İnsanlar arasındaki ilişkilerde en temel duygu; güvendir. Güvendiğiniz insanları seversiniz, onlara saygı duyarsınız. Eğer birine güveniyorsanız en gizli sırlarınızı paylaşır, her tür işbirliğine açık olursunuz. Psikolog Serap Duygulu: “İnsanların yemek, içmek gibi fizyolojik ihtiyaçlarıyla beraber hayati önem taşıyan en önemli gereksinimi, güven duygusudur, ancak böylesine önemli bir ihtiyaç olan bu duyguyla ilgili hep sorunlar yaşanır. Birine karşı ya çok kolay güven duyarsınız ya da yoğun güvensizlikler yaşarsınız. Her iki halde de etkenler farklıdır ve kökenini çocuklukta aramak gerekir.” diyor ve sağlıklı bir ailenin, çocuğuna kazandırdığı ilk ve en temel duygunun güven olduğunu söylüyor. Doğduğu andan itibaren bir bebek, annesinin kokusunda ve sesinde güven arar. Her ağladığı anda ihtiyaçlarına cevap verilen, sevildiğini ve değer verildiğini bilerek büyüyen, ailede kabul gören, sorumluluk verilen, güven duyulan çocuklar, özgüven duygusu yüksek bireyler olarak yetişirler ve çevreleriyle dengeli ilişkiler kurmayı öğrenirler. Bireyin doğumla getirdiği mizaç özellikleri, sağlıklı ve dengeli bir aile yapısı içinde şekillenir. Böyle bir ailede büyüyen çocuklar, kendine güvenen yetişkinler olurlar.

Kendinize güvenin

Her aile, çocuğunu doğru eğitim vererek yetiştirmek istese de bu her zaman mümkün olmayabilir. Bireylerin temel kişilik özellikleri nasıl farklıysa, ailelerin yapıları da birbirlerinden çok farklı özellikler gösterir:

• Otoriter, baskıcı ve aşırı kuralcı,

• Mükemmeliyetçi,

• İlgisiz,

• Aşırı korumacı,

• Denetleyici,

• Bağımlı

olan ailelerde yetişen çocukların büyük bir çoğunluğu güven sorunu yaşıyor. Önce kendine güvensizlikle başlayan bu sorun, zamanla diğer ilişkilere de yansır ve neredeyse herkese ve herşeye karşı güvensizlik olarak yayılır. Güvensizlik duygusuna;

• Aşırı kırılganlık,

• Alınganlık,

• Şüphe,

• Kıskançlık

gibi ek duygular da eşlik eder. Yanlış yapmamak için sürekli tetikte olursunuz, insanların sizin hakkınızda ne söyleyecekleri ya da ne düşünecekleri konusunda endişeler yaşarsınız, başarısız olma korkusu, bütün ilişkilerinizde etkisini gösterir.

Kendine güven sorunu yaşayan insanlarda belirgin iki tip davranış göze çarpar. Bu insanlar ya pasif ve içe dönüktürler ya da baskıcı ve saldırgandırlar. Pasif ve içe dönük olanlar, özellikle toplum içinde mümkün olduğunca geri planda kalmaya çalışır ve insanların kolaylıkla etkisi altında kalabilirler. Bu yönleriyle, bağımlı kişilik özellikleri gösterdikleri söylenebilir. Sosyal hayatlarında hayran oldukları insanlar vardır. Göz önünde bulunmaktan çekinirler ama kendine güveni olan insanlara da tutkuyla bağlanırlar.

Baskıcı ve saldırgan yapıdaki kişiler ise; özellikle yakın çevrelerindeki insanlara karşı oldukça katı, hoşgörüsüz ve kıskançlık duygularıyla hareket ederler. Kendilerine olan güven eksikliğinden kaynaklanan bir takım endişelerden dolayı, herkesi ve herşeyi denetleme, kontrol etme ihtiyacı duyarlar. Saldırgan davranışlarıyla korku oluşturarak, diğer bireyler üzerinde üstünlük kurmaya çalışırlar.

Çocuğunuza sorumluluk verin

Daha çok küçük yaşlardan başlayarak çocuğa sorumluluk vermek, adil olmasını ve kendi potansiyelinin farkına varmasını sağlamak, öncelikle çocuğuna güven duyan, ilgili ve dengeli ailelerin başarabileceği bir eğitim becerisidir. Sosyal yönünü destekleyerek çocuğunuza verdiğiniz eğitim, onun toplum içinde kendini rahatça ifade etmesine ve yaşadığı sorunlara karşı kendi çözümlerini üretmesine zemin hazırlayacaktır.

Çevreye karşı güven

Güven duygusu, iki taraflı bir duygudur. Kendinize güven duyuyorsanız başkalarına da güven duyarsınız, ancak özgüven probleminiz varsa, çevrenizdeki insanlarla da güven sorunu yaşar, sürekli olumsuzluk yaşayacağınıza dair beklentiler içinde olursunuz. Yaşadığınız her tür olumsuzluk için hep başkalarını sorumlu tutarsınız.

