Çocuklarımızın beyinlerini besleyelim...

Genetik olduğunu bildiğimiz otizm, disleksi, down sendromu ve hiperaktivite son yıllarda dünyada ve ülkemizde hızlı bir artış gösteriyor (Ülkemizde 7 milyon 800 engelli var, bunların % 21’i zihinsel engelli). Aslında bizim genetiğimizde son 20 yıldır herhangi bir değişiklik olmadı. Değişen, çevresel faktörlerden birisi olan beslenme. Son yüzyılda yapılan beslenme önerileri fiziksel büyüme ve proteinle ilişkili. Biz proteinli besinlerin alınmasına özen gösterdik. Fakat esas olan beyinin beslenmesi . Bu ihmal edildiği için son yıllarda zihinsel engelli çocukların sayısında artış var. Modern ülkelerin çoğunda, insanlar daha fazla yiyorlar ama iyi beslenemiyorlar. Bu değişiklik, besinleri üretip, tüketirken besinlerde oluşturduğumuz bazı besin öğelerindeki kayıplar nedeniyle ”tip B” malnütrisyonun oluşmasına neden oldu.


Çocuklarımızı hatalı besliyoruz.

Rafine edilmiş, tüketime hazır, sebze ve meyvelerden yoksun bir diyetle beslediğimiz çocuklarımızı fiziksel risklere soktuğumuzu artık itiraf etmeliyiz. Beslenmede yaptığımız bu yanlışlarla oluşan hasar, çocukların davranışlarını, öğrenme kapasitelerini ve ruhsal durumlarını olumsuz etkiliyor. Uygun beslenme; beyinin ve vücudun büyümesi ve gelişimi için ve beyin ve vücuttaki her hücrenin yapımı, yakıtı ve yenilenmesi için gereklidir İhtiyacımız olan 50 besin öğesini besinlerimizle sağlamak zorundayız. Bu besin öğeleri; vitaminler, mineraller, elzem yağ asitleri, omega-3 ve omega-6 yağ asitleridir. Ne yazık ki modern diyetler, bu besin öğelerinin pek çoğundan yoksundur.


Beyinin % 60’ı yağdan oluşuyor. Hücre membranlarının yapısının temel öğesi omega-3’tür . Milyonlarca yıl önceki avcı -toplayıcı dönemlerden, tarım döneminin sonuna kadar yağların alımı ve omega-3/omega-6 oranı aynen korunurken, endüstrileşmenin başladığı dönemlerden itibaren rafine edilmiş besinlerin üretilip tüketilmesiyle omega-3 lerde azalma oldu. Omega-3/ omega –6 dengesi bozuldu.

Margarinler ve tüketime hazır fırınlanmış veya kızartılmış besinler, yüksek düzeyde hidrojene yağ ve trans yağ içerirler. Bunlar yapay olarak doyurulmuş yağlardır. Bu yağların; besleyici özellikleri yoktur ve çok fazla sağlık riski taşırlar. Trans yağlar, beyinin ve vücudun sağlığı için gerekli olan elzem yağ asitleri ile (omega-3 ve omega-6) ile rekabete girerek sağlığı olumsuz etkilerler (trans yağ asitleri; atıştırmalar-kek, bisküvi, kraker, margarin, kızartılmış patates, patates cipsi, mısır cipsi, popkorn, hamur yapımında kullanılan katı yağlar, şekerlemeler, kahvaltılık tahıllar da bulunur). Depresyonun beslenme ile kuvvetli ilişkisi vardır. Balık ve deniz ürünlerinde bulunan Omega-3 yağ asitlerinin, koruyucu etkisinin olduğu düşünülüyor.


Yapılan bir çalışmada, omega-3 verilen grupta, plasebo verilen diğer grupla karşılaştırıldığı zaman okuma ve heceleme yaşının yükseldiği ve hiperaktif davranışlarda anlamlı düşüşler olduğu kaydedildi. ABD’de yapılan “Ulusal Diyet ve Beslenme Çalışması” nın sonuçlarına göre; 2-18 yaş arasındaki tüm gruplarda; besinlerden ve bütün kaynaklardan (suplement dahil) alınan vitamin A’nın, çinkonun, demirin, gereksinimlerden anlamlı derecede düşük olduğu bulunmuştur. Hiperaktif çocuklarda yapılan çalışmalarda, çinko ve demirin eklenmesinin davranışlarda olumlu değişiklikler sağladığı belirtilmiştir..

Diyetimize neler eklendi?

· Pestisitler, tarımda kullanılan sentetik kimyasallar ve çevredeki endüstriyel kirlilik,

· Antibiyotikler, besinlere eklenen büyüme hormonu vb.

· Besleyici olmayan katkı maddelerin tüm çeşitleri:

-Koruyucular (tuz, şeker, sodyum benzoat)

-Tat vericiler (tuz, şeker, MSG vb.)

