İmgelem İle İlişkimiz

İnsan ve Hayaller

İmgelem, insanın zihninde canlandırabildiği hayaldir ve sınırları, insan zihninin sınırsızlığında hayat bulur.

İmgeleyebildiğiniz evren ne kadar geniş/büyük ve renkli ise gerçekleşmesini istediğiniz arzu ile olan ilişkiniz o kadar bilinçdışı ve derindir. İmgelemin varlığı, gerçeklikten farklılığı/uzaklığı şimdiki zamandan kaçışlar ile doğar. Bu kaçışlar, kavramlaşabilir bir soyutu sistemsiz bir tasarı ile üretmedir. Uyarıcı olmaksızın varlığını gün boyu bize gösterebilir. O halde kitap okurken yaşanan imaj/trans, kitap bir uyarıcı olduğundan imgelem olarak tanımlandırılamaz. Okuyucu yazarın imgelemi ile yola çıkarken kendi imgelerini yaratır. Bu durum sinemada daha da sınırlanır. Bu sefer imgelem yola çıkarmak için değil de göstermek için var olur. Ve birey kendi imgelemi ile bağını unutur.

Bu unutkanlığı, çocukluğumuzda bizim için anlamlı imajlarla dolu olan masalları ve hikâyeleri büyüdüğümüzü düşünerek bir kenara bırakmamıza benzetebiliriz. Çünkü aynı imajın tekrar çizimi beynimizce anlamsız gelen diyagramlara dönüşür. Daha çok gerçeklikten yana olduğumuzu ve imgelemi reddettiğimizi söylemeye başlarız. Aksini iddia edercesine de büyüdükçe gerçeklikten bağımızı koparmak için uğraşır dururuz.
İmgelem, duyu organlarının dıştan algıladığı bir nesnenin bilince yansıyan hali…

İmgelem, Yunan mitolojisindeki Tanrıların habercisi…
İmgelem… Bazen bizi biz olmaktan alıkoyan ve başka diyarlara götüren sebep…
Bilinçdışımızın sembolik dili ve ihtiyaçlarının bir göstergesi…


Beslemelere kurban verilen, sınırlar koyulan zihnin dağlık atlası…

Bu da bir imgelem!

Sonuç olarak imgelem, hayatımızın her sahnesinde bir şekilde bize bir şeyler anlatan, unutulanı hatırlatan bir ben ya da yabancıdır.

Yazar Hakkında
M. Fatih Hanoğlu
Rota Bilim Araştırma & Geliştirme Kurumu
Yöneticisi