KURUMSAL OKUL ÖNCESİ EĞİTİME AİLENİN KATILIMI
Çocuk eğitiminin öneminin artmasıyla birlikte evde de nitelikli bir eğitim verilmesi gerektiği bilincine varılmıştır. Çocuğun öğrenmesinin büyük mik¬tarının yaşamının ilk yıllarında daha hızlı olduğunu kanıtlayan pek çok araştır¬ma vardır. Aileyi okul öncesi eğitim programının bir parçası haline getirmek, çocukların gelişimi açısından üzerinde durulan önemli bir konu haline gelmiştir (Seçkin-Koç, 1997, s.5).
Çocuğun yakın çevresi onun gelişiminde ve bakımında önemli rol oynar. Ço¬cuğa sağlanan yakın çevrenin etkin olabilmesi, aile üyelerinin tutum ve davra¬nışlarına bağlıdır.
Aile her dönemde çocuğun gelişimi ve eğitiminden sorumlu olmuştur. Ancak bu rol, geleneksel toplumlarda, sanayi toplumlarına göre daha yoğun ve yaygın bir biçimde görülür. Geleneksel aile modelinde bir taraftan toplumun değer normlarını, diğer taraftan da bilgi ve becerileri öğreterek çocuk yaşama hazırla¬nırdı. Bilim ve teknolojinin etkisi altında ortaya çıkan hızlı toplumsal değişme¬ler aile sisteminde, aile üyelerinin rol ve işlevlerinde de önemli değişmelere yol açmıştır. Böylelikle ailenin, içinde eğitim de olmak üzere bazı temel işlevle¬rinden bir çoğunu başka toplumsal kurumlar üstlenmiştir. Çocuğun eğitiminde sorumluluğu bulunan okul kurumunun varlığı giderek gelişmesine karşılık, bu durum ailenin yeni sorumluluklar üstlenmesini de beraberinde getirmiştir. Bu konuda ortaya çıkan en önemli sorumluluk da çocukların eğitiminde okul ile sıkı bir işbirliği içinde olma sorumluluğudur (Yılmaz, 1994, s.7).
Kaçınılmaz olarak anne-baba-çocuk ilişkisi öğretmen-çocuk ilişkisinden
daha yakıp ve güvenlidir. Çocuk, anne-babasına güvenli bir ev ortamı ve sürek¬li bir sevgi ve sıcaklık sağlayıcı kişiler olarak bakmaktadır. Çocukların öğret¬menleri sınıfta sıcak ve sempatik olmak ve bazen anne-baba rolünü oynamak zorundadır. Öğretmenin tutumu farklı olmalıdır. Anne-baba rolü kabul edilmeyi vurgular, öğretmenin rolü ise objektifliği gerektirir. Roller arasındaki önemli farklılıklar ailelerin, ev-okul öğrenim programlarında yer aldıklarında gözardı edilmemelidir (Chazan-Laing-Harper, 1987, s. 160-161).
Farklı kültür zeminine sahip, farklı çocuk yetiştirme tarzlarını benimseyen anne-babaya bu konuda en büyük destek öğretmenler ve okuldur. Öğretmenler ve anne-baba arasında anlayışlı bir zeminde oluşan olumlu ve aktif bir iletişim, çocuğu ilk eğitim dönemi için en uygun öğrenim ve eğitim ortamını oluşturur. Ailelerin daha okul öncesi dönemden başlayarak eğitim programına aktif olarak katılımı, çocuğun çeşitli öğrenmeleri üzerinde çok olumlu ve kalıcı etkiler yaratır (Kuşin, 1991, s.74).
Görüldüğü gibi ailenin öğrettikleri ve yakın çevreden alınan bilgiler, çocuğun r yaşamını önemli ölçüde etkiler. Bununla birlikte çocuk için gerekli olan en etkin ^ eğitim aile ve öğretmenin birlikte çalışmasıyla gerçekleşir (İsmen-Yıldız, 1996, s.30). Çünkü aileleri bilinçlendirmek, onlara çocuklarının eğitiminin bir parçası olduklarını hissettirmek ve kendilerine güvenmelerini sağlayarak çocuklarıyla birlikte bu eğitimin içine almak gerekir (Bergman, 1990, s. 12 ).
Catron'a göre ise, erken çocukluk programına ailelerin katılımı çocuklar, aileler ve programın gereklerinin karşılanmasına yardımcı olur. Çocuklar farklı meslek gruplarına, kültürel geçmiş ve fikirlere sahip geniş bir yetişkin grubuyla ilişkiye girme şansı bulurlar. Ailelerin programdaki çeşitli etkinliklere katıldık¬ları zaman çocuklar kendilerini daha güvenli ve destekleyici bir ortamda hissederler. Çalışan anne-babalar katılımları için fırsat ve teşvik doğduğunda çocuklarına daha fazla zaman ayırabilir, kendilerini dinleyen öğretmenlerden çocuklarıyla ilgili bilgi alışverişi yapar, çocuk bakımı sorunları ile ilgili öneriler alırlar. Böylece anne-baba rolleri teşvik edilerek desteklenmiş olurlar. Prog¬ramda diğer ailelerle iletişim ve etkileşim fırsatları olduğunda da aileler için destek ve teşvik oluşur (Catron, 1993, s.48).
