Toplum Temelli Rehabilitasyon
Renan Bölükbaşı*

ÖZET

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından bir rehabilitasyon yaklaşımı olarak ortaya konan Toplum Temelli Rehabilitasyon (TTR), özürlü bireyleri toplumsal düzeyde ele alarak onların rehabilitasyonu, sosyal uyumu ve fırsat eşitliğini sağlayan bir stratejidir. Özürlü bireylerin, ailelerinin ve sivil toplum örgütlerinin ortak çabasını gerektirdiği gibi uygun sağlık, eğitim, mesleki ve sosyal hizmet alt yapısını kurmayı amaçlar. TTR; toplumda temel hizmetlere ulaşmakta güçlük çeken bireylere ulaşmanın alternatifi veya tamamlayıcısı olan multi-disipliner ve multi-sektörel bir yaklaşımdır. Özürlü bireylerin toplumda eşit haklardan yararlanması için, mevcut kaynakların harekete geçirilmesini, çevre ve toplumun özürlü bireylerin yaşamasına uygun şekilde düzenlenmesini sağlar. Özürlü bireyleri topluma kazandırarak aileleri ile birlikte yaşam kalitelerini arttırmayı ve toplumda davranış değişikliği oluşturmayı hedeflemektedir. Sosyal bir modele dayanan ve daha fazla özürlü kitlesine ulaşabilen TTR’nun ana amacı, bireylerin entegrasyonu ve bağımsızlaştırılmasıdır.

TTR programının uygulanması her ülkenin sosyal ve ekonomik koşullarına göre değişiklik göstermektedir. Toplumun her üyesinin birlikte çalışması ile toplumsal bir hareket olan bu programda, kolaylaştırıcılık rolünü üstlenecek bir destek güç olması gereklidir. Bu güç kamu kurumları, sivil toplum örgütleri veya ülke dışından bir destek olabilir. Bu rolü kim alırsa alsın hareket bir kez başlatıldığında, diğer üyeleri de kapsar ve devamlılık esastır. Dünyadaki uygulamalarında da bu olgu yaşanmıştır.

Anahtar kelimeler:Toplum Temelli Rehabilitasyon (TTR), Fırsat eşitliği.

İnsanlığın temel amacı; toplumdaki her bireyin olabileceği en iyi düzeyde sağlıklı bir yaşama ulaşmasını sağlamaktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de sağlık alanındaki somut hedefini yeni yüzyıl için “Herkese Sağlık” sloganı ile belirlemiştir.

1950 yılında kurulan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), sağlığı; “Fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyi durumda olmak ve bir hastalığın olmaması” şeklinde tanımlamıştır. Bunu takiben halk sağlığını; “Var olan nüfusun sağlık durumunun gelişmesine yönelik çabaların uygulanması ve değerlendirilmesi amacını güden bir bilim dalı” olarak, toplum sağlığını ise “Toplumun ihtiyaçları, öncelikleri ve çabaların gerçekleştirilmesi doğrultusunda gerçek bir katılım” olarak ele almıştır. DSÖ, 1980 yılında hastalık, kaza veya konjenital (doğuştan) bir bozukluk sonucunda oluşan özürlülük sürecini, bozukluk(impairment), yetiyitimi(disability), sakatlık-engellilik(handicap) kapsamında Bozukluklar, Yetiyitimi ve Engellerin Uluslararası Sınıflandırması (International Classification of Impairments, Disabilities and Handicapped - ICIDH) ile sınıflandırmıştır. Bu da, bireyin durumunun değerlendirilmesi, objektif hedeflerin ve tedavi yaklaşımlarının ortaya konması bakımından, rehabilitasyon yaklaşımlarının ön plana çıkmasına neden olmuştur. DSÖ “21.yüzyılda insan sağlığı için 21 hedef” belirlemiş olup bu hedefler sadece hastalık veya özürlülüğün yok edilmesi veya azaltılmasını değil, yaşam kalitesinin arttırılmasını da kapsamaktadır. Bu hedeflere ise ancak iyi organize olmuş rehabilitasyon hizmetleri ile ulaşılabilir (Metin B. Ve Tezel Aydın, 1997 . WHO, 1980).

