"Biliyor musun anne, ülkemiz deprem kuşağındaymış." diye atıldı Elif, gazetedeki haberi annesine göstererek.
"Evet yavrum. Bunu hepimiz biliyoruz." diye karşılık verdi annesi. "Öyleyse neden bu kadar sakinsin anne? Bense çok ama çok korkuyorum. Düşünsene bir kere, şiddetli bir depremde her şeyimizi kaybedebiliriz. Hatta canımızı bile!"
"Otur yanıma da neden sakin olduğumu sana açıklayayım. Ama önce anlatacağım hikâyeyi dinle:
Zamanın birinde iki arkadaş deniz yolculuğuna çıkmışlar. Sırtlarında taşıdıkları ağır çantalarla bir gemiye binmişler. İçlerinden birisi çantasını güvertenin kenarına bırakıp üzerine oturmuş. Masmavi . denizi ve martıları seyrekoyulmuş. Diğeri ise ürkek bakışlarla çevreyi süzüyor, yükünü yere bırakmayı düşünmüyormuş. Arkadaşı ona seslenmiş:
"Çantanı bırak da dinlen biraz."
"Hayır, bırakmayacağım! Belki kaybolur. Hem ben yeterince güçlüyüm. Eşyamı sırtımda taşıyıp koruyabilirim."
Arkadaşı gülümsemiş.
"Merak etme. Bu gemi senden daha güçlüdür. Seni de . taşır, eşyanı da."
Gemi hareket etmiş. Dalgalı denizde salına salına ilerlerken genç adamın gücü de artık tükenmeye başlamış. Sırtındaki çanta sanki gittikçe ağırlaşıyormuş. Bir ara başı dönmüş. Neredeyse denize düşüyormuş. Etraftan yetişip kurtarmışlar. Yine de çantasını bırakmamış. Onu görenler haline gülüp eğlenmişler. Geminin kaptanı durumu fark etmiş. Yanına gelmiş.
"Aklını mı kaybettin evlâdım?" demiş. "Niçin çantanı sırtından indirmiyorsun? Geminin güvenliğinden şüphen mi var?"
Genç adam cevap vermemiş. Kaptan iyice kızmış:
"Bana da mı güvenmiyorsun yoksa? Madem güvenmiyordun gemime niçin bindin?"
Arkadaşı söze karışmış:
"Herkesi kendine güldürdün. Kaptanı da kızdırdın. Haydi, bırak artık şunu yere."
Bütün bunlardan sonra, genç adam:
"Galiba haklısın." demiş. Çantasını yere koyup üzerine oturmuş. Ardından:
"Oh! Sıkıntıdan ve komik durumdan kurtuldum, demiş."
"Nihayet adamın aklı başına gelmiş." dedi Elif. "Onun yaptığı da olacak şey mi, yolculuğun tadını çıkarmak varken."
"Doğru." dedi annesi. "Ancak, senin endişen . de gereksiz, hayatın tadına varmak dururken."
"Nasıl yani?"
"Dünyanın da bir gemi olduğunu varsayalım. Bizler de bu gemide birer yolcuyuz. Sence gemimiz sahipsiz olabilir mi Elif?"
"Hayır, anne. Bizim gemimizin ve evrendeki diğer varlıkların sahibi, Allah ır."
"Madem sahipsiz değiliz. Niçin merak ve korkularımızı sürekli sırtımızda taşıyıp hayatı kendimize zehir edelim?"
"Ya ne yapabiliriz?"
"Kaptanımıza güvenemez miyiz? Hem öyle bir kaptan ki gücü, merhameti sınırsız. Her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında. O u bulan ve güvenen dileğine kavuşur. Korkulardan ve komik durumlara düşmekten kurtulur. Böylece dünyada mutlu ve huzurlu olduğu gibi, Allaha imanı ve güveni sayesinde ahirette de mutlu olmaya hak kazanır."
"Anlıyorum anne. Ancak korktuğumuz şeyler için önlem almamız da gerekmez mi?"
"Elbette gerekir. Ne demişler: Önce tedbir, sonra tevekkül."
" Ne demek bu?"
"Şu demek: Babanla birlikte evimizin depreme dayanıklı olup olmadığını araştırdık. Ev içerisinde . de bir takım önlemler aldık. Yapmamız gereken her türlü hazırlığı yaptıktan sonra bizi koruması için Allaha dua ettik. Geriye bir tek şey kaldı."
"Nedir?"
"Hayatın güzelliklerini görerek yaşamak ve sahip olduklarımız için Allaha şükretmek."
"Teşekkür ederim anneciğim, içimi rahatlattın. Artık zorluklar karşısında ne düşünmem ve ne yapmam gerektiğini biliyorum."