Anne Baba Tutumları

Çocuk yetiştirmede amaç sağlıklı kişilik oluşturmaktır. Kişilik kalıtımsal niteliklerle çevrenin sürekli etkileşimi sonucu biçimlenir. Çocuğun kimi davranış ve tepkileri ana-babadan destek görür, kimisi de engellenir. Çocuk kendi yararına olan ve karşı çıkılmayan tepkilerini yineleme eğilimi gösterir. Kendisine kolay gelen ve amacına ulaştıran tutum ve davranışları benimser. Yinelenen tepkiler giderek kalıplaşır ve kişilik çizgilerini oluştururlar (Yörükoğlu, 1996).

Kişiliğin temelleri ilk 5-6 yıl içinde atılır. Her çocuk kendine özgü bir kişilik geliştirir. Kişiliğin dengeli ve uyumlu olabilmesi, gelişim basamaklarının başarılı bir şekilde aşılmasına bağlıdır. Gelişim basamaklarının başarılı bir şekilde aşılmasında anne-babaya birçok görevler düşmektedir (Yörükoğlu, 1996)

Anne babaların ilk görevleri çocuğun bakımını sağlamak, onu korumaktır. Çocuk büyüdükçe ana-babanın işlevi çocuğun davranışını denetleme, yönlendirme, cesaretlendirme etrafında yoğunlaşır. Çocuğun gelişimi, sağlıklı bir insan olabilmesi için duygusal gereksinimlerinin de karşılanması çok önemlidir. Toplumsal gereksinimler, duygusal gereksinimlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Çocukların gerek yaşıtlarıyla gerekse aile içinde bireylerle iyi ilişkiler kurabilmeleri için fırsatların sağlanması ve bunların geliştirilmesi de ana-babanın görevidir. Ana-babanın işlevi çocuklarına en geniş anlamda bilgi sağlamayı ve beceri kazandırmayı öğretmektir. Her anne-babanın bilerek ya da bilmeyerek çocuklarına karşı tutumu değişik olabilmektedir. Bazı çocuklar daha çok sevilmekte, bazılarına baskı yapılmaktadır. Bazıları istenmeyen çocuk olarak görülmekte, bazılarına ise daha çok hoşgörü gösterilmektedir. Bütün bu ana-baba tutumları, çocuğun hem kişiliğinin, hem de sosyal gelişiminin değişik biçimler kazanmasına neden olmaktadır (Yavuzer, 1996).

Ailenin çocuğun kişilik gelişimindeki önemi: çocuğun aile üyeleriyle olan ilişkileri, diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların benimsendiği davranış ve tutumlarının temelini oluşturur. Aile aynı zamanda çocuğa aile ve toplumun bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve uyum biçimlerinin temelini atar (Yavuzer, 1996).

Çocuğun Gelişiminde Ailenin Yardımları:

Aile, grup içinde dengeli bir birey olabilmesi için çocuğa güven duygusu aşılar.
Onun sosyal kabul görebilmesi için gerekli ortamı hazırlar.
Sosyalleşmeyi öğrenebilmesi için kabul edilmiş uygun davranış biçimlerini oluşturan bir model oluşturur.
Çocuğun yaşam ortamına uyum sağlarken rastladığı sorunlarına çözüm getirir.
Uyum için gerekli olan davranışla ilgili, sözlü ve toplumsal alışkanlıkların kazanılmasına yardımcı olur.
Okul ve sosyal yaşamda başarılı olabilmesi için çocuğun yeteneklerini uyarır ve geliştirir.
Çocuğun ilgi ve yeteneklerine uygun tarzların gelişmesine yardım eder (Yavuzer 1996).
Anne-babanın aile içinde çocuklara karşı davranışlarının önemi: anne-baba-çocuk ilişkisi, temelde anne-babanın tutumlarına bağlıdır. Çocuklar arasında uyum bozukluğuna yol açan birçok vakaya, yeterli ve uygun olmayan ilk anne-baba-çocuk ilişkilerinin neden olduğu saptanmıştır (Yavuzer, 1996).

Aile içinde anne-babaların çocuklarına karşı olan tutumları, çocuğun gelişimi açısından çok önemlidir. Anne-babalar çocuklarına karşı çok önemlidir. Anne-babalar çocuklarına karşı çok farklı tutumlar sergilerler.