Özürlü bireylere yönelik ilk çalışmalar 1919 yılında kurulan ve uluslararası bir kuruluş olan Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labor Organization – ILO) tarafından yapılmıştır. Bu çalışmalar daha sonraları 1943 yılında Goodman ile rehabilitasyon hizmeti şeklinde gelişme göstermiş, 1946’da Birleşmiş Milletler ve 1959’da Avrupa Konseyi toplumun her kesimine yaygınlaştırılması yönünde destek vermiştir.

Dünya Sağlık Örgütü genel olarak rehabilitasyonu; bireylerdeki özürlülüğün etkilerinin ve engel koşullarının azaltılmasını amaçlayan, bu bireylerin sosyal entegrasyonunu sağlamaya yönelik bütün önlemler olarak tanımlamaktadır. Rehabilitasyon yalnız özürlü, engelli bireylerin eğitimini ve adaptasyonunu sağlamak değil, aynı zamanda bu bireylerin mevcut çevreleriyle ilişkilerini ve sosyal entegrasyonlarını kolaylaştırmak amacıyla topluma müdahalede bulunmaktır(Krol,1981).

1978 yılında Alma Ata’da gerçekleştirilen Temel Sağlık Hizmetleri konulu uluslararası konferans sonunda yayınlanan bildirgede, “Sağlığın temel insan haklarından biri olduğu, bunun da mümkün olan en iyi seviyede tutulmasının dünya çapında en önemli sosyal bir amaç olduğu ve tüm insanların gereksinimi olan yeterli bir sağlık düzeyini 2000 yılında elde etmek için dünya kaynaklarının tam ve daha elverişli bir şekilde kullanılması gerektiği” vurgulanmıştır. Bunu takiben dünyadaki önemli risk gruplarından biri olan özürlü kişiler göz önünde tutularak “2000 Yılında Herkese Sağlık” amacını benimseyen DSÖ’nün önerisiyle, tüm dünyada rehabilitasyonun koruyucu hekimlikle birlikte yürütülmesi ve toplumun tümüne yayılmış rehabilitasyon birimlerinin kurulmasını sağlamak üzere çalışmalar yapılmıştır(Dilşen ve ark. 2002). Bir ülkenin rehabilitasyon hizmetlerinin düzeyi, o ülkenin gelişmişlik düzeyini gösteren önemli ölçütlerinden biridir.

1970’lerin sonlarında DSÖ; gelişmekte olan ülkeler için, özürlü bireylere yönelik rehabilitasyon hizmetlerinin yaygınlaştırılması için düşük maliyetli ve daha kapsamlı olduğu tahmin edilen “Toplum Temelli Rehabilitasyon” (TTR) modelini tanımlamıştır. Böylece ilk TTR modelini ortaya atarak, özürlü bireylerin yaşadıkları ortamda basit ve pratik yöntemlerle rehabilitasyonu ile özürlü, aile ve toplumun özürlülük konusunda eğitimini hedeflemiştir. 1976 yılına kadar bu fikir gelişerek DSÖ tarafından da bir rehabilitasyon yaklaşımı olarak benimsenmiş ve 1980-1990 yılları arasında dünyanın bir çok ülkesinde özellikle uluslararası örgütlerin desteğiyle TTR modelleri oluşturulmuştur. Bu dönemde TTR, tıbbi odaklı bir rehabilitasyon yaklaşımı şeklinde, gelişmekte olan ülkelerde özellikle rehabilitasyon hizmetlerine ulaşma olanağı olmayan özürlü bireylere sunulması ve bu programın birinci basamak sağlık hizmetlerine entegrasyonu şeklinde önerilmiştir. Bu sayede erken dönemde uygulanacak TTR programları, yetersizliklerin önlenmesi, fonksiyonel yeteneklerin korunması ve özürlü kişilerin topluma ‘uydurulması’ amacını taşımıştır (ILO, UNESCO, UNICEF, WHO 2002).