Evlilik güvenle beslenir

Evlilikler her ne kadar sevgi ve saygı temelli birliktelikler olarak düşünülse de, aslında en önemli gereksinim karşılıklı güvendir. Bu duygu üzerine kurulmuş ilişkiler, gelecek nesillerin yapısını belirler. Güvensiz sürdürdüğünüz her ilişki, baştan sorunlu başlamış demektir. Evliliğiniz süresince eşinizle birbirinize;

• Yapıcı,

• Dürüst,

• Destekleyici,

• Yönlendirici,

• Adil,

• Anlayışlı,

• İlgili ve nazik

davranmanız ve bütün bu özellikleri, öncelikle güven temeline oturtmanız gerekir. Evliliğinizde, tartışma ve anlaşmazlıklar yaşanabilir ve bu çok normaldir, ancak yaşadığınız olumsuzlukları çözümlerken iş, üstünlük mücadelesine dönüşmemelidir, çünkü böyle bir tutum evliliğinizi olumsuz etkiler.

Eşinizle aranızdaki güven duygusunu koruyun

Güven eksikliğinden kaynaklanan, kontrol altına alamadığınız olumsuz duygular, evliliğinizi zedeler; eşinizle birbirinize karşı yaralayıcı ve yıpratıcı davranmanıza neden olur. Eşinizle aranızda güven sorunu yaşıyorsanız;

• Birbirinizi aşırı sahiplenmeye çalışırsınız.

• Kısıtlayıcı ve engelleyici tavırlar sergilersiniz.

• Sözel ya da fiziksel şiddet uygularsınız.

• Terk edilme korkusu yaşarsınız.

• Aldatıldığınızı düşünürsünüz.

• Aşırı derecede kıskanç olursunuz.

• Kaygı bozukluğu yaşarsınız.

Kişi, kendi yaşadığı güven eksikliğinin getirdiği olumsuz duygu durumlarını, karşısındaki kişiye yansıtır. Böyle ilişkilerde, özgüveni düşük olan taraf, sevgi kaynaklı olduğunu iddia ederek, öfke ve kıskançlık duygularını öne çıkarır. Bu duygu, ilişkilere öylesine yapışmıştır ki, “Seven insan kıskanır.” sözü bile artık bir deyim haline gelmiştir. Oysa seven insan kıskanmaz, serbest bırakır; sevdiği insanın kendine özel alanları ve ilgileri olduğunun bilinciyle hareket eder.

Yetersizlik hissi

Güven eksikliği, diğer bir ifadeyle yetersizlik duygusudur. Kendinizi yetersiz hissettiğinizde sizde olmadığını düşündüğünüz niteliklerden dolayı eşinizin başkalarına ilgi duyabileceğinden endişe duyarsınız. Bu endişe duygusu, zaman geçtikçe gerçeklik halini alır ve yargılarınızı oluşturan bir inanç haline gelir. Eşinizi, birçok şeyi geri dönülemez noktaya getirene kadar yargılamaya başlarsınız. Toplumsal baskıların getirdiği bir kabullenme duygusuyla, evliliğinizi ya katlanarak sürdürmeye çalışır ya da yıpratıcı süreçlerden sonra öfke duygusu besleyerek bitirme noktasına gelirsiniz. Bu nokta; “Ne seninle ne de sensiz…” noktasıdır. Arada çocuklar da varsa, evliliği bir türlü bitiremezsiniz. Bitirseniz bile birbirinizin hayatına müdahale etmeyi sürdürürsünüz.

Öneriler

Eşinizle birbirinizi tanıdıkça, aranızda sağlıklı bir güven duygusu oluşması ve zaman geçtikçe bu duygunun sağlamlaşması gerekir, ancak durum aksi yönde gelişmeye başlamışsa; kıskançlık ve aşırı sahiplenme duyguları artıyorsa, o zaman ilişkinizde ciddi bir sorun var demektir.

Karşısındaki insana yoğun güvensizlik duyguları besleyen kişi, aslında durumun kendisi de farkındadır, ancak bunu kabullenmek sanıldığı kadar kolay değildir. Bu neredeyse kişinin karakteriyle özdeşleşmiş bir durum olduğundan değiştirilemeyeceği düşünülür ve sorumluluk hep başkalarına atılır. Yani her durumda diğer taraf suçlanır;

• Benim istediğim gibi davranmıyor.

• Bir yere giderken benden izin almıyor.

• Dikkat çekici giyiniyor.

• Başkalarıyla samimi oluyor.

• Beni sinirlendirecek şeyler yapıyor.

• Arkadaşlarıyla ya da akrabalarıyla benden daha fazla ilgileniyor.

Bu tarz ifadeler ve davranışlar, karşı tarafı yaralayıcı, bunaltıcı ve benlik duygusunu yok edici sonuçlara yol açar. Hiç kimsenin, bir diğer insan üzerinde hakimiyet kurma hakkı olmadığını unutmayın. Hele ki bu, kendi güvensizliğinizden kaynaklanıyorsa. Böyle bir durumda;

• Yetersizlik duygusunun nereden kaynaklandığını saptayın.

• Bir takım destekleyici faaliyetler ve çalışmalara yönelerek, dikkatinizi başka yerlere kaydırın.

• Gevşeme egzersizlerinin rahatlatıcı etkilerinden yararlanın.

• Yaşadığınız duygunun, kendi bakış açınızla ilgili olduğunun farkına varın.

• İlgi duyduğunuz alanlarda çalışmalar yaparak kendinize olan güven ve başarı duygunuzu geliştirin.

• Yakın aile üyeleriyle konuşarak davranışlarınızın sonuçlarını değerlendirin.

• En önemlisi de, kontrol edemediğiniz duygusal çatışmalarda, mutlaka bir uzmandan yardım alın.

Güvensizlik duygusu çocukluk çağlarına dayandığından, sağlıklı bir yapının oluşmasında kişisel çabalar yeterli olmayabilir. Durum tamamen çıkmaza girmeden, bir terapistten destek almanızda yarar var.


alıntı