-Renklendiriciler (tartrazin benzeri boyalar)

-Tatlandırıcılar (aspartam)

-Tat değiştiren ajanlar ( modifiye nişasta, trans yağlar)

Yapay besin renklendiricileri (YBR) ve hiperaktivite ile ilgili yayınlanan çalışmaların meta analizinden elde edilen sonuçlara göre bu besin renklendiricilerinin, çocukların davranışlarında yan etkilere neden olduğu bulundu. Hiperaktif çocuklara renklendirici ve koruyucu içermeyen bir diyet verildi, sonra renklendirici ve sodyum benzoat içeren içecek günde 1 kez verildi. Koruyucu ve renklendirici içermeyen diyet süresince hiperaktif davranışlarda önemli azalmalar sağlanırken, diyete içecek ilave edildiğinde hiperaktivitede anlamlı artışlar oldu

Diyetimizden yok olanlar nelerdir?

* Rafine edilmiş, paketlenmiş ve işlenmiş besinlerde pek çok elzem besin öğesi ve posa, kayba uğramıştır.

* Meyve ve sebzelerin tüketilmemesi:ABD’de çocuklara yönelik yapılan “Günde 5” mesajı hala sonuç vermemiştir - vitamin ve mineral içeriği azalmıştır.

* Tam, rafine edilmemiş besinler yok olmuştur -Bunlar posa ve mikro besin öğelerinin kaynaklarıdır.

* Omega-3 yağ asitleri yok olmuştur-Balık ve deniz ürünlerinde, yeşil sebzelerde, fındık, fıstık, ceviz, badem vb. sert kabuklu meyveler ve tohumlarda bulunur (bunlar çocukların favori besinleri değildirler)

Davranış, öğrenme ve ruhsal durum bozukluklarında beslenme

1. Mikrobesin öğeleri eksikliği/dengesizliği

* Vitamin ve mineral eksikliği veya dengesizliği; Pek çok diyette anahtar besin öğeleri minimum düzeylere düşmüştür. Bireysel farklılıklar besin gereksinimlerini etkiler

* Omega-3 ve omega-6 yağ asitlerinin yapımında gerekli kofaktörlerin yokluğu

-Çinko, magnezyum, manganez, B3, B6, C vb. vitaminler

* Düşük antioksidan korunma (Vitamin E, C, karotenoidler, flavanoidler (selenyum, çinko vb.) Sebze ve meyveler ve rafine edilmemiş tam besinler bunları sağlar.

* Kan şekeri regülasyonunda bozukluklar (ruhsal durum bozukluğu, dikkat eksikliği ve aşırı karbonhidrat isteği). Hiperaktif çocukların %74’ünde Glikoz intoleransı belirlenmiştir (krom, manganez, vanadium, Omega-3.

Vitamin ve minerallerle ilgili araştırmalar

* Otistiklerde B6+ magnezyum - çeşitli araştırmalarda yararlı etkileri görüldü

* Hiperaktiflerde çinko ve magnezyumun yararlı etkileri gösterildi.

2. Anti-Nutrientler ve Toksik Sorunlar

* Kurşun, civa, kadmiyum vb. bilişsel fonksiyonları geciktiren nörotoksinler olarak bilinirler. Yüksek düzeylere maruz kalınması ve/veya yetersiz detoksifikasyon mekanizmaları bilişsel fonksiyonları olumsuz etkiler.

* Pestisitler & besinlerdeki diğer kalıntılar- pestisit kalıntıları, organik meyve ve sebzelerde en düşük seviyededir ve organik etllerde ilaç/hormon çok azdır.

* Sentetik ve Doğal Gıda Katkıları-Bunlar çocukların davranışlarını etkileyebilir. En yaygın olanlar: Tartrazine benzeri boyalar ve diğer yapay renklendiriciler, benzoat grubu besin koruyucuları (sülfitler, nitratlar, MSG)

* Bazı bireyler daha fazla risk altındadırlar-belirli besinlere “allerjiler ve intoleranslar” ile olası ilişki

3. Besin allerjileri ve intoleransları

* Allerjiye karşı İntolerans

-IGE (veya IGG), geleneksel tıbbi testler, diğer “intolerans” reaksiyonlarını

saptayamaz. Besinlere olan yan etkilerin saptanması çok zor olabilir. Besin isteği

(bağımlılık) bu besinlere olan allerjiyi maskeleyebilir.

* Bireysel farklılıklar olabilir, yaygın reaktif besinler şunlardır:

-Süt ürünleri, özellikle inek sütü (kazein)

-Buğday & diğer tahıllar: (gluten/gliadin)

-Fındık, fıstık, ceviz, badem-vb. sert kabuklu meyveler, çikolata, turunçgiller, mısır,

soya, maya

* Sindirim zorlukları primer faktör olabilir

-Enzimatik yetersizlikler (yapısal veya yokluk nedeniyle)

-Düşük mide asidi (Betaine HCl yardımcı olabilir ?)