Toplum Temelli Rehabilitasyon programlarının artması sonucu kavramsal açıdan tanımlanmasında değişiklikler oluşmaya başlamış ve ilk olarak tıbbi tedavilerin rehabilitasyon sürecinde yeterli olmadığı görülerek daha kapsamlı bir yaklaşıma doğru dönüşüm olmuştur. Böylece TTR programlarında; eğitim, meslek öğretme, sosyal rehabilitasyon ve korunma gibi konulara da yer verilmeye başlanmıştır. Programların uygulanmasında oluşan bir diğer değişiklik de, bireyin fonksiyonel yeteneklerinin korunması veya oluşturulması kavramlarına ek olarak, toplumun yaklaşımının ve çevresel faktörlerin düzenlenmesidir. Özürlünün topluma entegrasyonu kadar, toplumun ve fiziksel çevrenin de özürlüye uyumlu hale getirilmesi gerektiği görülmüştür. Bu değişiklikler sonucunda;

• Toplumun özürlü olmayan bireylerinin, özürlü kişilerin sorunlarını anlamaları ve onların sosyal entegrasyonuna destek olmaları,

• Eğitim, iş bulma gibi konularda eşit haklar sağlanması,

• Özürlü haklarının korunması,

• Toplum kontrolünün ve sahiplenilmesinin sağlanması konuları önem kazanmıştır.

Tüm bu değişimler, TTR tanımının yeniden gözden geçirilmesine neden olmuş ve bu kavram bir servis hizmeti sağlama yaklaşımından, bir toplumu bilinçlendirme yaklaşımına dönüşmüştür. 1994 yılında Birleşmiş Milletler’in Ortak Bildirisi’nde TTR; “Tüm özürlü bireylerin rehabilitasyonu, eşit haklardan yararlanması ve sosyal hayata uyum sağlaması için toplumun bilinçlendirilmesini sağlayacak bir strateji” olarak tanımlanmıştır. Bu amaçla oluşturulacak programların; özürlü bireylerin kendilerinin, ailelerinin , sivil toplum örgütlerinin ortak çabasını gerektirdiği ve bunun uygun sağlık, eğitim, mesleki ve sosyal servislerin kurulmasıyla gerçekleşebileceği görülmüştür. Bu çalışmaların hedefi; toplumdaki özürlü bireylerin yaşadıkları toplum içinde ve günlük yaşamda bağımsız, aktif ve üretken kişiler haline gelmelerini kolaylaştırmaktır. Toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi, bütün engelli bireylerin toplumla kaynaşmasına, fırsat eşitliğine ve topluma kazandırılmasına yönelik bir çalışma olarak kabul edilmiştir (ILO, UNESCO, WHO,1994).

Toplum Temelli Rehabilitasyon programlarının uygulandığı ülkelerde karşılaşılan bu değişimlerin bir yansıması da uluslararası özürlülük sınıflamasındaki kavram değişikliklerinde olmuştur. Birçok kez yenilenen özürlülük sınıflaması, İşlevsellik, Yetiyitimi ve Sağlığın Uluslararası Sınıflandırması (International Classification of Functioning– 2001 ICF) ile son halini almıştır. Evrensel uygulama imkanı olan bu sınıflamanın en büyük farkı; disiplinler arası standart dilin oluşturulmasını hedeflemesi ve çok amaçlı bir sistem olmasıdır. Sadece özürlüler için değil tüm bireyler için kullanılabilen bu sınıflama sağlık problemlerini hem bireysel hem de sosyal alanda değerlendirmektedir. ICF, sağlık hizmetlerinin düzenlenmesi ve her türlü toplum araştırmalarında kullanılabilindiği gibi, “Sağlık ve Özürlülük” konusunda bilgi edinmek, sosyal engelleri yok etmek ve topluma katılımı sağlamak üzere yapılacak çalışmalarda da kullanılabilir (WHO, 2001).