Aşırı Koruyucu Tutum

Koruma ve himaye etme normal bir annelik ve babalık davranışıdır. Ancak koruma ve kollama davranışının çocuğun kendini gerçekleştireceği faaliyetleri engelleyecek şekilde yaygınlaştırmak aşırı koruyucu ebeveyn davranışı olarak değerlendirilmektedir. Bu tutumla çocuklara aile içinde devamlı korunmaya muhtaçmış gibi davranılır. Çocuğa kendi kararlarını vermesi için yeterli zemin hazırlanmaz. Hiçbir engelle karşılaşılmasına izin verilmediği için yetenekleri gereğince gelişmemiştir. Yetişkin yaşamına yeterli hazırlığı yapma olanağı bulamamıştır. Bu çocukların özellikleri: aile dışındaki kişilerle ilişki kuramazlar, başkalarından çok kendilerini düşünürler. Dünyayı düşman bir çevre olarak algılarlar. Hayatın önemli yönleriyle karşılaşacak şekilde yetiştirildiklerinden güçlükler karşısında beceriksiz tavırlar almasına, günlük yaşamdaki değişikliklerden kaygı duyup ileriki yaşamlarında da sürekli bir koruyucu aramalarına neden olur. Bu çocuklar yetişkinlikte toplumun kendisine bir yaşam sağlamakla yükümlü olduğuna inanırlar. Dolayısıyla toplumun vermediği hakları kendilerine tanımaya kalkışırlar, sonuçta pek çok hatalar ve başarısızlıklar yaşarlar.

Aşırı Baskılı-Otoriter Tutum

Otoriter ana-babalık etme, çocuklarla tartışmadan, anlaşmadan, onların isteklerini hiçbir şekilde kabul etmeksizin ana-babalar tarafından kural ve emirlerin çok sıkı uygulanmasıdır. Otoriter ailelerdeki iletişim boyutundaki davranışlara bakıldığında iletişim konuları sınırlıdır, çocuk ebeveynlerinin konuşmasına karışmaz, babayla iletişimde çoğu kez anne tampon olur, sürpriz ve kritik sorulara kaçak cevap verilir. Anne-babaya kızmasına izin verilmez, çocuğa karşı duyulan sevgi gösterilirse, çocuk haddini aşar veya zayıf karakterli olur diye düşünülür.

Sosyal ilişkiler boyutunda ise çocuk ebeveyninin uygun görmediği bir kimseyle arkadaşlık edemez, hiçbir arkadaşının evine gidemez, çocuğun ne yediği ne kadar yediği ile yakından ilgilenilir, çocuğa duygularını kontrol etmesini öğretir çocuğun ana-babanın bilmediği sırları almamalıdır diye düşünülür.

Bu ailelerde fiziksel ceza en iyi disiplin diye düşünülür. Sözel saldırganlığa sık sık başvurulur. Kullanılan ceza türlerinde birisi de sevgiyi kısmaktır. Azarlama ve negatif eleştirilerin çocuğu daha iyiye götürdüğüne inanılır. Böyle bir ortamda yetişen çocukta, otoriteye tam itaat, yabancı olan her şeye karşı güvensizlik, dünyayı tehdit edici olarak görme, düşüncede katılık, kudrete karşı aşırı hayranlık ve zayıflığı hoş görme, kendi bastırılmış dürtülerini başkalarına yansıtma gibi otoriteryen kişilik yapısına uygun özellikler gelişir.

İhmal Eden Ana-Baba Tutumu

İhmal, ana-babanın çocuğa bakma ve koruma yükümlülüklerini gereğince yerine getirmemeleri biçiminde tanımlanabilir. İhmal tipleri: çocuğun sağlığına önem vermemek, günlük bakımını reddetmek veya geciktirmek yol göstermemek, terk etmek, uygun bir ev ortamı sağlamamak, evdeki risklerden ve hastalıklardan korumamak, beslenmesine dikkat etmemek, eğitimine önem vermemek, sorunlu davranışlar gösterdiğinde aldırmamak, duygusal açıdan çocuğa sevildiğini, istendiğini hissettirmemek, bir anlamda onu reddetmek şeklindedir (Wihirter-Volton-Acar, 85).

