HAYATA BAĞLANAN YÜZLERCE MİSİNA


Basından takip etmişsinizdir. Alman Milli Takım kaleciliğine kadar yükselmiş olan Robert Enke, bir trenin altında kalarak yaşama gözlerini yumdu. Bu bir kaza değildi, ölümü Enke tercih etmişti. Tüm Almanya bu intiharın ardından adeta yasa büründü. Her duyarlı toplumda olduğu gibi Enke’yi görkemli ve görkemli olduğu kadar yoğun duygu selinin yaşandığı bir törenle uğurladılar. 60 bin Hannover 96 taraftarı gözyaşları içerisinde tek bir ağızdan kulüp marşlarını söyleyerek kalecilerine son görevlerini yerine getirdiler.

Televizyonda bu töreni izlerken çok etkilendim, tüylerim diken diken oldu. Bir anda aklımda birçok düşünce uçuşmaya başladı: Başarılı bir sporcunun nasıl bir duygusal çıkmaza girip son çare olarak intihar etmeyi seçmesinden tutun, sevilen bir kişiyi ebediyete uğurlama nasıl yapılmalıya kadar uzanan birçok düşünce...

Robert Enke, basit ve sıradan bir nedenden dolayı yaşamına son vermedi. Onun başına gelenler, Allah korusun, kimin başına gelse bu süreci zararsız atlatması hiç kolay olmazdı.

Beş yıl kadar önce yaşanan vahim bir olayla her şey başladı. Enke’nin henüz iki yaşını doldurmuş kızı ani bir hastalıkla yaşama gözlerini yumdu. Bu olaydan sonra Enke bir türlü kendine gelemedi. Kendini işine vermek istedi, olmadı. Eşi ona destek olmaya çalıştı, başaramadı.

İnsanın sevdiklerini kaybetmesi gerçekten çok acı. Hele bir de eskilerin dediği gibi “sıralı olmayan bir kayıp” olursa bu acı, daha dayanılmaz bir hal alıyor. Bu yüzden insanın yaşama tekrar bağlanması hiç ama hiç kolay olmuyor.

Böyle büyük acıları küçümsemeden, belki de herkesin kendisine sorması gereken en kritik soruların başında şu geliyor: İnsan kendisini hayata nasıl bağlıyor? Sevdikleri, işi gibi yalnızca birkaç kalın halatla mı? Yoksa bu halatların yanında onları destekleyen yüzlerce ince misina ile mi?

Galiba bu ince misinalarda görünmeyen bir sihir var. Misinalar anı zevk alarak yaşamamıza yardımcı oluyorlar. Kederlerimizi, üzüntülerimizi hafifletiyorlar. Zamanın nasıl geçtiğini unutturan hobilerde, entelektüel birikimini zenginleştirdiğin etkinliklerde, bu güzel ülkenin ve şehrin keyfini hissettiren mekanlarda, dostlarla yapılan sohbetlerde, desteğe ihtiyacı olanlara el uzattığında hep bu var. Liste böyle uzayıp gidiyor. Onlarca, bazılarımız için ise yüzlerlerce...

Hayatın ne göstereceği hiç belli olmuyor. İnsanın önüne hiç ummadığı bir anda büyük bir bela çıkabiliyor. Sevdiklerimiz gibi, yıllarca üzerine titrediğimiz kariyerimiz gibi bizi hayata bağlayan kalın halatlardan biri maazallah koptuğunda yaşama bir tarafından tekrar tutunabilmek için bu misinaların çokçasına acil ihtiyaç duyuyoruz.

İşte bu anda küçük misinalar Hızır gibi imdadımıza yetişiyor. Belki acımızı ortadan kaldırmıyor ancak ucundan da olsa bizi tekrar yaşama bağlıyor.

Hemen misinalarımızı gözden geçirelim. Eskiyenleri, kopanları tamir edelim. Mümkünse, yenilerini ekleyelim. Böyle güzel bir şehirde, böyle güzel bir ülkede, böyle güzel bir coğrafyada misinadan bol ne var.

Tabi ki görene, tabi ki kıymet bilene...



Yazan : Hüseyin Adanalı