Bir çok ülkede bu kapsamdaki çalışmaların yaygınlaşması ile özürlü haklarının korunması ve özürlü kişilere eşitlik tanınması yönünde yasal değişiklikler yapılması gündeme gelmiştir. Bunun sonucunda özürlü haklarını savunan ve uluslar arası düzeyde ilişki içinde olan bir çok sivil toplum örgütleri oluşmuştur. Tüm dünyada özürlülerin yaşam kalitelerinin arttırılması ile ilgili olarak toplum bilincinin ve hassasiyetinin yeterli olmadığının görülmesi, toplum katılımının arttırılmasının önemini ortaya çıkarmıştır.

Bir metottan çok, bir strateji hatta felsefe olan TTR; kurum temelli rehabilitasyon yaklaşımı ile karşılaştırıldığında, daha fazla sayıda özürlü bireye ulaşabilen ve daha ekonomik olan sosyal bir yaklaşımdır. Hiçbir zaman kurum temelli rehabilitasyon modelinin alternatifi olarak düşünülmemelidir. Ancak iki yaklaşım birbirinin tamamlayıcısı olduğunda başarı sağlanabilir(Thomas M,Thomas MJ,2001). Özürlü bireyi toplumsal düzeyde ele alır ve özürlü birey – aile – toplum birlikte çalışır. Fiziksel, sosyal, eğitimsel, mesleki, psikolojik fonksiyonları amaçlar ve aşağıdan yukarı doğru bir yaklaşım gerektirir. Uygulamalarda özürlü bireylerin sosyal ve hukuki haklarını bilmesi ve onları kullanması yönünde çalışmalar yapılır (WHO, 2002).

Dünya Sağlık Örgütü, TTR modelinde; özürlülerin kendi kendilerine ve aileleri ile başarılı rehabilitasyon yaklaşımlarını detaylı olarak açıklayan, Helander ve ark.(1989) tarafından “Özürlü bireylerin toplum içinde eğitimi” (Training in the community for people with disabilities) adı altında oluşturulan eğitim serisinin kullanılmasını önermiştir.

Basit bir yaklaşım olan TTR, aynı zamanda karmaşıktır. Bu programın basitliği, özürlülere kendi toplumları içinde temel rehabilitasyon terapilerinin verilmesi ile ilgilidir. Karmaşıklığı ise, TTR programlarının çok sektörlü ya da çok disiplinli bir çalışmaya dayalı olması ve böylelikle de özürlülerin yaşam kalitelerinin arttırılmasını hedefleyen bütün alanlarda yardım / destek sağlanması ile ilgilidir. Bu karmaşıklık, resmi ve resmi olmayan kurum ve kuruluşlar arasında her alanda ve her aşamada yakın işbirliği, eşgüdüm ve birlikte çalışmayı gerektirir. Çok sektörlü olması paylaşımı ve toplumun örgütlenmesini gerektirdiği gibi, sektörler arasında da etkileşimi ve birbirlerine erişimi sağlayacak sistemlerin geliştirilmesi sağlanmalıdır. TTR programını başlatma ve programın gelişimini kolaylaştırma inisiyatifi, sektörlerin her hangi biri tarafından geliştirilebilir. Bu uygulamanın eyleme geçmesi ile hizmetlerin kapasitesinde iyileşme ve gelişmelerin olması zorunludur. TTR yaklaşımının başarısı; mevcut kaynaklara toplumun her bireyinin erişiminin sağlanmasına ve toplumun sorumluluk alma kapasitesinin güçlendirilerek sahiplenilmesine bağlıdır (Crishna,1999).

TTR özürlü bireylerin rehabilitasyonu, fırsat eşitliği ve toplumsal bütünleşmesi için toplum kalkınması kapsamında uygulanan bir stratejidir. ILO-UNESCO-WHO’nun TTR yaklaşımında kullanılan “toplum kalkınması” deyimi Birleşmiş Milletler tarafından tavsiye edilen strateji olarak anlaşılmalıdır. TTR bağlamında, topluluk;

a) Düzenli bir temelde birbiriyle etkileşim içindeki ortak çıkarlara sahip insanlar grubu, ve/veya
b) Coğrafik, sosyal ya da idari bir yönetim birimi anlamındadır.