İhmalin dolaylı ve dolaysız belirtilerinden sözedilebilir. Dolaysız belirtiler pislik ve bakımsızlık şeklinde kendini gösterebilir. Dolaylı belirtiler ise büyüme geriliği, sık hasta olma, beslenme bozukluğu şeklinde ortaya çıkar. Buna fiziksel ve zihinsel gelişme geriliği de eşlik edebilir. İhmal edilen çocukların dil gelişiminin geri kaldığı bulunmuştur.

İhmalkar ana-babaların çocukları yetişkin rolü almada başarısızdırlar. Sosyal olarak içine kapanık ve kendine dönük olabilirler (Whirter-Voltan-Acar, 1985).

Aşırı Hoşgörülü Tutum

Ana-baba çocuğun isteklerini hiçbir denetim ve sınırlama getirmeksizin daima kabul ederler.

Kimi ailelerde disiplin yok denecek ölçüde gevşektir. Çoğu olumsuz davranışlar aşırı bir hoşgörüyle karşılanır. Çocuk bile bile kırıp dökse de, ana-baba belirli bir tepki göstermez. Neyin doğru ya da neyin yanlış olduğu öğretilse bile uygulama ve denetleme düzensizdir (Yörükoğlu, 1996).

Bu tutumun sürekliliği, çocuğun gereğinde duygu, istek ve dürtülerini denetleyebilme yeteneğinin gelişimini olumsuz etkiler, agresif davranışların artmasına neden olur.

İkili Çıkmaz;

Ana-babanın aynı anda iki veya daha çok, birbirleriyle çatışan ve uyuşmayan mesajlar vermesi ve çocuktan da bu mesajlar doğrultusunda hareket etmesinin beklenmesidir .

Demokratik Tutum

Bu tutuma sahip ana-babalar çocuklarını ayrı bir kişi olarak kabul edip değer vermekte ve bağımsız kişilik geliştirmelerini teşvik etmektedir. Hem çocuğun hem de ebeveyninin doğruları tanınmaktadır. Bu ailede iletişim konusunda sınır yoktur, çocuk ebeveynlerinden baskı görmeden düşüncelerini rahatça açabilir, cinsellikle ilgili, tanrı ile ilgili sorunlarını, ülke ve okuldaki düzen ile ilgili eleştirilerini evde dile getirebilir.

Bu ana-babalar genellikle ailedeki kurallar üzerinde konuşulmasına izin verir ya da çocuğu bu konuda da destekler. Çocuğun kabul edilmeyen davranışlarının nedenleri olumlu bir şekilde açıklanabilir. Birçok davranış hoş görülür (Wihirter-Voltan-Acar, 1985).

Anne-babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları, çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzularını diledikleri biçimde gerçekleştirmelerine izin vermemeleri anlamına gelir. Böyle durumlarda çocuk, evine yönelik bir birey olur. Eğer anne-babanın hoşgörüsü normal bir düzeydeyse, çocuğun kendine güvenen, yaratıcı toplumsal bir birey olmasına yardım eder (Yavuzer, 1996).

Demokratik ana-baba çocuğun arzu ve iç tepkilerine karşı onaylayıcı, kabul edici bir tutum takınır, kendisini çocuğa istediği zaman kullanabileceği bir kaynak olarak sunar, çocuğun hareketlerini kontrolden kaçınır (Kuzgun, 1971).

Demokratik ailelerde anne sıcak ve sevecendir. Gerektiğinde çocuklarına sınır koyabilir, ceza verebilir. Baba ise ılımlı ve esnek bir tutum sergiler. Çocuklar babaya sokulabilir, ondan korkmak yerine sayarlar (Öztürk, 1990).

Demokratik tutum sergileyen ana-baba çocuklarına deneme ve yanılma payı bırakır. Çocuğu buyruklarla değil yol göstererek ve uyararak eğitirler. Çocuğun kişiliğine saygı gösterirler, çocuktan yaşından (büyük) olgun davranış beklenmez. Bağımsız davranması için ana-baba çocuğu destekler, kendi işini kendi görmeye alıştırırlar. Özgür davranışı ana-baba onaylar ana-baba serbestlik tanıyarak, çocukların belli davranışları yapmada ve yeteneklerine uygun kararlar vermesinde yardımcı olurlar (Öztürk, 1990).