Katılımın Sağlanması
Aile katılımının sağlanması kurum açısından önemli bir gelişmedir.Kurum amaçlan doğrultusunda ailelerin ne yapabileceklerini çok iyi planlamalıdır. Katılıma başlanmadan önce, somlar hazırlanarak ön araştırmanın yapılması katı¬lımın tam ve doğru olarak planlanmasını sağlar (Edwards-Knight, 1996, s. 112-. 118).
Ailelerle çalışmak önceden saptanmış olan işbirliğinin temellerine bağlıdır. Eğer aileler ve öğretmenler birbirlerine karşı saygılı davranırlar, herkesin ayrı ve farklı önemli yetenekleri olduğunu kabul ederse çocukların öğrenimlerini ve düşüncelerini temelden destekleyebilirler (Nutbrown, 1994, s. 140).
Morrîson a göre aile katılımının 3 boyutu
1- Görev Yönelimi: Aile katılımını sağlamada en ortak ve geleneksel yol görev yönelimidir. Bu boyut, okul veya sınıf programım desteklemek için belli gö¬revleri yerine getirmeyi hedeflemelidir. Burada, öğretmenler ve idare, ailelerin öğretmen, yardımcı, sayman, gezi sorumlusu ve muhasebe yardımcıları olarak katılımlarım sağlamaya çalışırlar./Bu yol çoğu öğretmenin ideal bulduğu katılım türüdür. Aile katılımı dendiği zaman akla gelen, en çok kullanılan yöntemdir.
2- Süreç Yönelimi: Süreç yöneliminde, aile okulun çalışmasında önemli olan belli etkinliklere katılmaya teşvik edilir; müfredat programının düzenlenmesi, kitap seçimi ve incelemesi, komitelere üyelik, öğretmen seçimi gibi... Profesyonel eğitimcilerin bazen bu sorumlulukları ailelerle paylaşmada isteksiz olması, ailelerin uzun hazırlanma ve desteğini gerektiren bir katılım türü olması nedeniyle süreç yönelimi yaygın olarak kullanılmamaktadır.
3- Gelişimci Yönelim: Ailelere kendileri, okul, çocuklar ve diğer ailelere yarar sağlayacak, aynı zamanda da aile katılımını arttıracak yeteneklerin ge¬liştirilmesinde yardım eder (Morrison, 1988, s.419 ).
Adams'a göre ise, ailelerle özel aktiviteler, etkinlikler, partiler, piknikler düzenlenebilir. Anne-babalarla karşılıklı görüşmeler ayarlanabilir, Bu görüşmelerdeki konuşmalar özellikle çocuğun üzerinde yoğunlaşır, ancak ailenin ihti¬yaçları ile de ilgilenmek gerekir. Bunların yanı sıra sınıf aktivitelerinden haber¬dar etmek için broşürler vermek, çocuğun sınıfta yaptıklarını gösteren video ka¬setleri izletmek, ayrıca çocuğun çalışmalarını ve bu çalışmaların içeriğini arkalarına kısa notlar ekleyerek eve göndermek aile katılımını kolaylaştırır (Adams, 1989, s.2).
Katılımın Bir Boyutu Olarak Okul-Aile İşbirliği
Günümüz toplumlarında okul, artık yalnızca bilgi aktaran bir kurum değildir. Bugün okul bir yönden çocuk ve gençlerin hayata hazırlanmalarında ve sosyal¬leşme sürecinde önemli rol oynarken, aynı zamanda anne-babaların eğitimi ko¬nusunda da yardımcı olmak zorundadır. Eğitimdeki devamlılık ilkesi göz önünde bulundurulduğunda, okulun çocuk, genç ve yetişkini eğitme rollerine, aile ile işbirliği boyutunun da katılması, önemli bir noktadır.
Her çocuk, okula geldiği zaman, yetiştiği aile ortamından izler taşır. Okul eğitim-öğretim görevini yerine getirirken aile ortamının çocuk üzerindeki etki¬lerine dayanmak ve onlardan hareket etmek zorundadır. Aile ortamının çocuk üzerindeki etkisi, okulun eğitim anlayışına çok uygun olabilir ya da tanı tersi, okul tarafından istenmeyen türde olabilir. Bu durumda amacı, "çocuğun çok yönlü eğitimi ve öğretimini" güçlendirmek olan okulun, bu işlevini yerine geti¬rebilmesi için gerekli önlemleri alması gerekir. Aslında ailenin asıl istediği "çocuğun en iyi şekilde yetiştirilmesidir". Bir başka ifade ile aile de okul da aynı hedef için, çaba harcamaktadır. Oysa "Eğitim Sürekliliği" ilkesi, çocuğun evde aldığı eğitimle okulda aldığı eğitimin uygunluğu halinde, sonucun daha iyi ola¬cağı yönündedir.
Okul-aile işbirliği boyutunda dikkat edilmesi gereken önemli nokta ; ailelerin okulla yapacağı işbirliğinin ve okulun imkanlarını geliştirme yolunda harcaya¬cakları maddi ve manevi çabaların, sınıftaki öğretmenin işine veya okulun işle¬yişine müdahale etme şekline dönüşmemesidir. Bu konuda, özellikle yönetici ve öğretmenlerin aile ile kuracakları ilişkileri çok iyi ayarlamaları gerekmektedir.
Okulla işbirliği yapmak başka, okulun işleyişine müdahale etmek başka şeydir. Genelde yapılan araştırmalar; her iki tarafın da görevlerinin sınırlarını, ne yapacaklarını bilmeleri halinde önemli sorunların ortaya çıkmadığı yönündedir (Oktay, 1993,s.l5-19).