TTR, entegre olmuş bir programda hareket niteliğinde yerel topluluklara dayalı olan, örgütlenmiş, yerel, kendi kendine belirleme ve çaba ile dış yardımı birleştirmeye teşebbüs eden ve değişimin birincil aracı olarak liderlik ve yerel inisiyatifi teşvik etmeyi gözeten yaklaşımların ve tekniklerin kullanımıdır (ILO, UNESCO, WHO, 1994).

Bu programda, topluma kazandırma çok kapsamlı ele alınmaktadır. Özürlülüğe global açıdan bakıldığında; topluma kazandırmanın amacı, topluma ve aileye verilen imkanlar doğrultusunda özürlü bireylerin hayat şartlarını ve toplum içindeki yerlerini ve rollerini daha iyi seviyelere getirmektir.

Bu programların geliştirilmesi ve uygulanması şu kriterlere dayanmaktadır:

1. Özürlü bireyler, ilk program tasarımı ve uygulaması da dahil olmak üzere her aşama ve düzeyde TTR programlarına dahil edilmelidirler. Onların katılımına önem vermek için mutlaka karar verme rollerinin olması gerekir.

2. Bu kapsamdaki program etkinliklerinin birincil hedefi, özürlü bireylerin yaşam kalitesini iyileştirmektir.

3. Program etkinliklerinin bir odağı da özürlü bireylere yönelik pozitif davranış yaratmak, TTR etkinliklerini desteklemek ve toplumu bu etkinliklere katılmaları için motive etmek amacıyla toplumla çalışmaktır.

4. Çalışma programlarının diğer bir odağı fiziksel, duyusal, psikolojik ve zihinsel özürlülere, yaşlılar da dahil olmak üzere her yaştan kişiye, cüzzamdan (lepra), saradan (epilepsi) etkilenmiş kişilere ve özel desteğe ihtiyaç olduğu belirlenmiş diğer bireylere yardım sağlanmasıdır.

5. Bu kapsamdaki programların bütün etkinlikleri kız çocukları ve kadınların durumuna da duyarlı olmak zorundadır. Çünkü kadınlara geleneksel olarak eşit davranılmamaktadır. Özürlü olduklarında ise, karşı karşıya kaldıkları sorunlar ikiye katlanmaktadır. Ayrıca, kadınlar genellikle özürlü bireyler için ailedeki birincil bakım sağlayıcılarıdır.

6. Bu çalışma programları, yerel koşullar bağlamında ve yerel düzeyde uygulanabilecek kadar esnek olmalıdırlar. Farklı toplumsal ve ekonomik koşullarla, toplulukların farklı gereksinimleri farklı çözümler gerektireceğinden tek bir TTR modeli olmamalıdır. Esnek programlar toplum katılımını sağlayacak ve farklı yerlere uygun program modelleri çeşitliliği ortaya çıkaracaktır.

7. Bu kapsamdaki programlar, hizmet dağıtımını yerel düzeyde koordine etmelidir. Toplumun üyeleri özürlü bireylere yardım sağlayan farklı rol ve uzmanlıkları anlamakta zorlanırlar. Özürlülük sorununu görme ve yardım etmek için yalnızca “bir pencereden” erişme eğilimleri vardır. Özel bir sorun olduğunda, özürü olan toplum üyesinin yaşamını oluşturan şeyin bütünlüğünü anlamak yerine, nereye gidileceğini ve kimi göreceklerine yoğunlaşırlar (Thomas M.,Thomas MJ., 2001).

Toplum Temelli Rehabilitasyon programında; planlama, uygulama ve değerlendirme aşamalarından toplum sorumludur. Böylece üyeler arasında sürekli bir etkileşim ve iletişim süreci söz konusudur.

