar başta olmak üzere birinci dereceden tüm akrabaların gözbebeği, dünya güzelidir. Ancak, bu şekilde ben merkezci ve her isteği yapılarak büyütülen çocukların, aile dışında okul ve arkadaş ortamında başka şartlarla karşılaştıkça hayal kırıklığı yaşaması ve mutsuz olması kaçınılmaz bir gerçek. Psikolog Fazilet Seyidoğlu'na göre, 'prenses sendromu' yaşayan bu çocuklar yuvaya veya ilkokula başlayınca yaşıtlarıyla eşit muamele görmeyi kabullenemiyor. Gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde de sorumluluk yüklenmekte zorlanıyorlar.


OKUL YILLARINDA MARKA DÜŞKÜNÜ OLUYORLAR


Seyidoğlu, okulda da evdeki gibi sürekli kendi istediğinin olmasını bekleyen çocukların özellikle grup oyunlarına uyum sağlamakta zorlandıklarını söylüyor. Dış görünüşleri ve kıyafetleri ile beğenilmeye alışan çocukların ilkokuldan itibaren 'marka düşkünü' haline geldiklerini belirten Seyidoğlu, "Çok süslü veya markalı kıyafetler giydirilen çocuklar çevresindekilere 'ben kıyafetimle sizden üstünüm, değerliyim' mesajı vermeyi öğreniyor. Aileler, kendi özgüven eksikliklerini çocukların üzerinde yansıtıyor. Bu, çocukların ruhunu zedeleyen, çocuğa yapılan çok büyük bir zarardır. Çocukların dış görünüşten önce ahlaki eğitimlerine dikkat etmek ve bununla değerli olduğunu hissettirmek daha önemli." diyor. Seyidoğlu'na göre, çocuklara kıyafet seçerken de dengeli olmak gerekiyor. Onları ne aşırı süslemek ne de tamamen sade giydirmek doğru. En iyisi alışveriş sırasında çocukla anlaşarak ortalama bir tarz oluşturmak.
3 yaşından sonra kıyafetlerini kendisi seçmeye başlayan çocuklar, aileden ziyade televizyon dizilerinde, barbi bebeklerde ve arkadaşlarında gördükleri şekilde giyinmek istiyor. İlkokuldan itibaren de arkadaş arasında daha üstün olabilmek için ünlü markaların kıyafetlerini giymek için özen gösteriyor. Bu talepler aileyi maddi olarak da zorluyor. Psikolog Fazilet Seyidoğlu, ailelerin, çocuğun kıyafeti ve dış görünüşü ile değerli görünme arzusunu destekleyecek davranışlardan kaçınması gerektiğini söylüyor. Örneğin, çocuğuna kaliteli olduğu için ünlü markaların kıyafetlerini ve eşyalarını alan aile marka ismini çocuğa söylemeye gerek duymamalı. Ona, dış görünüşünden dolayı değil, yaptığı güzel davranışlar ve becerilerinden ötürü beğeni sözcükleri kullanılmalı.


MODERN AİLE ÇOCUKLARI NARSİST EĞİLİMLİ



Sorumluluk almadan, hayatın olumsuz ve zor şartlarını öğrenmeden büyüyen genç kızların evlilik ve aile sorumluluğunu taşımaları da zor oluyor. Çevresindeki herkesten sevgi, ilgi ve hizmet beklentisi içinde yaşadığı için eşinden de aynı davranışları bekliyor. Karşılık bulamayınca da hayal kırıklığı yaşıyor. Modern ailelerin çocuklarını narsist eğilimli yetiştirdiklerine dikkat çeken Fazilet Seyidoğlu şöyle konuşuyor: "Aileler çocukların duygu dünyasına çok önem veriyor ama çevresine karşı davranışlarına çok dikkat etmiyor. Başkasının düşüncelerine ehemmiyet vermeyen, sadece kendini haklı ve doğru gören, davranışlarının ve sözlerinin başkasını nasıl etkileyeceğini hesap etmeyen insanlar yetişiyor. "



KIZ ÇOCUKLARINA NEDEN PEMBE RENK EMPOZE EDİLİYOR?



Dükkanlar ve oyuncak üreticileri, kızlar için özellikle pembe renkli oyuncaklar üreterek ısrarcı prenseslerden oluşan bir jenerasyona sebep olmakla suçlanıyor. Uzmanlar "pembe salgını" olarak tanımladıkları bu durumun kız çocuklarının beynini yıkadığını ve basmakalıp cinsiyet fikirlerini empoze ettiğini öne sürüyor. Kızların daha üç yaşına gelmeden pembe renge bağlandıkları ve pembe dışında giysi ve oyuncakları reddeder hale geldiği de iddia ediliyor. Telegraph'ta yer alan bilgilere göre, bu sorun aileler ve eğitmenler tarafından etraflıca tartışılıyor. Çoğunluk pembe rengin empoze edilmesinden ve pembe dışında bir şey bulmanın neredeyse imkansız olduğundan şikayetçi.


ALINTI , Zaman Gazetesi