Yalan, Yalan Söylemek ve Yalan Dili

Yalan Dili

Yanıltmak amacı güdülerek yapılan rol veya doğru olmayan herhangi bir ifadeye yalan diyor ve genelde yalan söylediğimizde hep bir nedeni olduğunu da söze ekliyoruz.

Yalan, bir amaca hizmet eder mi?
Ahlak geleneğince yalan, olmaması gereken durum ya da olumsuz bir kavram olarak tanımlansa da yalan kavramının görünenden daha karmaşık birçok farklı boyutu ve nedenleri vardır. Yalan, psikolojik, sosyolojik ve biyolojik nedenlerle örülüdür.

Bu konuda sadece bir bilimin bile ortaya koyduğu çıkarımlarla bir makale yazmaya kalksak, binlerce sayfalık bir külliyata da erişmemiz gerektiğini söylemem lazım. Bu nedenle ipucu niteliğinde olabilecek birkaç araştırmayla sizlere iletmek istediğim mesaja ulaşabileceğimi umuyorum.

Örnekle Feldman, insanların yalan söylemelerini reflekse benzetir. Refleks: “Dıştan gelen bir uyarı sonucunda doğan devinim.”

Yalan söylemenin psikolojik nedenlerine baktığımızda; bireylerin zarar görmek, cezalandırılmak, kabul görememek veya kaybetmek gibi korkularının olduğunu görürüz. Bunlar gibi etkenlerin yanı sıra tartışmadan kaçınma ya da yardımsever olma gibi nedenlerin var olduğunu da görürüz. Dikkat ederseniz psikolojik olarak korku, yalan için en önemli nedenlerdendir. Lakin olumlu kullanım şekilleri de vardır. Yalan aynı zamanda bizi uzun süreli kaygı, korku ve endişeye sokabilir. Örnekle yalan söyleyen kişilerin, yalanın ortaya çıkmaması için çok sık strese girdikleri yapılan gözlem ve araştırmalarla bilinen bir durumdur. Bu ve buna benzer yüzlerce çıkarım yalanın bizi psikolojik olarak etkilediğinin göstergesidir.



Peki, yalan söylemenin biyolojik nedenleri var mı?

Almanya'daki Bonn Üniversitesi'nden bilim adamlarının yaptığı bir araştırmada, saldırganlığı artırdığı bilinen testosteronun yalan söyleme ihtiyacını da azalttığı gözlemlenmiş. Öyleyse hormonlarımızın yalan söylememiz üzerinde etkisi olduğunu söylenebiliriz. Ayrıca Prof. Anita Kelly’nin yapmış olduğu bir araştırmaya göre de; çok yalan söyleyenlerin sağlıklarının da bozulduğunu tespit edilmiş. O halde yalanın da biyolojik olarak bizi etkilediğini hatta bu etkileşimin olumsuz olabileceğini de çıkarımlarımıza ekleyebiliriz.

Psychological Science dergisinde yayınlanan araştırmayı yürüten isimlerden Shalvi "İnsanlar hızlı davrandıklarında, ahlak kurallarını esnetmek ve yalan söylemeye başvurarak kendi çıkarlarını garantiye almaya çalışabilir.” Gibi binlerce araştırma ve araştırmacıyı da konuya ilişkin ekleyebiliriz. Sonuç olarak yalanın biyolojik bir olgu olduğunu da ortaya koyabiliriz.

Sosyolojik olarak da yalanın yüzlerce farklı boyutu olduğu yadsınamaz. Konuya sosyolojik olarak baktığımızda sosyal kabullerin, ahlakın, gelenek ve göreneklerin ve töre gibi kavramların insanı yalan söylemeye zorunlu kıldığını söyleyebiliriz. Ve tam aksi şekilde yalan da sosyal olguları ortaya çıkarabilir.
Aynı zamanda yalan bir semptom, bir belirti ya da dışa vurumdur. Bu nedenle yalan söyleyenin nedenlerine baktığımız kadar yalan söyleme şekline de bakmamızda yarar vardır.
Sonuç olarak yalan, nedenleri kadar sonuçlarıyla da bizi etkileyen bir unsurdur. Bu unsurdan en az yarayı almak için düşünerek konuşmak ve en önemlisi yalan söylemek için gerçekten iyi bir sebebe sahip olup olmadığını düşünmek gereklidir.

Mehmet Fatih Hanoğlu