Bu çalışma programlarının bölümleri şunları kapsamaktadır.

1. Özürlü bireylere yönelik pozitif davranışın yaratılması:TTR’nin bu bölümü özürlü bireylere kendi toplumları içinde fırsat eşitliği sağlanmasında önemlidir. Toplum üyeleri arasında pozitif davranışlar onları program oluşumu ve uygulaması sürecine katarak ve toplum üyelerine engellilik konularına ilişkin bilgi aktararak yaratılabilir.

2. Fonksiyonel rehabilitasyon servislerinin hazırlanması: Sıklıkla özürlü bireyler fonksiyonel kısıtlamalarının etkilerini aza indirmek veya gidermek için yardıma ihtiyaç duyarlar. Toplumda profesyonel servisler tam donanımlı ve kullanılır olmayabilir. TTR çalışanları aşağıda sayılan alanlarda birincil rehabilitasyon programları uygulamak üzere eğitilebilir:

• Tıbbi

• Göz bakımı hizmetleri

• İşitme hizmetleri

• Fizyoterapi

• Uğraşı terapisi

• Oryantasyon ve hareketlilik eğitimi

• Konuşma terapisi

• Psikolojik danışmanlık

• Ortez ve protez

• Diğer cihazlar

3. Eğitim ve öğrenim fırsatlarının sağlanması: Özürlü bireyler fırsat eşitliği çerçevesinde ve yaşamları boyunca her türlü olanakları ve eğitim fırsatlarını en iyi biçimde kullanabileceklerinin bilincinde olmalıdırlar.

Profesyonel hizmetlerin erişilebilir ya da mevcut olmadığı topluluklarda TTR çalışanları aşağıda sayılan alanlarda temel hizmet konularında eğitilmelidirler.

• Erken çocukluk dönemine ait girişimlere ve tıbbi rehabilitasyon hizmetlerine yönlendirme

• Okullarda eğitim

• Düzenli okul olanağının olmadığı yerlerde biçimsel ( formel ) olmayan eğitim

• Normal veya özel okullarda özel eğitim

• İşaret dili eğitimi

• Mors alfabesi eğitimi

• Gündelik yaşam aktiviteleri ile ilgili becerilerin eğitimi

4. Mikro ve makro gelir getirici fırsatların yaratılması: Özürlü bireylerin küçük ve büyük ölçekli gelir getirici çalışma olanaklarına ulaşabilmeleri sağlanmalıdır. Kırsal alanlarda ve gecekondu bölgelerindeki gelir getirici faaliyetler bölgelerin yerel özellikleri gözetilerek uygun mesleki becerilere odaklanmalıdır. Bu becerilere yönelik eğitimler, özürlü bireyler hakkında bilgi ve becerilerini en iyi bir şekilde, kolaylıkla aktarabilen toplum üyeleri tarafından yürütülmelidir.

5. Bakım imkanlarının sağlanması: Ciddi düzeyde özürlü olan bireyler genellikle bir başkasının yardımına ihtiyaç duyarlar. Bu durumda olan ağır özürlülerin ailelerinin olmaması yada bakımlarını sağlayacak kişilerin olmaması durumunda, onlara yardımcı olacak şekilde uzun-süreli bakımları sağlanmalıdır. Ayrıca aile bireylerinin çalışması durumunda yada diğer aktivitelerini yerine getirebilmelerinde özürlü yakınlarına günlük-bakım kolaylıkları da sağlanmalıdır.

6. Özürlülüğün önlenmesi: Sağlığı tehdit eden yüksek risk faktörlerinin önlenmesi veya azaltılması hedeflenir. Pek çok özür türü düzenli takiple nispeten önlenebilir. Özrün önlenmesinde önemli olan bir konu; en erken dönemde engelliliğin tespiti ve bozukluğun etkilerinin azaltılabilmesi için erken gelişim sürecinde önlemler alınmasıdır. Ayrıca ev, trafik ve iş kazalarının sayısını azaltacak önlemleri ve insanları sağlıklı yaşam tarzı benimseme konusunda teşvik etmeyi içerir.