Demokratik ana-babaların çocukları etkin, sosyal, arkadaş canlısı olma eğilimindedirler. Sosyal konularda saldırgan bir tutum içerisine girerler. Genellikle yaratıcı, bağımsız, başarılı tiplerdir (Whirter-Voltan-Acar, 1995).

Hatalı Ana-Baba Tutumlarının Nedenleri

Evlilik Çatışması

Eşler arasındaki ilişkinin doyuruculuğu ve eşlerin kendi yaşamlarından memnun olup olmamalarının, çocuklarından beklentilerini ve çocuğa dönük davranışlarını etkilediğini araştırmalar ortaya koymuştur (Yavuzer 1996).

Evliliklerinden memnun olan annelerin, mutsuz olanlara kıyasla çocukları ile daha çok konuştukları, onlara daha ayrıntılı ve aydınlatıcı yanıtlar verdikleri, çocuklarına daha az karıştıkları görülmektedir. Eşler arasında anlaşmazlık varsa bu birlikteliğin ürünü olan çocuğa da olumsuz duyguların beslenmesi olasıdır. Bazen ilişkileri düzene sokmak amacıyla dünyaya getirilen çocuk, bunu başaramamışsa düşmanca duygulara hedef olabilir. Çocuğun reddeden mutsuz anneye sahip bir çocuk en azından ihmal ediliyor demektir. Ayrıca yaşamlarında çok az yer alan anneler (eşleri) kocası ile özlediği ilişkiyi çocuğu ile giderme yoluna giderek aşırı koruyucu bir tutum içine girebilirler

Anne-Babanın Geçmiş Deneyimleri

Çocuklarında sevgi ve saygı ortamında yetişen anne-babanın deneyimleri, şimdiki tutumlarında etkili olabilir. (Yavuzer, 1996).

Çocukluk yıllarında kendi anne-babasıyla sağlıklı bir iletişim kuramayan, yeterli saygı göstermeyen ve gösterilmeyen bir baba ya da genç kızlık yıllarında aşırı baskı altında büyümüş bir annenin tutumları, bu kötü deneyimler nedeniyle olumsuz olabilir (Yavuzer, 1996).

Sevgi ve sıcaklıktan yoksun ailelerde büyüyen bazı anneler ise kendi çocuklarında yoksun oldukları sevgiyi çocuklarına verirken aşırı şekilde davranabilmektedirler.

Çocuğun Özellikleri

Ana-babaların zihinlerinde daha çocuk doğmadan nasıl bir çocuk istedikleri konusunda hayali bir çocuk kavramı oluşur. Dünyaya gelen çocuk, anne-babasının beklentilerine uygun olmadığı takdirde oluşan kırıklık sonucu, anne ve babada reddetme davranışı gelişebilir (Yavuzer, 1996)

Ayrıca çocuklarının sayı, cinsiyet ve kişilik özelliklerinden memnun olan anne-baba daha uygun davranışlar içinde olabilirler. Çocuğun olumlu ve olumsuz davranışlarının annelerin tepkilerinde önemli rolü vardır. Ayrıca annelerin ilk çocuklarının ölümü, uzun zaman hiç çocuklarının olmaması, çok güç bir doğum, çok güç bir hamilelikten sonra çocuğa sahip olma aşırı hoş görülü ya da koruyucu tutum geliştirmesine neden olabilir.

Dış ve İç Faktörler

Ekonomik yetersizlik, yoksulluk, işsizlik, borçlanma, iyi beslenememe, yetersiz ev koşulları, anne-babanın sosyal çevreden kopmuş olmaları, erken ana-babalık ve duygusal olarak yetişkinliğe ulaşmamış olmak, çiftlerden birinin alkol veya uyuşturucu bağımlısı olması, hapse girmesi, aile farklarından birisinin kronik rahatsızlığı veya ölümü aile içinde kriz yaratarak anne-babayı aşırı duyarlı hale getirip, dayanıklılığını azaltır.

Toplumun Kültürel Değerleri

Toplumun kültürel değerleri, çocuklarını yetiştirme konusunda anne-babaların tutumlarını etkiler (Yavuzer, 1996).

Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de ataerkil, geniş ve geleneksel aile yağısı yaygındır. Baba ailenin başıdır ve anne gereğinden fazla koruyucudur. Erkek dış dünya ile ilgili iken kadının yeri ev, çocuk bakımı, eve ait işlerdir. Türkiye’de disiplinin yaygın anlamı utandırma, iz bırakma, çocukta doğaüstü olmasını bekleme, dövmedir. Ancak diğer taraftan Türk silesi çocuğa karşı sıcak ve sevecendir, sevgi ve kontrol birliktedir. Ayrıca son yapılan çalışmalarda alt, orta ve üst sınıf ebeveynler arasında fiziksel cezadan kaçınma ve disipline bakışta demokratik eşitlikçi olmaya eğilimin arttığı bulunmuştur.

Anne-Baba Tutumları ve Çocuğun Ruhsal Sorunları

Saldırgan çocukların ana-babalarının da saldırgan oldukları araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Saldırgan çocukların evlerinde yapılan doğal özlemlerde bu çocukların ana-babalarının açıklamasız ve belirsiz istemleri tehditkar ve sınırlı bir tavırla ifade ettikleri ve davranışlarında tutarlılık olmadığı gözlenmiştir. Bu tutarsızlıklar çocuğun davranışlarını da yansıyarak değer yargılarının oluşumunu güçlendirir.

Depresif çocukların ailelerinde ise ebeveyn çocuk çatışması, aile içi çatışma, evliliğe ait çatışmalar vardır.

Araştırma sonuçlarına göre demokratik ana baba tutumları ile hem durumluluk hem de sürekli kaygı durumu arasında olumsuz ilişki varken, ilgisiz ana-baba tutumları ile olumlu yönde ilişki vardır. Ayrıca aşırı destek gören çocuklarda nevrotik savunma mekanizmalarının daha çok kullanıldığı belirtilmiştir.

Hatalı ana-baba tutumları çocuğun gelecekte kendisinin, ailesinin, yakın çevrenin, giderek toplumun ondan beklediklerine tümüyle ters düşen, herkesin kendisine yönelik umutlarını başa çıkaran karanlık bir geleceğe yönelmesine yani ters bir kimlik geliştirmesine neden olabilir.

Sağlıklı Aileleri Hangi Faktörler Yaratır?

Ailenin sınırları belirlenmiş ve ebeveynler tarafından paylaşılan liderlik vardır.
Otorite vardır ama otoriter davranış yoktur.
Bu tip ailelerde birbirine yakınlık söz konusu olsa bile bireyselliğe önem ve izin verilir.
Her aile üyesinin fikirlerini ve görüşlerini söylemesine olanak tanınır.
Her kas kendi adına konuşur. Başkalarının adına konuşarak sınırını aşmaz.
Aile bireyleri birbirlerine saygı duyar.
Ebeveynin, anne-baba olmaktan öte değerleri ve özellikleri olan bu ailelerde sağlıklı bir ortam yaratılır. Bunun yanında çocuğun yaşamının ilk yıllarında sınırlamalar koymak gerekliliği vardır. Çocuklara konan kurallar basit ve ulaştırılabilir olmalıdır ancak, daha da önemlisi açık, öz ve tutarlı bir şekilde çocuğa iletilmelidir.

SONUÇ

Aile çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği yerdir. Doğumdan sonraki ilk yıllarda çocuğun çevresindeki en yakın, en önemli ve gereksinimlerini birinci derecede karşılayan kimseler anne ve babasıdır. Anne-baba çocuğun koruyucu ve çevreyle arasında önemli bir bağ pozisyonundadır. Çocuk ilk yıllarda anne-babanın yardımıyla gereksinimlerini giderir. Onlar yoluyla dış dünyayı öğrenmeye ve anlamaya çalışır. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona takınılan tavırlar, bu ilk yaşantının görülmesiyle büyük önem taşır. Yine okul öncesi dönemde çocuğun sosyalleşmesi yönünde kendisine tanınan deneyim fırsatlarını değeri büyüktür. Bu dönemde çocuk, sosyal bir birey olmayı öğrenirken, aynı zamanda en küçük ayrıntısına kadar kopya edeceği bir modele gereksinim duyar. Kişiliğin oluşumu için gerekli olan bu özdeşleşme, aile içindeki yakın üyelerle gerçekleştirilebilir.

Çocuğun geliştiği, yetiştiği ailenin yapısı, genişliği, ekonomik ve kültürel düzeyi onun ilk sosyal deneyimlerini, dolayısıyla duygusal ve toplumsal gelişimini etkileyecektir.