1977'den 12 Eylül 1980 sabahına uzanan hikâyesiyle, bu toprakların gördüğü en “umutlu” ama aynı zamanda en “karanlık” döneme götürüyor okurunu.

İlhan Çomak bu ilk romanında, önce 1970'lerin sonlarındaki Türkiye taşrasını, sonra da İstanbul'daki üniversite olayları ve öğrenci yaşamını konu ediniyor. Hepimizin ortak tarihi, ama herkesin “kendince” yaşadığı o yıllara bir de Sedat'ın gözünden bakmak için...

Bir yanda üniversiteler de dahil, ülkenin tamamına yayılmış siyasi kamplaşmalar, çatışmalar ve cinayetler; bir yanda soran, sorgulayan, “hakkını” arayan, barışçıl çözümlere inanan umutlu bir gençlik... Ve büyük ümitler bağladığı hukuk öğrenimi için İstanbul'a gelerek bütün bu karmaşanın içinde kalan, her şeye rağmen hayata tutunmaya çalışan genç bir adam...

Çiftçilikle uğraşan anne babasıyla Mersin'in bir ilçesinde yaşayan Sedat'ın en büyük hayali, üniversite sınavını kazanmak ve babasının “bir işe yaramadığı” yönündeki imalarından ve azarlarından ve taşradaki bu kısır yaşamdan kurtulup kendine yeni bir hayat kurmaktır. Sedat, geçim sıkıntısı içinde kıvranan, kavga gürültünün eksik olmadığı bir evde, anne-baba tartışmaları içinde büyüdüğünden, genel olarak karamsar, güvensiz ve hassas bir gençtir. Kasabada onun için bir hayat olmadığını bilmektedir; üniversite yolunu çoktan kapatmış ya da o yola hiç girmemiş arkadaşları işsizdir ve ailelerinin eline bakmak zorundadır. Sedat geleceğinin onlar gibi olması istemez.

Ülke genelinde siyasi çatışmalar artarken, tartışmalar ve gerginlikler kasabalarına kadar uzanır. Boş zamanlarını babasına yardım ederek ya da kasaba kahvesinde arkadaşlarıyla sohbet ederek geçiren Sedat, iki yakın arkadaşıyla birlikte bir yandan bu gelişmeleri kaygıyla izler, bir yandan da şiddetten uzak bir tutum içinde bu siyasi tartışmaların içinde yer almak ister.

Üniversite sınavının sonucu açıklanır, Sedat Hukuk Fakültesi'ni kazandığını öğrenir ve İstanbul'a gider. Geçmişinden ve güvensizliğinden dolayı ürkek bir yapıya sahip olan Sedat, İstanbul'da bir yandan büyük şehre uyum sağlamaya çalışır, bir yandan da yalnızlıkla mücadele eder. Sol görüşlü olmasına rağmen, üniversitedeki siyasi kavgalardan uzak durmaya çalışır, çünkü geçim sıkıntısı çeken ailesini büyük zorluklarla ikna ettiği üniversite eğitimini hiçbir biçimde tehlikeye atmak istememektedir.



Kamplaşmaların ardında aşk

Üniversitede Erkin'le ve onun vasıtasıyla da Erkin'in çok sık gidip geldiği öğrenci derneğiyle tanışır. Burada aynı zamanda, ilk aşkı olacak Tuba ile de tanışacaktır. Erkin, dernek çevresindeki en aktif öğrencilerden biridir ve sürekli hedef tahtasında, çatışmaların içindedir. Daha sonraki zamanlarda Sedat ve Erkin'in grubu, üniversitede gerçekleşen birkaç kavgaya karışır ve gözaltına alınır; kavgaların çoğu karşı tarafın kışkırtmasıyla çıkmış olsa da, sorunların barışçı yollardan, uygar bir şekilde çözülebileceğine yürekten inanan Sedat, bu kavgalardan ve baskıdan hem fiziksel hem de psikolojik olarak etkilenir. Bu psikolojik hasar bir süre sonra onu tamamen paranoyak bir insan haline getirir; her gördüğü insanın kendisini bir kuytuda öldürmeye çalışacak karşıt görüşlü bir öğrenci olduğunu, her yerde takip edildiğini düşünmeye başlar. Bu düşünceleri o kadar derinleşir ki, bir zaman sonra hayali düşmanlar gördüğünü söylemeye başlar. Artık korkudan yurttan çıkamamakta, derslerine devam edememekte, hatta en yakın arkadaşlarından bile şüphelenmektedir.

Ülke genelindeki ve üniversitelerdeki çatışmalar, öğretim elemanlarının öldürülmesine kadar varırken, Sedat'a karşı duygusal bir yakınlık hisseden ama bunu kendine bile itiraf etmekten kaçınan Tuba, Sedat'ın bu durumuna daha fazla dayanamaz ve hasta olduğunu hiçbir şekilde kabul etmediği halde, binbir zorlukla onu bir doktora gitmeye ikna eder. Doktor, Sedat'ın çok hasta olduğunu, halüsinasyonlar gördüğünü, ilaç tedavisiyle birlikte, uzun bir süre kendini güvende hissedebileceği bir yerde dinlenmesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine, kendine güvenen, soğukkanlı ve akıllı bir geç kız olan Tuba, bu görevi cesaretle üzerine alır; Sedat'ın kaydını dondurup onu Mersin'e, ailesinin yanına götürür.

Başlangıçta Sedat'ın durumunu kabullenmek istemeyen ve onun için çok üzülen ailesi, hastalığını ablasından, abisinden, herkesten gizler. Fakat zamanla bu duruma alışırlar ve ona destek olurlar. Sedat geçirdiği zor günleri, Tuba'nın hayali, zamanla yerine gelen özgüveni ve ailesinin özenli bakımı, sevgisi sayesinde atlatır.

Okuluna geri döner. Tuba ile sonunda duygularını birbirlerine itiraf ederler. Fakat bu arada ülke genelindeki ve üniversitedeki çatışmalar toplumun her kesimi için korku verici boyutlara ulaşmıştır. Öğrenci derneğinin polislerce basılması ve Tuba'nın bir çatışmada dövülmesi Sedat'ı daha da endişelendirir. Gerginlik tırmanırken, bir sabah ordunun yönetime el koyduğunu ve sıkıyönetim ilan edildiğini öğrenirler. Arkadaşlarıyla birlikte büyük bir hayal kırıklığına uğrayan ve umutsuzluğa düşen Sedat, bundan sonra her şeyin daha zor olacağını ve kısa bir süre sonra hedef tahtasında yer alacaklarını bilmektedir.
alıntı