* Barsak geçirgenliği ile direkt bağlantı sorunları

Düşük Omega-3 besin allerji ve intoleransına katkıda bulunabilir

Potansiyel DİREKT etki: İmmün sistemin düzenlenememesi: Omega-6’nın; Omega-

3’e oranındaki artma, iltihaplanmaya ve iltihabi hastalıklara zemin hazırlar

* Membran geçirgenliğinin artması: Uygun HUFA’nın olmaması hem beyinde hem de barsaklarda membran bütünlüğünü tehlikeye atabilir.

Beslenmede önemli olan başka faktörler de vardır

* Pek çok vitamin ve mineral optimal immün fonksiyonlar için gereklidir

-Çinko, magnezyum, selenyum, A, C, E vitaminleri vb.

* Hücre membranlarının bütünlüğü için antioksidanlar da gereklidir

-Karotenoidler, flavanoidler, izoflavonlar vb

* Yeterli diyet posası ve prebiyotikler sağlıklı sindirim sistemi için gereklidir.

* Sindirim enzimleri ve diğer enzimlerin yapımında da besin öğelerinin doğru dengesi gereklidir

4. Enzimler /Barsak florası

* Laktoz İntoleransı (süt şekerine karşı intolerans): Enzimler /Barsak florası

-Genellikle bebekliğin ilk dönemlerinde oluşur, fakat teşhis edilmeyebilir (özellikle

bazı etnik gruplarda).

* Diğer sindirim enzimleri eksikliği:

-Otistiklerde fenol sulfo transferaz (FST) enzim eksiklikleri ve bununla ilişkili

belirtiler bulunmuştur

-Orta zincirli trigliseritler.balık yağı, enzimlerin aktivitesini artırabilir.

* İrritabl Barsak Sendromu: Genellikle anksiyete/ruhsal bozukluklarla birliktedir ve teşhis edilmemiş besin allerjileri ve intoleransları da olabilir.

-Barsak duvarlarındaki herhangi bir irritasyon besin öğesi emilimini etkileyebilir.

* Prebiyotikler /Probiyotikler sağlıklı barsak florasının sağlanmasına yardımcı olur.

5. Malabsorbsiyon / “sızıntılı barsak”

* Sızıntılı Barsak (leaky gut) Sendromunun risk faktörleri

-Allerjiye yatkınlık ve/veya sindirim zafiyeti

-Anne sütünün kesilmesi

-Tekrarlayan antibiyotik kullanımı

-Viral enfeksiyonlar

Kan şekeri regülasyonu problemleri

* Şekerin direkt olarak davranış problemlerine yol açması üzerine çok az kanıt vardır, fakat, herhangi bir maya organizması, şekeri yiyerek büyüyecektir

-Gecikmiş glikoz intoleransı hiperaktif çocuklarda yaygındır.

* Şeker ve rafine karbonhidratların yüksek alımı (tatlılar, meşrubatlar, bisküviler, kekler, pastane ürünleri vb.) aşağıda sıralanan hasarlara neden olabilir.

- Hızlı kan şekeri değişiklikleri, dikkat, hafıza ve ruhsal durumu etkileyebilir

-Elzem besin öğelerinin alımında risk oluşturarak eksikliklerine neden olabilir (şekerli besinlerin besleyici değerleri azdır)

-Şeker, tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar için bir ön madde olup uzun vadede

Metabolik sendrom için riski oluşturabilir.

-Yüksek şeker, yüksek yağ diyetleri beyinin büyümesini önleyebilir.



VÜCUT İÇİN İYİ OLAN DİYET BEYİN İÇİN DE İYİDİR

Obezite, tip 2 diyabet, kalp hastalıkları vb. kaçınmak ve davranışsal riskleri, öğrenme zorluklarını ve mental sağlık problemlerini azaltmak

* Rafine şeker ve nişastaları AZALTMAK

* Tam tahıllardan yapılmış kompleks, rafine edilmemiş karbonhidratların, sebze ve meyvelerin, fındık, fıstık, ceviz vb sert kabuklu meyvelerin ve kurubaklagillerin alımını ARTTIRMAK

* Düşük glisemik indeksli besinleri tüketmek,

* Daha fazla vitamin, mineral, diyet posası ve prebiyotik almak.

SONUÇ: Beslenme, “alternatif” veya “tamamlayıcı” bir yaklaşım değildir. Beyinin gelişmesinde ve fonksiyonlarında, beslenme ve besinlerin etkisi, temeldir.


Prof. Dr. M. Emel Alphan

Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı


.ALINTIDIR.