7. Yönetim, izleme ve değerlendirme:TTR programını oluşturan tüm öğelerin etkinliği ve verimliliği, toplumdaki ve alandaki hizmetlerin toplum dışına dağılımı ve etkili yönetim uygulamalarına bağlıdır. Program aktivitelerinin etkinliği düzenlenmiş kriterlere dayanılarak ölçülmelidir. İnsanlar etkili yönetim uygulamalarına yönelik olarak eğitilmeli, veriler biriktirilmeli, gözden geçirilmeli ve hedeflere ulaşılmasının sağlanması için değerlendirilmelidir. Bu yolla TTR programının başarılı ya da başarısız olduğu gerçekçi bir şekilde ölçülebilir (www.unescap.org 1993-2002).

TTR’da önemli olan toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için, yerel ve ulusal düzeydeki multisektörel servisleri geliştirmektir. Bu servisler mevcutsa yeniden düzenlenmeleri söz konusu olabilir.

TTR’nin gelişimi ve yürütülmesi için sektörler ve rolleri;

TTR programı girişimi, TTR’nin etkililiği, uzun dönemli gelişimi ve sürdürülebilirliği açısından 7 hedef grupla koordinasyon, işbirliği ve katılım içinde bulunulmalıdır. Bu grupların rolleri şöyledir:

1. Özürlü bireyler; Özürlü bireyler, TTR programının her aşamasına ve bir programdaki her pozisyona katkıda bulunabilirler ve bulunmalıdırlar. Yerel (bölgesel) koşulların kendileri gibi özürlü olan kişiler üzerindeki etkilerini en iyi bilen yine özürlülerdir. Onlar aynı zamanda ‘yetersizliğin’ aile , toplum ve ülke içinde ne anlama geldiğini bilmektedirler. Bunu bilmekle TTR ekibinin içerisinde çok güçlü üyeler haline gelirler. Bu kişiler diğer özürlülere model olma ve danışmanlık yapma konularında özürlü olmayanlara göre çok daha etkilidirler. Özürlü bireyler ‘toplum eğitimi’ konusunda da önemli bir rol oynarlar. TTR programında toplum eğitmenleri gibi özürlülüğün canlı örnekleri olarak hizmet verirler, özürlülere fırsat tanınmasını ve doğru yöntemlerle desteklenmelerini sağlarlar. TTR programları aynı zamanda özürlü bireylerin toplum düzeyinde ‘kendi kendine yardım’ organizasyonları geliştirmelerini kolaylaştırmalıdır.

2. Özürlülerin Aileleri; Aileler kendi üyelerine bakım sağlamak konusunda birincil düzeyde sorumluluk sahibidirler. Yerel düzeydeki özürlü bireylere destek ve yardım sunulmasında en önde yer alırlar. Aile üyesi özürlü bir bireyin bir şeyi yapamadığı yerde, ne nedenle olursa olsun, onun için konuşmalı, onu temsil etmeli ve onu özürlü örgütlerinin doğal bir üyesi olarak kabul etmelidir. Özürlü bakımı konusunda deneyim sahibi aileler, TTR programlarını en fazla başlatan kişilerdir ve programın her aşamasında en güçlü katkıları sunan kişiler olacaklarını kanıtlamışlardır.

3. Toplum; Toplum üyeleri, yerel çevresel koşullar, yerel ekonomi, yerel politik durum ve bunların özürlü bireylerle olan ilişkisinden ötürü TTR programının tüm aşamalarında yer almalıdırlar. Aynı zamanda ulaşılabilirlik, elde edilebilirlik ve yerel uygun rehabilitasyon hizmetlerinin etkinliği konularında bilgi sahibidirler ve program liderleri ya da çalışanları olarak toplumdaki diğer insanlarla yeteri kadar ilgilenen ve diğer insanların mikro-ekonomik faaliyetlere dair eğitilmeleri konusunda bilgi ve yetenekleri olan toplum üyeleridir. Bu kişiler muhtemelen toplum içerisinde yaşamayı, çalışmayı ve kalmayı en çok isteyen kişilerdir. Toplumun katılımı genellikle toplumun formel ve informel liderlerinin anlaşması ve onaylanmasını gerektirir.

4. (Yerel, bölgesel, ulusal) Yönetimler; TTR programlarının geliştirilmesi ve sürdürülebilirliği konusunda en önemli rol hükümetlerindir. Devletin işbirliği, desteği ve katılımı TTR’nin tüm toplumu kapsaması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması için gereklidir. Programın tüm yapılanmasını gerçekleştirmeli ve koordine etmeli, toplum içi aktiviteler kadar danışmanlık sisteminin gelişimine de olanak yaratmalıdırlar. Sivil toplum örgütlerine ve toplum aktivitelerine kaynak desteği sağlamalıdırlar. Sonuç olarak; ayrımcı yasaların ve kanunların değiştirileceğini ve özürlü bireylerin haklarının sağlanması ve korunmasını garanti etmelidirler.

5. Sivil toplum kuruluşları, yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası kuruluşlar; Sivil toplum örgütleri özellikle kimsenin önemsemediği alanlarda sık sık yeni programların gelişmesini kolaylaştırıcı kaynaklar ve beceriler sağlayabilirler. Sivil toplum örgütleri, TTR konusunda yeni yaklaşımlar geliştirebilir ve devlet, TTR çalışanları, özürlüler, aileleri ve topluluk üyeleri için eğitim programları sağlayabilir. Sivil toplum örgütleri, toplum üyelerinin bilinçlendirilmesini kolaylaştırmada , TTR programı liderleri kadar etkilidirler. Ailelerinin bakamadığı ağır özürlüler için uzun dönemli bakım uygulamaları sağlayabilmektedirler.

6.Tıbbi uzmanlar, yardımcı sağlık uzmanları,sosyal bilimciler ve diğer uzmanlar; Uzmanlara her düzeyde ihtiyaç vardır. Eğitici düzeyde olan profesyoneller kendi bilgi ve becerileriyle; toplum üyeleri ve TTR çalışanlarını, yeni programlar geliştirilmesi ve yerel seviyedeki TTR programının gelişimi ve ilerlemesi konusunda yardımcı olacaktır.

7. Özel sektör (iş ve endüstri alanları): Özel sektörün kendi yaptığı uygulamaların yararlarını onu destekleyen topluma geri döndürmesi söz konusudur. Eskiden bu desteğin büyük bir kısmı bağış şeklinde sağlanıyordu. Bağış yapan kişiler, özürlü bireyler için en uygun ve gerekli olanın ne olduğuna karar vererek bağış yapmaktadır. Bu yaklaşımın uygun olmadığı ve değiştirilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. TTR program aktivitelerinin desteklenmesi, bağış ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır. TTR desteği; kaynakların topluma ve özürlülere yönlendirilmesinin en uygun yoludur. TTR programlarının desteklenmesiyle, özel sektör bir yandan kendi desteğinin en etkili ve elverişli şekilde kullanıldığını garantilemekte, bir yandan da sosyal ilişkilerinde kredi kazanmaktadır. Eğitilmiş ve bilgili toplum üyeleri kendi toplumlarında kimlerin en çok neye ihtiyacı olduğunu bileceklerdir(www.unescap.org 1993-2002).

Dünyada uygulanan rehabilitasyon modellerine bakıldığında uzun yıllardan beri geleneksel yöntemlerle toplumun kendi olanakları ile özürlüleri toplum içinde tutmaya yönelik çabaların olduğu görülmektedir. TTR modelleri, teknolojik olanakların da gelişmesi ile ülkelerin sosyal ve ekonomik koşullarına uygun modellerle yaygınlaşmaktadır.


Kaynak:T.C. Başbakanlık Özürlüler İdaresi - Özürlülük Araştırmaları ve İstatistik Dairesi Başkanlığı